Yazar: Daniel Sneider
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Asya başına gelecekleri yönetebilir mi?
Ancak dünyanın geri kalanı için bu daha az travmatik bir an değil. Amerika Birleşik Devletleri şimdi savaş sonrası liberal düzenin liderliğinden çekilmeye hazırlanıyor. Trump'ın dönüşü Asya ve Japonya, Güney Kore ve Pasifik'teki Amerikan müttefikleri için ne anlama geliyor?
Japon ve Koreli liderler, aralarında Trump'ın müstakbel danışmanlarının da bulunduğu bazı Amerikalı güvenlik uzmanlarının yatıştırıcı sözleriyle rahatlayabilir. Bu uzmanlara göre Trump döneminde Hint-Pasifik'te hiçbir şey değişmeyecek.
RAND'ın Asya güvenliği uzmanı ve eski istihbarat yetkilisi Derek Grossman oylamadan hemen önce The Diplomat'a “ABD'nin bu bölgedeki dış politikası muhtemelen sabit kalacak” diye yazdı.
Grossman'a göre Trump “daha işlemci ve öngörülemez bir lider” olabilir ama bölgedeki ittifaklara dokunmadı. Ne olursa olsun, “Çin faktörü ABD'nin ittifak ağının gelişmeye devam etmesini sağlayacaktır.”
Bu tür görüşler, Trump'ın ilk döneminin sonunda bu ittifak taahhütlerinin büyük bir kısmından vazgeçme niyetinde olduğuna dair, çoğu Trump'ın kendi sözlerinde yer alan çok sayıda kanıtı görmezden gelmektedir.
Eski Savunma Bakanı Mark Esper ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın anılarında belgeledikleri üzere Trump, ABD güçlerini Güney Kore'den çekmeyi; Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile yarım kalan pazarlığı tamamlamayı ve böylece Kim'in nükleer güçlerine dokunmamayı ve Amerika'nın savunma rolü için Japonya'dan yüklü miktarda ödeme talep etmeyi planlıyordu.
Bu yatıştırıcı değerlendirmeler, Trump'ın yabancı mallara -sadece Çin'i değil aynı zamanda Avrupa ve Asya'daki müttefik ülkeleri de hedef alan- geniş kapsamlı gümrük vergileri uygulama niyetini de es geçmektedir.
Daha da önemlisi, Asya'daki dış politikanın başka yerlerde, özellikle de Avrupa ve Orta Doğu'da olanlardan farklı ve ayrı olabileceği fikri bir yanılsamadır.
Japonya'nın kendi Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinin de açıkça ortaya koyduğu gibi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali Doğu Asya'daki güvenlik durumunu temelden değiştirmiştir. Rusya, Çin ve Kuzey Kore arasında Kore yarımadası, Tayvan ve tüm Doğu Asya'nın istikrarını tehdit eden yakın bir askeri ittifak yaratmıştır.
Trump, aday arkadaşı JD Vance gibi, Ukrayna'ya askeri yardımı kesmek ve Kiev'i Rusya lideri Vladimir Putin'in sunduğu teslim şartlarını kabul etmeye zorlamak niyetinde olduğunu defalarca açıkça ifade etti.
Ayrıca NATO'ya olan güvenlik taahhüdünden vazgeçmekle de tehdit etti. Bu da Putin'in Baltık ülkelerinden başlayarak ve Polonya'yı tehdit ederek Sovyet imparatorluğunun bazı bölgelerinin kontrolünü yeniden ele geçirmesine kapı açacaktır.
ABD'nin eski Rusya Büyükelçisi ve Stanford Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Direktörü Michael McFaul, “Trump bu çılgınca şeyleri yapmak için seçim yetkisine sahip olduğunu hissedecek” öngörüsünde bulunuyor.
“NATO ya da Asya'daki müttefiklerimiz gibi konular söz konusu olduğunda, Amerikan halkının Putin'e 'Ne halin varsa gör' diyerek kendisini desteklediğini düşünüyor. Bence tarih, güçlü olduğumuzda, Amerika Birleşik Devletleri olarak güç yoluyla barış sergilediğimizde, daha barışçıl sonuçlar elde ettiğimizi gösteriyor. Zayıflık sinyali verdiğimizde, diktatörleri yatıştırmaya çalıştığımızda, işte o zaman kötü şeyler olabilir.”
Trump ilk döneminde, büyük ölçüde Cumhuriyetçi ulusal güvenlik elitinden sorumlu figürlerin varlığı ve kendi beceriksizliği ve iktidar kollarına aşina olmaması nedeniyle bu hedefleri takip etmekten alıkonuldu. Bu kısıtlamalar artık mevcut olmayacaktır.
“Kiev Independent'a konuşan McFaul, “Trump ilk döneminde dış politika ekibini, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Savunma Bakanı James Mattis ve ulusal güvenlik danışmanları HR McMaster ve John Bolton gibi geleneksel Cumhuriyetçilerden oluşturdu” dedi.
“Trump'ın önerdiği en çılgınca şeylerden bazılarını yapmasını kesinlikle engellediler- NATO'dan çekilmek bu listenin başında geliyor. Bu sefer farklı olacak olan şey, bu insanların hiçbirinin Trump yönetiminde yer almayacak olması; Trump hepsini küçümsedi.”
Peki ya Çin? Ve Kuzey Kore?
Bu endişelere rağmen, Trump'ın en azından Çin'i özellikle ticaret ve ekonomi politikaları alanında ABD'nin başlıca düşmanı olarak görmeye devam edeceği varsayılıyor. Bu nedenle Japon politika yapıcılar ve daha az ölçüde de olsa Güney Kore'dekiler Kuzeydoğu Asya'daki ittifakların Trump yönetimi için değerli olmaya devam edeceğine inanıyor.
Bu doğru olsa bile, Tokyo ya da Seul için sorunsuz bir seyir anlamına gelmiyor. Her iki müttefikin de savunmaya çok daha fazla harcama yapmaları ve Çin ile ticaret ve yatırım konusunda ihracat kontrollerine ve diğer kısıtlamalara katılmaları yönündeki taleplerin artmasına yol açabilir ve bu da ekonomileri için potansiyel olarak ciddi sonuçlara neden olabilir.
Saygın bir danışmanlık kuruluşu olan Japan Foresight'ın kurucusu Tobias Harris, “Trump yönetimi çok fazla kol bükecek” diyor ve “buna hazır olsalar iyi olur” diye ekliyor.
Trump'ın danışmanları şimdiden Japonya'yı savunma harcamalarını GSMH'nin %2'si hedefinin çok ötesine taşımaya ve kendi savunmasından sorumlu olmaya zorladı.
Harris'e göre Trump'ın gümrük vergisi politikası daha da büyük bir sorun teşkil edebilir:
Trump'ın ABD'den ithal edilen mallara gümrük vergisi getirme tehdidini kısmen de olsa yerine getirmesi, ayrıca Çin ve Meksika'dan ithal edilen mallara da gümrük vergisi getirmesi halinde, bu durum Japonya'nın en büyük imalatçıları üzerinde önemli ve ani bir etki yaratacak ve imalatlarını ABD'ye mi, Japonya'ya mı yoksa başka pazarlara mı kaydıracaklarını düşünmelerine yol açacaktır.
Japon şirketleri ayrıca Çin ile teknoloji ihracatı kontrolleri konusunda Washington'dan gelen daha büyük baskılarla da mücadele etmek zorunda kalabilir- ancak Trump'ın Nippon Steel'in US Steel için yaptığı teklife şiddetle karşı çıkmasının da gösterdiği gibi, Trump yönetiminin politikalarına yanıt olarak yatırımlarını ABD'ye kaydırmayı tercih etmeleri halinde siyasi ve ulusal güvenlik konularını da göz önünde bulundurmaları gerekecektir.
Ancak Trump'ın Çin ile büyük bir çatışma için Japonya ve Güney Kore'yi sıraya sokmak isteyeceğini varsaymak için erken olabilir. Bazı analistler Trump'ın bunun yerine Xi Jinping ile Tayvan'dan vazgeçmeyi de içerebilecek büyük bir pazarlık yapmayı tercih edebileceğini öne sürüyor.
Seçilmiş Başkan seçim kampanyası sırasında Tayvan hakkında çeşitli yorumlarda bulunmuş, Tayvan firmalarının ABD yarı iletken endüstrisini yok ettiğinden yakınmış ve ABD'nin Tayvan'ı savunup savunmaması gerektiğini sorgulamıştı.
Eski bir üst düzey istihbarat yetkilisi ve uzun süredir Çin'le ilgilenen biri bana “Çin'i ikinci kez başkan seçilmesinin ana hedeflerinden biri ya da merkezi haline getirmek gereksiz ve muhtemelen de olası değil” dedi.
“Muhtemelen kendisi ya da yardakçıları için çok az bir getirisi olacaktır. Bol keseden atacak, gümrük vergisi tehditleri savuracak ve Xi'yle olan ilişkisiyle övünecek ama muhtemelen bir sonuç alamayacak.”
Trump'ın yeni birincil destekçisi olan milyarder Tesla CEO'su Elon Musk'ın, şirketin küresel otomobil üretiminin yarısından fazlasının devasa Şangay fabrikasında gerçekleştiği Çin'de kapsamlı iş bağlantıları var.
Trump-Kim kankalığı
Trump'ın sevgisinin diğer hedefi Kuzey Kore diktatörü Kim Jong Un olabilir. Trump, Kim ile olan sıcak ilişkisinden bahsetmeye ve onunla bir barış anlaşması yapma fırsatının kaçırılmasından yakınmaya devam ediyor.
Hanoi'deki ikinci zirve toplantısında bu pazarlığa neredeyse varılıyordu ancak hem Kim'in aşırı büyük talepleri hem de Trump'ın kendi yönetiminden gelen muhalefet ve Japonya'nın o dönemki başbakanı Shinzo Abe'nin müdahalesi nedeniyle başarısız oldu.
Yeni yönetim içinde böyle bir direnç olmayacaktır. Japonya'nın şu anki başbakanı Shigeru Ishiba'nın da Trump'la Abe'nin sahip olduğu türden bir ilişkisi yok ve böyle bir ilişki kurması da mümkün görünmüyor. Kuzey Kore'nin nükleer kapasitesini ve Japonya'ya ulaşabilecek füze sistemlerini mühürleyecek bir anlaşmanın önündeki en ciddi engel Kim'in kendisinden gelebilir.
Trump, Kim'in kollarını açmış kendisini beklediğini iddia edebilir ancak Kuzey Koreliler o zamandan beri Rusya ile yakın bir askeri ittifak kurdu ve Ukrayna cephesine 12.000 asker konuşlandırdı. Kuzey Kore'ye yönelik bir açılım muhtemelen Trump-Putin kucaklaşmasını takip etmek zorunda kalacak ve o zaman bile Kim muhtemelen yeni gücünü Trump'tan çok daha büyük bir ödeme istemek için kullanacaktır.
Kore Yarımadası'nda daha olası bir gelişme, ABD-Güney Kore ilişkilerinde, Kore'den savunma maliyet paylaşımı ödemelerinin yeniden müzakere edilmesi taleplerini ve orada bulunan yaklaşık 28.500 ABD askerinin geri çekilmeye başlamasını içeren bir kopuş olacaktır.
Seul Dankook Üniversitesi'nden Benjamin Engel NK News'e verdiği demeçte, “Trump Güney Kore'ye bir müttefik olarak değer verdiğine dair hiçbir işaret vermedi ve tam tersine ya geri çekilerek ya da ABD güçleri doğrudan Çin'le yüzleşmek üzere yeniden yönlendirilirken Güney Kore'nin Kuzey Kore'ye karşı kendi savunması için daha fazla sorumluluk almasını talep ederek bunu yeniden tanımlamaya hazır görünüyor” dedi.
Japonya nereye gidiyor?
Japonya için ABD'deki şok edici olaylar, iktidardaki Liberal Demokrat Parti'nin geçen ayki seçimlerde çoğunluğu kaybetmesinin hemen ardından geldi. Başbakan Ishiba bir azınlık hükümeti kurmak gibi alışılmadık bir görevle karşı karşıya. Japonya'nın deneyimli bir gözlemcisinin bana ifade ettiği gibi, “Tokyo'daki iç siyasi felç, Japonya'nın bu yeni ve son derece tehlikeli durumu yönetme kabiliyetini sınırlıyor.”
Ishiba derhal Trump'ı tebrik etti ve bekleneceği üzere, ABD-Japonya ilişkisinin temeli olan savaş sonrası güvenlik ittifakının devam etmesini umduğunu ifade etti.
Ancak Trump'ın bu ittifakın altını oyma yoluna girdiğini ve hatta Çin ile istenmeyen bir çatışmaya zorladığını varsayalım. Bu durumda Japonya, yeni güçlü Amerikan otokratını pohpohlarken Pekin ile ilişkileri geliştirmek de dahil olmak üzere alternatifler aramak zorunda kalabilir.
Japonya uzmanı Harris, “Japonlar ittifakı sona erdirmeyecekler” diyor. “Ancak işleri kendi başlarına nasıl yapacaklarını daha fazla öğrenmek zorunda kalacaklar.”
Kaynak: Asia Times
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.