TÜRK DÜĞÜNLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ

System.Web.UI.WebControls.Label / TÜRK DÜĞÜNLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ / TÜRK DÜĞÜNLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ / hamaset.com.tr

26 Eylül 2021 Pazar

842 Görüntüleme

KÜLTÜR

TÜRK DÜĞÜNLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ / hamaset.com.tr

Anadolu coğrafyasının geleneksel yapısını değerlendirdiğimiz yazı dizimiz düğün ile devam ediyor. Önceki yazıda düğün başlamadan önce yapılan hazırlıkları ele almış ve İslâm öncesi Türk tarihi ile bağlantı kurmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise düğün geleneğinin asıl kısımlarından bahsedeceğiz.

Yapılan alan araştırması sonuçlarına göre özellikle İç Anadolu’da düğün kız ve erkek düğünü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Buna göre kız düğünü genellikle üç; erkek düğünü ise dört gün sürmektedir. Bu noktada gün kutsallığı etkin bir şekilde görülmektedir. Alevi-Bektaşi inancında Perşembe gününe atfedilen kutsiyet düğünün bugün başlamasında ana etkenlerden biri olmuştur. Bu nedenden ötürü Perşembe günü başlayan düğün törenleri Pazar günü son bulmaktadır.

DANIŞIK YEMEĞİ GELENEĞİ

Düğünün başında en önemli olaylardan biri de danışık yemeği geleneğidir. Anadolu halkının dayanışmasını en iyi şekilde gösteren örneklerden biri olan danışık ekmeği geleneği, düğün süresi boyunca dışarıdan gelen misafirlerin eksiksiz bir şekilde ağırlanması amacı taşımaktadır. Danışmak köküne dayanan bu gelenek düğüne gelen misafirlerin davetlilerini ayarlama işlerini de barındırmaktadır.

OKUYUNTU DAĞITMA

Düğünden önce okuyuntu dağıtma olarak adlandırılan davet etme geleneği, danışık yemeklerinde ayarlanmakta ve bu sorumluluğunu da yine köy halkı üstlenmektedir. Okumak kelimesinin anlamı ile ilgili açıklama yapan araştırmacılar, ok kelimesinin davet anlamına geldiğini ifade etmektedir. Bu noktada Anadolu’da sıklıkla özellikle düğün törenlerinde sıklıkla kullanılan "Düğüne okudun mu?" cümlesi kelimenin kökenindeki anlamın günlük konuşma dilinde sürdürüldüğünü de göstermektedir.

Dönemin sosyo-ekonomik şartları düşünüldüğünde davet etme ve konaklama işlerindeki imkânsızlık göze çarpacaktır. Danışık ekmeği geleneği bu imkânsızlıklara çözüm bulunan en önemli toplantılardan biridir. Düğün süresi boyunca ikram edilecek yemekler danışık yemeği toplantısında ayarlanırken aynı zamanda çevre köylerin davetiyeleri de köy halkına dağıtılmakta ve böylece düğünün en temel sorumluluğu olan misafir ağırlama işlemi tamamlanmış kabul edilmektedir. Hatta bu şekilde değerlendirildiğinde bütün köylünün gelin veya damadı benimsediği onu kendi çocuğu gibi görüp onun düğününe gelen misafiri de kendi misafiri olarak kabul edip ağırlamak istediği görülmüştür.

Düğün yemeğinin hazırlanmasını içeren danışık ekmeği bir bakıma aş verme geleneği ile bağdaştırılmaktadır. Anadolu coğrafyasında yemek verme geleneği sık sık karşımıza çıkmaktadır. Konuya dair açıklama kaynak kişi tarafından şu şekilde yapılmaktadır:

“Düğünün başında köyün bütün kadınları toplanıp yemek hazırlar. Yardıma gelenler de elinde mutlaka çay, şeker, yağ gibi hediyelerle gelirler.”

TOY AŞI GELENEĞİNDEN GÜNÜMÜZE

Geleneğin tarihsel kökenleri ise toy aşı geleneğine dayanmaktadır. İslam öncesinde Türklerde görülen aş verme geleneği Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya kadar getirilen ve hâlihazırda sürdürülen önemli bir gelenektir. Böylece sevinç ve üzüntü paylaşılırken maddî durumu kötü olanların doyurulması amaçlanmıştır. Geleneksel yapı bize toplumun sosyo-kültürel detaylarına dair önemli bilgiler vermekte ve yardımlaşmaya dayanan bir yapı ortaya çıkarmaktadır.

ÇEYİZ ASMA MERASİMİ

Düğün sürecinde ifade edilen bir diğer önemli gelenek ise çeyiz asma geleneğidir. Genç kızın evlenene kadar işlediği el emeği göz nuru her motif onun duygu ve düşüncelerinin ifadesi olarak kabul edilmektedir.

Düğünün başında yapılan çeyiz asma merasimi misafirlerin özel olarak ilgilendiği ve töre yani para bıraktığı önemli bir detay olmaktadır. Anadolu’da yapılan düğünlerin baş aktörlerinden biri olan çeyizin tarihsel kökenlerinde İslâm öncesi Türk tarihine vurgu yapılması meselenin önemini ifade etmektedir. Yapılan araştırmalarda çeyizin, “kız evlenirken aile malından kızın payına düşen miktar” olarak nitelendirilmesi mâlî harcamaların temel dayanak noktasını oluştururken bu durum babanın sorumluluğu olarak kabul edildiği de ifade edilmelidir.

Çeyize kızın sigortası olarak bakan Türk insanının konuya dair yaptığı yorumlar genellikle boşanmayı engelleme minvâlinde şekillenmektedir. Daha net bir ifadeyle, kız baba evinden ayrılırken çeyizdeki her bir eşyaya çok uçuk fiyatlar belirlenmesi olası bir boşanma durumunda caydırıcılık sağlama amacı gütmektedir. Konunun maddi yönü bu şekilde ifade edilirken manevi olarak ise genç kızın el emeği göz nuru olarak işlediklerine karşılık gelebilecek hiçbir rakam olmadığı düşünülmüştür.

"BAYRAK NEREDEYSE DÜĞÜN ORADADIR"

Düğünü başlatan simge ise erkek evine Türk bayrağı asılmasıdır ki bu noktada hem bayrak kutsallığından hem de bir işaretten bahsedilmektedir. Konuya dair kaynak kişi değerlendirmesi şu şekildedir:

“Bayrak bizim kutsalımızdır. Bundan başka da çevre köylerden gelen yabancı misafirler için önemli bir simgedir, bayrak neredeyse düğün oradadır.”

Damat evine asılan Türk bayrağının tepesine elma veya soğan yerleştirilmesinde de kültürel yapının izleri etkin bir şekilde görülmektedir. Elma konusunda şekillenen görüşler, gelinin iyi huylu, tatlı tavrını ifade ederken soğan ise erkeğe bırakılan otoritenin karşılığı olarak görülmüştür. Ataerkil toplum yapısını izlerine rastlanan Türk milletinde bu durum beşikten mezara kadar sürdürülmektedir. Türk beslenme kültürü içerisinde ise elma hem bolluk bereketi hem de daveti simgelemektedir. Buna ek olarak Alevi-Bektaşi inancını sürdüren Türk köylerinde elma, İslâm tarihine ait bir efsane ile daha da değerli kabul edilmiştir:

İnanışa göre, “bir gün Cebrail, cennetten bir elma, bir nar, bir ayva getirir. Hz. Muhammed, bunları Hasan ile Hüseyin’e verir. Bunları yemeden önce bir parçasını saklamalarını söyler. Onlar da birazını saklarlar. Fatma öldüğü zaman narın, Ali şehit olduğu zaman ayvanın, Hüseyin şehit olduğu zaman elmanın saklanan parçaları kaybolur. Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da bu elma yarısı ile susuzluğunu gidermiştir. Bugün bile Hz. Hüseyin’in türbesi elma kokar.”

GELİN HAMAMI

Düğünün resmî olarak başlamasının ardından ilk gün genellikle misafirlerin karşılanması, ağırlanması ve eğlendirilmesi ile geçer. Düğünün asıl önemli günü ise gelin/güvey hamamı ve kına yakma işleminin gerçekleştiği gündür ki bu da genellikle Cumartesi olarak kabul edilir. Güvey kelimesi de yine İslam öncesinde sıklıkla kullanılmakta ve etimolojik olarak küd köküne dayanmaktadır. Bu köke e  gü hecelerinin eklenmesiyle kelime çoban anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır. Damat, eskiden dönemin en önemli ulaşım aracı olarak kabul edilen at eşliğinde hamam mekânına getirilir. Yanında mutlaka sağdıcı ve arkadaşları bulunmaktadır. Gelin hamamında ise tören aynı şekilde gerçekleştirilir ancak kapıda sesi yanık birinin söylediği türkü ortama duygusal bir hava katar. Bu durum genç kızın baba ocağından ayrılması sebebiyle ortaya çıkmaktadır.

GÜYA OTURMASI

Damat hamam mekânından baba evine dönerken gerçekleştirilen çok önemli bir gelenek bulunmaktadır. Güya oturması olarak bilinen bu tören bir nevi takı törenidir. Konuya dair detaylar kaynak kişiden alınmıştır:

“Emmisi, dayısı, yâreni, yoldaşı ……. Efendi damat oldu güya oturmuyor diye bağırılır. Sonra yakınlık derecesine göre herkes bir hediye verir. O dönemdeki hediyeler genelde tarla ve hayvandır. Hatta bu güya oturması bir yarış hâline dönüşür çünkü pahada en ağır olanı kim verirse güya ona oturur. Aynı zamanda yakın akrabalar dışındaki herkes bir töre verir ve bunlar ordakilerin duyacağı şekilde bağırılır buna da töre bağırması denir.”

Kaynak kişinin güya şeklinde ifade ettiği kişi aslında damadın ta kendisidir. Güya oturduktan sonra köy meydanında damat tıraşı yaptırılır. Akşam vakti geldiğinde düğüncü olarak adlandırılan misafirlerin hepsi meydana gelir ve kına yakma işlemi gerçekleştirilir.

Kına yakma töreni gelin ve damada ayrı olarak uygulanmaktadır. Gelinin kınasını ağırlıklı olarak Cuma günü yakıldığını tespit ettiğimiz Tokat ilinde damat kınası ise Cumartesi yakılmaktadır. Ataerkil yapıya istinaden gelin kınasına, kız düğününe çok fazla kişi davet edilmezken damadın kınasında yakın, uzak köyler ve akrabalar davet edilmekte ve eğlenceler sabaha kadar sürmektedir. Kız evinde yapılan kına yakma işlemi ise çok daha küçük bir çevre ile gerçekleştirilen duygusal törenlerdir. Gelinin baba evinden ayrılıp rahatlığını bozacağı, istediği her zaman annesinin babasını göremeyeceği temeline dayanan kına yakma töreninde gelin ağlatılır. Kına geleneğinin Türk tarihi açısından kökenlerine değinmek gerekirse güncel araştırmalar bunun bir tür adanmışlık olduğunu ifade etmektedir. Daha net bir ifadeyle, evlenip baba ocağından ayrılan kızın eşiyle birlikte yaşayacağı eve ve aileye kendini adayacağı, ocağı devam etsin diye uğraşacağı düşünülmüştür.

Geleneksel yapıyla bezeli olan düğün törenlerinin birçok adet barındırması, bu adetlerin de köy halkı tarafından birlik beraberlik içerisinde gerçekleşmesi önemli bir durumdur. Düğünün başlama gününün İslâmÎ akideler ile belirleniyor olması kültürel yapının önemli bir boyutunu teşkil ederken elma, güvey ve kına yakma geleneklerinin İslâm öncesi Türk kültürü ile doğrudan bağlantısının bulunması ve bu durumların hâlihazırda sürdürülmesi Türk milletinin tarihi ve kültürüyle yakından ilgilendiğinin ifadesi olarak görülmelidir.

Konunun detaylarına dair merak sahibi olanlar için buraya birkaç okuma önerisini bırakıyorum.

Hamit Zübeyr Koşay, Türkiye’de Evlenme Gelenekleri, Maârif Vekaleti, Ankara 1944.

Mehtap Demir, “Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Kınalı Kadın ve Müziği”, Ekev Akademi Dergisi.

Yaşar Kalafat, Türk Halk İnançlarında Beslenme, Berikan Yayınevi, Ankara 2012.

Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi.



Yazara Ait Diğer Yazılar

DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.