Yazar: Dr. Binoy Kampmark
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Bu karışıklık ve karmaşanın içinde İsrail'in en büyük destekçisi ve koruyucusu, Yahudi devletini ilgilendiren her konuda neredeyse kör bir antik çağ devi olan ABD de yer alacaktır.
Biden yönetimi, cesur manşetlere konu olması gereken bir adımla, Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunma (THAAD) sisteminin işletilmesinden sorumlu olacak 100 kadar ABD askerinin İsrail'e konuşlandırılacağını duyurdu. Bu askerler, durma riski olmaksızın yüksek hızda ilerleyen bir trene benzeyen bir çatışmaya gönderiliyor.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın İran'ın 1 Ekim'de ülkesine yönelik füze saldırısının ardından söz verdiği gibi, “Saldırımız güçlü, hassas ve hepsinden önemlisi şaşırtıcı olacak.” Öyle bir saldırı olacak ki “ne olduğunu ve nasıl olduğunu anlayamayacaklar.”
Savunma Bakanı Lloyd J. Austin III ile Gallant arasında 16 Ekim'de yapılan bir toplantıda, mobil bir THAAD bataryasının konuşlandırılması “ABD'nin İsrail'in savunmasına verdiği sağlam desteğin operasyonel bir örneği” olarak görüldü. Gallant'a, İsrail'in “vahim insani durumu ele almak için adımlar atmaya devam etmesi” ve Lübnan'ın güneyinde görev yapan BM barış gücü askerlerinin “emniyet ve güvenliğini sağlamak için gerekli tüm tedbirleri” alması gibi büyük ölçüde anlamsız tavsiyelerde bulunuldu.
Bu maskaralık ertesi gün Austin ve Gallant arasında Hamas lideri Yahya Sinwar'ın öldürülmesinin ele alındığı bir görüşmede de devam etti. THAAD'dan yine İsrail'in “kendini savunma hakkı” için gerekli olarak bahsedilirken, “ABD'nin İsrail'in güvenliğine sarsılmaz, kalıcı ve demir gibi bağlılığını” temsil ettiği belirtildi. (“Ironclad”, İsrail'in kendi Demir Kubbe savunma sistemine uygun bir şekilde o anın kelimesi gibi görünüyor.)
Pentagon basın sekreteri Tümgeneral Patrick Ryder'ın yaptığı açıklama, konuşlandırmanın tehlikelerini en aza indirgemeye yönelik anlamsız bir çabaydı. Batarya yalnızca “İsrail'in entegre hava savunma sistemini güçlendirecek”, İsrail'in savunmasına yönelik süregelen taahhüdü teyit edecek ve “İsrail'deki Amerikalıları İran'dan gelebilecek balistik füze saldırılarına karşı koruyacaktı.”
Çatışmanın genişleyeceği beklentisiyle İsrailli mevkidaşlarıyla birlikte çalışan ABD askerlerinin aleni varlığı, Washington'un müttefikini kontrol altına almakta başarısız olduğunu göstermiyor sadece. Durmaksızın tedarik, güçlendirme ve cesaretlendirme vaadini de beraberinde getiriyor. Dahası, ABD askerlerinin zarar görecek şekilde yerleştirilmesini de içerecektir ki bu da ikircikli bir davettir.
Halihazırda ABD, Ürdün, Suriye ve Irak'taki bir dizi üsse konuşlandırdığı askerlerini tehlikeye atıyor. İran'ın silahlı unsurları geçen yıl 7 Ekim'de patlak veren İsrail-Hamas savaşından bu yana varlıklarını hissettiriyor ve konuşlu birlikleri artan bir düzenlilikle taciz ediyor. Ocak ayında Ürdün'ün kuzeyindeki Tower 22 üssüne düzenlenen ve üç ABD askerinin ölümüne neden olan saldırılar gibi aşamalı ve yıpratıcı bir bilanço kaydediliyor.
Ağustos ayında The Guardian için yazan eski ABD ordusu binbaşısı Harrison Mann, ABD imparatorluğunun bu kumlu karakollarına yönelik artan saldırılarla ilgili korkunç bir gerçeği sonunda fark etti: “ABD'nin İsrail'in Gazze'deki acımasız savaşına verdiği destekten cesaret alan yerel militanlar onları hedef tahtası olarak kullanırken, ABD askerlerini küçük ve izole üslerinde bırakmanın ötesinde onları koruyacak gerçek bir plan yoktu.” Orta Doğu'ya daha fazla uçak ve savaş gemisi göndermek aynı zamanda “daha geniş bir savaşa doğru pervasızca tırmanmayı” teşvik ederek İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya “eylemlerinin sonuçlarından” korunabileceğine dair sigorta sağladı.
Defense Priorities'de askeri uzman olarak görev yapan Daniel Davis, ABD personelinin İsrail davasına katılması konusunda son derece mantıklı düşünüyor. “Doğal olarak, eğer Amerikalılar görevlerini yerine getirirken öldürülürlerse, Batı'daki savaş yanlısı şahinler Başkan'dan İran'a ateş açarak 'askerlerimizi korumasını' 'talep eden' feryatlar yükselecektir.” Bu, “tam da ulusları savaşmak istemedikleri bir savaşın içine çeken türden bir şeydi.”
Kamuoyu yoklamaları, ABD askerlerinin İsrail'in savunmasına katılmasına yönelik hevesin hiç de sıcak olmadığını gösteriyor. Chicago Dış İlişkiler Konseyi tarafından Ağustos ayında yayınlanan bir anketin sonuçlarına göre, ankete katılan her on kişiden yaklaşık dördü, İran tarafından saldırıya uğraması halinde İsrail'i savunmak üzere ABD askerlerinin gönderilmesini destekliyor. Cumhuriyetçilerin %53'ü, bağımsızların 10'da dördü (%42) ve Demokratların üçte biri (%34) bu bağlamda İsrail'in savunulmasını desteklemektedir.
Pentagon'dan da İsrail'in özellikle Lübnan'daki İran destekli milis gücü Hizbullah'a karşı gelişen askeri çabalarına ilişkin bazı mırıldanmalar geldi. The New York Times'ın haberine göre, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Charles Q. Brown Jr'ın ABD'nin bölgedeki varlığının genişlemesinden endişe duyduğu ve bunun ABD'nin diğer çatışmalarda “hazır olmasını” engelleyeceği söyleniyor. Endişeli olmak sadece işin başlangıcı.
Kaynak: Middle East Monitor
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir