TÜRKİYE SURİYE'NİN GELECEĞİNİ NASIL YENİDEN YAZIYOR?

System.Web.UI.WebControls.Label / TÜRKİYE SURİYE'NİN GELECEĞİNİ NASIL YENİDEN YAZIYOR? / TÜRKİYE SURİYE'NİN GELECEĞİNİ NASIL YENİDEN YAZIYOR? / hamaset.com.tr

6 Şubat 2025 Perşembe

Çeviren:Haber Merkezi |

Rejimin yıkılmasına yol açan yıldırım harekâtı Türkiye tarafından organize edilmedi ancak Ankara'nın onayı ve zımni desteği olmadan da gerçekleşemezdi.

TÜRKİYE SURİYE

Yazar: Aslı Aydıntaşbaş

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ekim ayında dış dünya tarafından fark edilmeden yakında Suriye'den gelecek "iyi haberlerin" ipuçlarını verdi.

Birkaç hafta içinde, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde ve Türkiye'nin desteğiyle Suriyeli isyancılardan oluşan bir koalisyon, Beşar Esad'ın uzun ve acımasız saltanatını devirdi.

Rejimin yıkılmasına yol açan yıldırım harekâtı Türkiye tarafından organize edilmedi ancak Ankara'nın onayı ve zımni desteği olmadan da gerçekleşemezdi. Bu da Türk liderlere Suriye'nin gelecekteki yönü konusunda söz hakkı veriyor. Suriye'deki niyetleri, tarafların ülkede Kürtler için bir yer bulmak amacıyla barışçıl bir formüle ulaşmaları koşuluyla Avrupa'nın çıkarlarına da hizmet edecektir.

Türkiye'nin etkisi

HTŞ, Türkiye'nin isyancı kampı içindeki doğrudan vekillerinden biri değil. Ancak grup, isyancıların Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye sınırındaki İdlib vilayetini kontrol etmesi nedeniyle uzun süredir Ankara ile yakın bir çalışma ilişkisi geliştirmişti. İdlib'de yaşayan üç milyon Suriyeli, uluslararası yardım ve güvenlik için Türkiye'ye bağımlı.

Zaman içinde, Türk yetkililer HTŞ'nin esrarengiz lideri ve şu anda Suriye'nin geçici cumhurbaşkanı olan Ahmed El Şaraa ile bir ilişki geliştirdi. Bu da Ankara'ya grup üzerinde önemli bir baskı gücü sağlıyor.

Türkiye'nin liderleri, şimdi Suriye'nin gelecekteki yönetimini sadece istikrar açısından değil, aynı zamanda kendi siyasi ethosunu yansıtan bir sistemi şekillendirmek açısından da belirlemeye çalışıyor. Türkiye'nin muhafazakâr elitleri, Suriye'nin Türkiye'nin bir benzeri olarak ortaya çıkmasından memnun olacaktır: muhafazakâr, rekabetçi ve merkeziyetçi – bu, muhafazakâr Sünni çoğunluğun siyasi manzaraya hâkim olması anlamına gelse bile.

Yine de Türk siyasetçiler, Suriye'nin yeni liderlerini, Kürtlerden Dürzilere kadar üklenin farklı topluluklarıyla ilişkileri istikrara kavuşturabilecek ve uluslararası temsil ile ılımlılık taleplerini karşılayabilecek "kapsayıcı" bir geçiş hükümeti kurmaya çağırıyor.

İslamcı radikalizm

Suriye'de ılımlılık ve hoşgörü meselesi, ülkenin yeni yöneticilerinin özünde hâlâ cihatçı olup olmadıklarıyla bağlantılı. Şaraa'nın geçmişinde hem İslam Devleti grubu (IŞİD) hem de El Kaide var. Ancak HTŞ her ikisiyle de savaşmış durumda. Görüştüğüm Türk yetkililere göre, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki hâkimiyeti HTŞ'nin İdlib'i yönetmesine yardımcı oldu.

Türkiye'nin liderleri, Şaraa'nın Şamlı elitlerin ve Suriyeli azınlık topluluklarının yanı sıra bölgesel güçlerin taleplerine kulak verecek kadar pragmatik olduğuna ve saf Selefi bir gündemle ilerlemeyeceğine inanıyor gibi görünüyor. Ankara ile yakın bağları olan önde gelen bir Suriyeli muhalif bana, “İdlib'in İdlib, Şam'ın da Şam olduğunu anlıyor” dedi. Ona göre Şaraa'nın amacı, Suriye'yi etkin bir şekilde yönetmek ve cumhurbaşkanı seçilmek. İstikrarı bozucu bir rol oynamak ya da İslamcılığı ihraç etmek istemiyor. Nihayetinde Türk liderler, yeni Suriye hükümetinin uluslararası meşruiyete sahip olmasını ve liderinin güvenilirlik göstermesini istiyor. Sınırlarında bir parya devlet istemiyorlar.

Ekonomik etki

İdeoloji ve yönetimin ötesinde, Türkiye'nin Suriye'deki çıkarı son derece ekonomik. Esad rejiminin düşmesi, kazançlı fırsatların önünü açtı. Türkiye, savaşın yıktığı ülkeyi yeniden inşa edecek paraya sahip olmasa da büyük bir inşaat sektörüne ve tüketim mallarına sahip. Halihazırda Suriye'nin kuzeyinde baskın ekonomik aktör konumunda. Suriye'nin yeniden inşasından büyük fayda sağlayacak olan Türk inşaat şirketlerinin hisse senedi fiyatları, Esad'ın düşüş haberiyle birlikte yükseldi.

Erdoğan, enerji ve ulaştırma bakanlarına, Suriye'nin köhnemiş enerji ve altyapı sistemindeki erken toparlanma çabalarına yardımcı olmaları talimatını verdi. Türk liderler, yıkılan Baas rejiminin küllerinden bir başarı öyküsü çıkarmak için zemin hazırlamaya hevesli görünüyor. Başarı, Türkiye'nin nüfuz alanını genişletecek ve Suriye'ye uluslararası meşruiyet sağlayacaktır.

Türkiye, uluslararası toplumun Suriye'ye Esad döneminden kalma ekonomik yaptırımları hafiflettiğinde, Suriye'nin yeniden inşasına liderlik etmek için iyi bir konuma sahip. Bu ihtimal çok uzak olmayabilir. Şam'ın mevcut yöneticilerinin İslamcı eğilimleri hakkındaki soru işaretlerine rağmen ABD ve AB, Suriye'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olmak umuduyla bu ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımları ihtiyatlı bir şekilde hafifletmeyi kabul etti.

Kürtler

Ancak Suriye'de istikrar sadece yeniden yapılanmadan ibaret değil. Aynı zamanda Kürt sorununun çözümüne de bağlı. Bu noktada Türkiye'nin öncelikleri, Suriyeli Kürtler ve onların Batılı destekçilerinden keskin bir şekilde ayrışıyor.

Türkiye, on yıllardır Kürt ayrılıkçılığıyla mücadele ediyor ve merkezi yönetim modeli içinde Kürtler için kültürel hakların ötesinde özel bir rol tanımlamakta zorlanıyor. Türkiye'nin Suriye'deki en önemli kaygılarından biri, Kürtlerin ne kadar özerklik elde edeceği. Çünkü bu mesele artık Türkiye'deki Kürt meselesiyle iç içe geçmiş durumda.

Türk hükümeti, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) bir uzantısı olan Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG), hem Amerika'nın hem de Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı militan bir grup olarak görüyor. Yaklaşık 100.000 kişilik bir askeri güce sahip olan SDG'nin ilan ettiği özerk yönetim, Suriye topraklarının üçte birini ve petrol ile doğalgaz kaynaklarının %70'ini kapsıyor. Ankara, Kürtlerin kendi kendini yönetmesini üniter yapısına yönelik bir tehdit olarak görüyor.

Ancak Türkiye'nin bir sorunu var.

Amerika'nın SDG'ye yerleştirdiği 2,000 askeri var. Suriye'deki sayısız askeri operasyona ve ABD ile yaşanan diplomatik anlaşmazlıklara rağmen Türkiye, Washington'un SDG ile ilişkisini kesmeyi başaramadı. Ancak Suriye rejiminin hızla çökmesi ve Donald Trump'ın gelişi Ankara'ya Kürtlerin özerkliğini sınırlama şansı verebilir.  Trump ABD askerlerini Suriye'de tutmaya devam ederse, Türkiye SDG üzerinde tam bir askeri baskı uygulayamayacaktır.

Kürtler kuşkusuz daha güçlü bir müzakere pozisyonuna sahip olacak ve uzlaşmaya daha az istekli olacaklardır. ABD çekilirse, hatta çekilme takvimini açıklarsa, SDG siyasi taleplerinden taviz vermesi ya da kuzeyden gelecek Türk akınlarını göze alması için daha fazla baskı altında kalacaktır.

Türkiye, Irak Kürdistanı ile yakın ittifakına rağmen Suriye'de Irak tarzı gevşek bir federalizme karşı çıkıyor. Bunun yerine SDG'nin merkezi bir komuta altında Suriye ordusuna entegre edilmesini ve grup içindeki PKK bağlantılı üst düzey kadroların Suriye'den çıkarılmasını talep ediyor.

Bu konuda Türkiye ve Suriye'nin yeni liderleri aynı fikirde görünüyor. Ankara ve Şam arasında Kürtlerin Rakka ve Deyrizor gibi Arapların çoğunlukta olduğu şehirleri de kapsayan geniş coğrafi kontrollerini sürdürmemeleri gerektiği konusunda da geniş bir mutabakat var. 

Yaklaşık on yıldır kendi kendilerini yöneten Kürtler, Türkiye ya da Şam'ın istediğinden daha âdem-i merkeziyetçi bir yönetim modelini, yani bir Kürt bölgesinin sadece kültürel değil idari ve askeri kontrole de sahip olabileceği bir modeli zorlamaya kararlı görünüyor. Kürt kaynaklar SDG'nin daha âdem-i merkeziyetçi bir yönetim karşılığında Arapların çoğunlukta olduğu toprakları ve enerji kaynaklarını takas etmeye açık olduğunu iddia ediyor.

Avrupa'nın ilgisi

Göç, IŞİD kalıntıları ve bölgesel istikrar Suriye'yi AB için bir endişe kaynağı haline getiriyor ancak blok, ülkenin geleceğini doğrudan şekillendirecek askeri ve siyasi güçten yoksun. Buna karşın Türkiye bunu yapabilecek konumdadır ve yapacaktır. Suriye'nin ekonomik ve siyasi kalkınması için ana kanal olarak Türkiye ile çalışmak en iyi seçenektir.

Ancak Brüksel ve Ankara Kürt sorunu konusunda farklı düşünebilir. Avrupalılar ve İsrail gibi diğer bölgesel aktörler, Kürt toplumunun seküler yapısı, IŞİD'e karşı geniş Kürt-ABD ortaklığı, radikalleşmiş bir Şam'dan duyulan ortak endişe ve Avrupa'nın azınlık hakları ve kendi kaderini tayin hakkına olan bağlılığı nedeniyle Levant'ın kalbinde güçlü bir Kürt oluşumunu tercih edecektir.

Ancak Türk-Kürt dinamiğini Suriye içinde barışçıl bir çözüme doğru yönlendirmek Avrupa'nın boyunu aşabilir.

 Bir seçenek, Türkiye ve Suriye'ye yönetim ve azınlık haklarında ılımlılık karşılığında ekonomik teşvikler ve diplomatik destek sunmaktır. Ancak nihayetinde Suriye'nin Kürt meselesi üzerinde olumlu bir etki yaratacak olan şey, Türkiye ile Kürtler arasında hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın liderliğinde devam eden gizli müzakerelerdir.

 Eğer Türkiye içinde bir barış anlaşmasına varılırsa, bu Suriye içinde de olumlu bir etki yaratacaktır. Tüm bunlar olurken AB'nin temkinli bir mesafeyi koruması, Ankara'nın liderlik etmesine izin verirken sonuçları sessizce yönetmesi gerekebilir. Açık olan şu ki, Suriye'deki sonucu Avrupa belirlemeyecek, Türkiye belirleyebilir.

Kaynak: Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR)

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.