TÜRKİYE SURİYE YAKINLAŞMASI

System.Web.UI.WebControls.Label / TÜRKİYE SURİYE YAKINLAŞMASI / TÜRKİYE SURİYE YAKINLAŞMASI / hamaset.com.tr

4 Ağustos 2024 Pazar

65 Görüntüleme

SİYASET
Çeviren:Haber Merkezi |

İki ülke arasındaki herhangi bir yakınlaşma her iki tarafın da yararına olacaktır. Ekonomik açıdan Suriye, Türkiye'nin yeniden inşaya yapacağı yatırımlardan faydalanırken, Türkiye'de işsizliğin yüzde 10, Suriye'de ise yüzde 15 civarında olduğu bir dönemde yaratılacak kar ve istihdamdan faydalanabilir

TÜRKİYE SURİYE YAKINLAŞMASI / hamaset.com.tr

Yazar: Dr. Mustafa Fetouri

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

 

Güvercin Erdoğan şahin olarak yaptığı hatalarını nasıl düzeltmeye çalışıyor?

 

"... Halkın, ülkenin ve bölgenin huzuru için artık istifa et." Kasım 2011'de Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı istifaya çağırıyordu. O dönemde Suriye'de kan dökülmeye yeni başlanmış, rejim değişikliği isteyen sivil protestocular "Arap Baharı" olarak bilinen sürecin bir parçası olarak ülkenin dört bir yanına yayılırken Şam da acımasız bir güçle karşılık vermişti.

 

Durum hızla ve dramatik bir şekilde değişti. Halkın öfke patlamasından sadece birkaç gün sonra barış gösterileri daha da çirkinleşti ve ülke kan gölüne dönen bir iç savaşa sürüklendi. Rejim geri adım atmayı reddederken, muhalefet daha organize hale geldi ve Suriye'nin Türkiye gibi komşuları da dahil olmak üzere dış dünyadan yardım istedi.

 

Aradan 13 yıl geçti ve Suriye'deki karışıklık farklı şekillerde de olsa hala devam ediyor. Türkiye, Suriye'nin diğer yakın komşuları arasında, sadece Esad'ın gitmesi çağrısında bulunarak değil, aynı zamanda muhaliflere silah, özel kuvvetler ve yabancı savaşçılar da dahil olmak üzere maddi destek sağlayarak muhalefete yardım etme konusunda öncülük etti.

 

Yıllar geçtikçe jeopolitik dinamikler değişti ve Suriye'deki savaşın itici gücü daha fazla yabancı müdahalesi oldu. Türkiye, Suriye'de rejim değişikliği isteyenler arasında yine en aktif olanıydı. Ancak bugün Sayın Erdoğan, Ankara'da neredeyse mutlak güce sahip bir Cumhurbaşkanı olarak olaylara farklı bakıyor. Kelimenin tam anlamıyla, kendisini bir zamanlar olduğu şahinden, olmak istediği yeni bir güvercine dönüştürüyor, barış ve Suriye ile yıllar önce kopardığı ilişkilerin yeniden kurulması çağrısında bulunuyor.

 

 Her zamanki gibi fırsatçı bir tavırla, sadece Suriye ile ilişkileri normalleştirmek değil, aynı zamanda sık sık meşruiyetini yitirmiş bir diktatör olarak nitelendirdiği Başkan Esad ile mümkün olan en kısa sürede yüz yüze görüşmek istiyor.

 

7 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli mevkidaşını istediği zaman ziyarete davet edebileceğini söyledi

 

Erdoğan, "Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı seviyeye getirmek istediğini" de sözlerine ekledi. Hem Rusya hem de Irak, yıllar süren düşmanlıkların ardından Ankara-Şam yakınlaşmasına yardımcı olmaya çalışıyor. Erdoğan Berlin'den dönerken gazetecilere yaptığı bir diğer açıklamada da Devlet Başkanı Putin ve Irak Başbakanı El Sudani'nin görüşmenin Türkiye ya da Irak'ta yapılmasını önerdiklerini söyledi.

 

 Ancak Türk lider böyle bir görüşmenin "her yerde" gerçekleşebileceğini belirtti. Sözlerinde bir acele duygusu kodlanmıştır. Sayın Erdoğan, oldukça istikrarsız ve şiddet dolu bir bölgede, iki stratejik komşu arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem başlatmaya kararlı olduğunun en güçlü işaretini veriyor.

 

Sayın Erdoğan'ın bu u-dönüşünün ardında birkaç neden yatmaktadır. Birincisi ve en önemlisi, on yılı aşkın bir süre geç de olsa, Ankara'nın barışçıl ve istikrarlı bir Suriye'den, savaş halindeki Suriye'den çok daha fazla fayda sağlayabileceği gerçeğinin farkına varmasıdır. Sayın Erdoğan 2011'de Başbakan iken Suriye rejimini devirmeyi kısa vadede başarılı bir strateji olarak görmüş ve uzun vadede sadece kuzey Suriye'nin bir kısmını ilhak etmekle kalmayıp tüm bölgeye hâkim olmayı hedeflemişti.

 

Erdoğan, kendi liderliği altında Türkiye'nin bir zamanlar olduğu gibi hegemonik bir güç haline gelmesini sağlayacak bazı Osmanlı İmparatorluğu özlemlerini benimsiyor. Bunu yapmak için de Türkiye'yi yabancı savaşçıların, silahların ve hatta teröristlerin Suriye'ye girmesi için tercih edilen açık yol haline getirdi; üstelik bu tür eylemlerin, Cumhurbaşkanı olarak kendisinin de keşfedeceği gibi, ülkesine de zarar verebileceğini hiç düşünmeden.

 

Yakın zamanda, özellikle Kayseri'de Suriyeli mülteciler ile bazı topluluklar arasında yaşanan çatışmalar, kendisine Türkiye'nin istikrarına yönelik bu tür potansiyel tehditleri hatırlattı. Türk halkının çoğu bir milyondan fazla Suriyeli mültecinin ülkelerini terk etmesini ve geri dönmesini istiyor. Barışçıl ve istikrarlı bir Suriye'nin iş birliği olmadan mültecilerin çoğunun evlerine dönmesi mümkün olmayacaktır.

 

Suriye iç savaşının ilk yıllarında Sayın Erdoğan, genellikle iki ülke arasındaki sınır bölgesinde faaliyet gösteren PKK’dan gelen tehdidi sona erdirebileceğine de inanıyordu. Türk kuvvetleri 2011-2016 yılları arasında PKK ve müttefiklerini ezmek için birkaç kez Suriye'nin kuzeyine girdi.

 

Ancak PKK artık yalnız değil, çünkü Suriyeli muhalif gruplardan oluşan Suriye Demokratik Güçleri adlı geniş bir koalisyona liderlik ediyor ve Türkiye'nin NATO müttefiki ABD'nin korumasından yararlanıyor! Bu durum, Türkiye'nin bölgeye yönelik herhangi bir büyük askeri operasyonunu Washington tarafından hoş karşılanmayan ve başarısızlığa meyilli bir hale getiriyor.

 

Bunca yıl sonra Sayın Erdoğan, Kürt meselesinde kendisine ancak istikrarlı ve barışçıl bir Suriye'nin yardımcı olabileceğini, barışçıl ve istikrarlı bir Suriye'nin de Beşar Esad'ı olduğu gibi kabul etmek ve endişelerini dinlemek anlamına geldiğini fark etti. Esad yakın zamanda hiçbir yere gitmeyecek.

 

Şam, Ankara ile yakınlaşmaya hiçbir zaman kapıyı kapatmamış olsa da iki lider arasındaki herhangi bir görüşmenin ancak Ankara'nın askerlerini Suriye topraklarından çekmesinden sonra gerçekleşebileceğini her zaman şart koşmuştur.

 

 Esad, Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığını sürekli olarak yasadışı işgal olarak nitelendirdi ki zaten öyle. Başkan Esad, Türk güçlerinin varlığına son verilmesi gündemde olduğu sürece prensipte görüşmeyi kabul ederek pozisyonunu biraz değiştirebilir.

 

Esad'ın meşruiyeti ve gücü kısmen Suriye topraklarında yasadışı olarak konuşlanmış tüm yabancı birliklerin varlığına son vermesine bağlı. Buna Türkiye'nin yanı sıra Irak-Suriye sınırında Suriye petrol sahalarını koruyan ve petrolü çalan küçük bir Amerikan birliği de dahil.

 

İki ülke arasındaki herhangi bir yakınlaşma her iki tarafın da yararına olacaktır. Ekonomik açıdan Suriye, Türkiye'nin yeniden inşaya yapacağı yatırımlardan faydalanırken, Türkiye'de işsizliğin yüzde 10, Suriye'de ise yüzde 15 civarında olduğu bir dönemde yaratılacak kar ve istihdamdan faydalanabilir.

 

Güvenlik açısından, sadece Şam ve Ankara arasındaki iş birliği sınır bölgesine istikrar getirebilir. Bu durumda PKK ve müttefiklerinin kontrol altında tutulması her iki tarafın da birbirine yardımcı olabileceği ortak bir görev haline geliyor.

 

İki Cumhurbaşkanı arasındaki görüşme gerçekleşirse, dünyanın giderek istikrarsızlaşan bir bölgesinde iki önemli ülke arasındaki komşuluk ilişkilerinde yeni bir dönemin başlaması muhtemeldir. İnsan evini değiştirebilir ama komşusunu değiştiremez ve liderleri bir araya gelse de gelmese de Suriye ve Türkiye birbirlerine komşu olacaklardır.

Kaynak: Middle East Monitor

Mustafa Fetouri, Libyalı bir akademisyen ve serbest gazetecidir. AB'nin Basın Özgürlüğü ödülünün sahibidir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.