HAMAS NASIL İSRAİL'İ ÖLÜMCÜL BİR TUZAĞA ÇEKTİ?

System.Web.UI.WebControls.Label / HAMAS NASIL İSRAİL'İ ÖLÜMCÜL BİR TUZAĞA ÇEKTİ? / HAMAS NASIL İSRAİL'İ ÖLÜMCÜL BİR TUZAĞA ÇEKTİ? / hamaset.com.tr

5 Haziran 2024 Çarşamba

112 Görüntüleme

MERCEK
Çeviren:Haber Merkezi |

Hamas'ın stratejisi, dokuz ay önce mümkün görülenin ötesinde etkili oldu. İsrail, artık her cephede gerçek bir savaşla karşı karşıya ve bu savaş kolayca durdurulamaz.

HAMAS NASIL İSRAİL

 

Yazar: David Hearst

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

 

Hamas'ın stratejisi, dokuz ay önce mümkün görülenin ötesinde etkili oldu. İsrail, artık her cephede gerçek bir savaşla karşı karşıya ve bu savaş kolayca durdurulamaz.

 

Hamas'ın 7 Ekim saldırılarıyla ilgili temel sorulardan biri hala cevapsız kalmıştır: Hamas, İsrail'i bu ölçekte vurduğunda ne olacağını düşünüyordu?

 

Başlangıçta kaos teorisine inanmıştım. Teori şöyleydi: İsrail'in askeri hedeflerini vurmak ve yüksek değerli rehineler almak için düzenlenen sınırlı bir operasyon, İsrail'in Gazze Tugayı'nın beklenmedik çöküşü sayesinde kontrolden çıktı. Hamas, o gün çitin üzerinden gönderdiği 1.400 savaşçının çoğunun öldürülmesini bekliyordu. Çoğu sağ olarak geri döndü.

 

Hamas ve diğer silahlı gruplar, önceden belirledikleri hedefler tükenince dağıldılar ve orada olduğunu bilmedikleri bir müzik festivaline rastladılar. Ardından gelen katliam, bir Körfez diplomatının sözleriyle, "tüm yanlış hesaplamaların anası" oldu.

 

Bu savaşın her ayı bir öncekini takip ettikçe, bu teorinin doğruluğundan giderek daha az emin oluyorum.

 

Hamas'ın 7 Ekim saldırılarıyla ilgili temel sorulardan biri hala cevapsız kalmıştır: Hamas, İsrail'i bu ölçekte vurduğunda ne olacağını düşünüyordu?

 

Başlangıçta kaos teorisine inanmıştım. Teori şöyleydi: İsrail'in askeri hedeflerini vurmak ve yüksek değerli rehineler almak için düzenlenen sınırlı bir operasyon, İsrail'in Gazze Tugayı'nın beklenmedik çöküşü sayesinde kontrolden çıktı. Hamas, o gün çitin üzerinden gönderdiği 1.400 savaşçının çoğunun öldürülmesini bekliyordu. Çoğu sağ olarak geri döndü.

 

Hamas ve diğer silahlı gruplar, önceden belirledikleri hedefler tükenince dağıldılar ve orada olduğunu bilmedikleri bir müzik festivaline rastladılar. Ardından gelen katliam, bir Körfez diplomatının sözleriyle, "tüm yanlış hesaplamaların anası" oldu.

 

Bu savaşın her ayı bir öncekini takip ettikçe, bu teorinin doğruluğundan giderek daha az emin oluyorum.

 

Gerçekten de Hamas saldırısının hemen ardından, Hamas'ın müttefikleri Hamas'ın liderliğini takip etmekte başarısız olunca, bu fikir güç kazandı.

 

Güçlerinin saldırdığı gün Hamas'ın askeri komutanı Muhammed Deif, "direniş ekseni" müttefiklerine mücadeleye katılma çağrısında bulundu: Bir süre önce hazırlanan sesli bir mesajda, "Lübnan, İran, Yemen, Irak ve Suriye'deki İslami direnişçi kardeşlerimiz, bugün direnişinizin Filistin'deki halkınızla birleştiği gündür" dedi.

 

Ancak Hizbullah, zamanlaması ya da seçimi kendilerine ait olmayan bir savaşa girme ihtimalinden pek de hoşnut değildi. İsrail'in Gazze Tugayı gibi, Hizbullah da gafil avlanmıştı.

 

Savaşçıları İsrail sınırına yakın köylerde alarmda bile değildi: Bir komutan, "Bir savaşa uyandık" dedi. Hizbullah'ın ölçülü bir karşılık vermesinin Hamas'ın senaryosunda olmadığı açıktı.

 

Hamas'ın 7 Ekim'den sonra yapması gereken tek şey beklemek, savaşmaya devam etmek ve İsrail'in komşularına karşı doğal saldırganlığı ve kibrinin Hamas'ın işini görmesine izin vermekti. Hamas'ın diasporadaki ofisini yöneten Halid Meşal'in Hizbullah'a şu ana kadar verdiği karşılık için teşekkür etmesi ancak "savaşın daha fazlasını gerektirdiğini" belirtmesi için iki hafta geçmesi gerekti.

 

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hamas operasyonunun "hem karar hem de uygulama açısından yüzde 100 Filistinli" olduğunu açıklamadan önce üç uzun hafta daha sessizliğini korudu.

 

Nasrallah, "Bu operasyonun direniş eksenindeki diğer grupların alacağı herhangi bir karar ya da hamleyle hiçbir ilgisi yoktur" dedi.

 

Ayetullah Ali Hamaney'in Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'ye, İran'ın doğrudan müdahale etmeyeceğini ancak gruba siyasi ve manevi destek vermeye devam edeceğini söylemesi de bu noktayı pekiştiriyordu.

Artık Kasım ayının ortasına gelmiştik ve Hamas'ın bölgesel bir savaş başlatma stratejisinin çökmekte olduğu anlaşılıyordu.

Baraj patladı

Kasım ayındaki bu durumu, Hizbullah ve İran'ın şimdiki söz ve eylemleriyle karşılaştırın. İsrail önleyici olarak giderek daha fazla Hizbullah hedefini vurdukça, Lübnanlı grup da aynı şekilde karşılık verdi. Yemen'deki Ensarullah hareketi (Husiler) Kasım ayında Kızıldeniz'deki gemilere düzenlediği saldırılarla mücadeleye dahil oldu.

 

Nisan ayında İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliğine ait bir yerleşkeyi vurarak Kudüs Gücü'nün denizaşırı operasyonlarından sorumlu Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi ve aralarında yedi Devrim Muhafızları subayının da bulunduğu 15 kişiyi öldürmesi dönüm noktası oldu.

 

İran büyük bir karşılık verdi: 170 insansız hava aracı, 30 seyir füzesi ve 120 kadar ağır balistik füze doğrudan İsrail hedeflerine fırlatıldı ve bunların birçoğu İsrail askeri üslerini vurdu.

 

Bir Rubicon aşılmış ve bölgesel bir savaşın zemini açıkça atılmıştı. O andan itibaren mesele, savaşın olup olmayacağı değil, ne zaman çıkacağıydı.

 

Salı günü İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, İran'ın aynı şeyi yapmak için yeni bir fırsat kolladığını söyledi.

 

Bugün Hizbullah savaşın eşiğinde duruyor ve Nasrallah, İsrail'i yüz binlerce savaşçının daha katılmaya hazır olduğu konusunda uyarıyor- Hizbullah'ın şu anda ihtiyaç duymadığı bir yardım. Hatta İsrail savaş uçaklarının üslerini kullanmasına izin vermesi halinde Kıbrıs'a saldırmakla tehdit etti.

 

Hamas'ın 7 Ekim'den sonra yapması gereken tek şeyin beklemek, savaşmaya devam etmek ve İsrail'in komşularına karşı doğal saldırganlığı ve kibrinin Hamas'ın işini görmesine izin vermek olduğu ortaya çıktı. Stratejisi işe yarıyor. Peki bu strateji, 7 Ekim'de herkesin düşündüğü gibi başarısız bir baskının ardından mı oluşturuldu?

 

Geleceği tahmin etmek

 

Aralık 2022'de, İslamcı grubun kuruluş yıldönümünde Sinwar şunları söyledi: "Direnişi tüm biçimleriyle tırmandırmak ve işgal ve yerleşimin faturasını işgale ödetmek, halkımızın kurtuluşu ve geri dönüş hedeflerine ulaşması için tek yoldur.

 

"Bugün inisiyatif almayan yarın pişman olacaktır. Övgü, önce davranan ve doğru sözlü olduğunu kanıtlayanındır. Kimsenin sizi iç çekişme, bombardıman ve kavga meydanlarına geri götürmesine izin vermeyin. Faşizm tehdidi başımızın üzerindeyken buna ayıracak vaktimiz yok."

 

Aylar sonra Sinwar, geleceği doğru tahmin eden bir konuşma yaptı.

 

"Birkaç ay içinde, ki benim tahminime göre bu bir yılı aşmayacak, işgal otoritesini iki seçenekten biriyle karşı karşıya bırakacağız; ya onu uluslararası hukuku uygulamaya, uluslararası kararlara saygı göstermeye, yani Batı Şeria ve Kudüs'ten çekilmeye, yerleşimleri sökmeye, esirleri serbest bırakmaya ve mültecilerin geri dönüşüne izin vermeye zorlayacağız...

 

İsrail, Sünni ve Şii güçlerin bir araya gelmesi halinde manevra kapasitesinin sınırlanacağını biliyordu. Bu şimdi gerçekleşiyor.

 

"Ya da bu işgali tüm uluslararası iradeyle çelişir hale getiririz, böylece onu güçlü ve muazzam bir şekilde izole eder, bölgedeki ve tüm dünyadaki entegrasyon durumuna son veririz ve geçmiş yıllarda var olan direnişte ve tüm ret cephelerinde meydana gelen çöküş durumunu tersine çeviririz."

 

Olan da tam olarak budur. İsrail, daha önce hiç olmadığı kadar uluslararası alanda tecrit edilmiş durumda.

 

 En yüksek iki uluslararası mahkemede sanık sandalyesinde ve başlıca destekçileri ABD ve İngiltere, uluslararası yaptırımların artmasını engellemeye çalışan bir arka savunma savaşı veriyor.

 

Sinwar, Gazze'nin siyasi lideri olarak ortaya çıktığında, Hamas içinde kendisini eleştirenler vardı. Eski okul ve hapishane arkadaşı El Fetih lideri Muhammed Dahlan'la uzlaşma girişimi bir balon gibi söndü.

 

Hamas'ın iç savaşın yarattığı sert ayrılıkların ardından Suriye ile yakınlaşması konusunda da ciddi kuşkular dile getirildi. Hamas içinde Türkiye'ye yakın olan grup, Suriye ve İran'la yakınlaşmadan hiç hoşlanmadı ve bunu söylemekten de çekinmedi.

 

Şimdi bu yakınlaşmanın, Sinwar'ın İsrail'e saldırma ve uzun bir savaş başlatma stratejisinin hayati bir bileşeni olduğu ortaya çıktı.

 

Yine kardeşler

 

Suriye iç savaşındaki eski ezeli düşmanlar arasındaki yakınlaşma, Hizbullah'ın Hamas'ın Lübnan'ın güneyinde, İsrail sınırı boyunca uzanan operasyon bölgesinde İsrail'e karşı saldırılar düzenlemesine izin vermeye hazır olmasından daha derinlere uzanıyor.

 

El Fecr, Müslüman Kardeşler'in Lübnan'daki kolu olan El Cemaat el İslamiye'nin (JAI) silahlı kanadı. Uzun bir süre boyunca güçleri sayısal olarak önemsizdi.

 

Bugün sayılarının sadece 500 civarında olduğu düşünülüyor ancak önemleri sayılarının ötesinde ve İsrail'in 7 Ekim saldırılarının ardından Hizbullah'ın üst düzey komutanlarına yönelik saldırılarını arttırmasıyla daha da arttı.

 

Hamas'ın üst düzey komutanı Salih el-Aruri'nin ocak ayında bir İsrail saldırısında öldürülmesinin ardından JAI'nin yayınladığı taziye bildirisinde "Lübnanlı ve Filistinlilerin kanlarının kurtuluş sürecini birlikte tamamlamak için birbirine karıştığı" iddia edilmişti.

 

Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından Talib Sami Abdullah'ın haziran ayında Lübnan'ın güneyindeki Jwaya kasabasına düzenlenen bir İsrail saldırısında öldürülmesi üzerine Nasrallah, bu emektar savaşçının Bosna'daki Sünni Müslümanların yardımına nasıl koştuğunu vurguladı.

 

Nasrallah, "Bu arada, Şiiler ve Sünniler bölünmeler hakkında konuşulduğu için, onlar Bosnalılar Şii değiller, bu değerli kardeşler grubu kadrolarımızdan ve liderlerimizden ayrılıp yıllarca soğukta ve karda evlerinden uzakta kaldıklarında Bosna'da en azından Şii yoktu" dedi.

Kaynak: middleeasteye.net

 
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.
 


DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.