İRAN KAYBETMEDEN ÖNCE NASIL KAYBETTİ?

System.Web.UI.WebControls.Label / İRAN KAYBETMEDEN ÖNCE NASIL KAYBETTİ?  / İRAN KAYBETMEDEN ÖNCE NASIL KAYBETTİ?  / hamaset.com.tr

31 Ocak 2025 Cuma

Çeviren:Haber Merkezi |

Ekonomik durumun kötüye gitmesi bir yandan ülke içindeki memnuniyetsizliği artırarak İslam Cumhuriyeti'nin bölgesel yaklaşımına olan desteği azalttı ve siyasi sistemi zora soktu.

İRAN KAYBETMEDEN ÖNCE NASIL KAYBETTİ?  / hamaset.com.tr

Yazar: Farzin Zandi

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

Gri Bölge Stratejisinin Geri Dönüşü

“Bugün Tahran'da bir arabaya binip Beyrut'un Dahia bölgesinde inebilirsiniz.” General Kasım Süleymani'nin bu açıklamasından beş yıl iki ay sonra İran İslam Cumhuriyeti geri çekiliyor. İran'ın Lübnan'a hava ve kara ikmal hatları, artık Esad rejiminin kısa süre önce çöktüğü Sünni ağırlıklı Suriye'den geçiyor. İran Lübnan'a daha kolay ulaşabilse bile İsrail tarafından acımasızca hırpalanan Hizbullah, bir kuşaktır en zayıf halini almış durumda.

İran Devrim Muhafızları'ndan yüksek rütbeli bir komutanın sözleriyle: “Kaybettik, hem de fena halde kaybettik.”

İran'ın son yıllarda caydırma ve savaş yürütme kabiliyeti büyük ölçüde gri bölge yöntemleriyle mümkün oldu. Bunu yapmasını sağlayan yapılar, kaynaklar ve müttefikler artık paramparça olmuş durumda. Ancak İran'ın gri bölge stratejisinin aşınması, Esad hâlâ iktidardayken ve Hizbullah İsrail'in üzerinde korkunç bir tehdit olarak belirirken zaten gerçekleşiyordu.

İran'ın ekonomik işlevsizliği ve siyasi kargaşası, dayanıklılık inşa etmesini ve sürdürmesini engelledi. Bu analiz, İran'ın hükümet paydaşları arasındaki iç bölünmelerle beslenen ekonomik suiistimallerinin jeopolitik hırslarını nasıl baltaladığını ve bölgesel nüfuzunu sürdürülebilir ekonomik kaldıraca dönüştürmesini nasıl engellediğini vurgulayarak, bölgesel stratejilerinde potansiyel bir dönüm noktasına işaret etmektedir.

Siste Puslu Savaş

İran'ın gri bölge stratejisi, konvansiyonel savaş ile barış zamanı rekabeti arasında işleyen stratejik bir yaklaşımı ifade etmektedir. Belirsizlik, inkâr edilebilirlik ve vekillere güvenme ile karakterize edilen İran; Lübnan'daki Hizbullah, Yemen'deki Husiler ve Irak ile Suriye'deki milisler gibi örgütleri, nüfuzunu yansıtmak ve rakiplerine meydan okumak için kullanmaktadır.

Örneğin, bölgesel müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan ile birlikte Orta Doğu'daki baskın dış güç olarak ABD ile karşı karşıya gelmektedir. İran, çeşitli devlet dışı aktörlere siyasi, ekonomik, sosyal, istihbari ve askeri destek de dâhil olmak üzere asimetrik taktikler aracılığıyla jeopolitik hedeflerini takip ederken, tam ölçekli çatışmadan kaçınmaktadır. Bu strateji, Tahran'ın bölgesel nüfuzunu genişletmesine, rakiplerini dengelemesine ve uluslararası eleştiri ya da misilleme karşısında makul inkâr edilebilirliğini sürdürmesine olanak sağlamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, özellikle “geri püskürtme” ve “geri alma” yaklaşımlarına odaklanarak bu stratejiye çeşitli yollarla karşı koymaya çalışmıştır.

Başlangıç Noktası

2021'de Başkan Joe Biden'ın, Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen İran'la nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma konusundaki kararlılığına ilişkin ilk iyimserliğe rağmen, müzakereler herhangi bir anlaşmayla sonuçlanmamıştır. Yönetim, daha sonra esasen Trump yönetiminin “maksimum baskı” politikasından çok daha az agresif bir baskı kampanyası yürütmüştür.

Bu sorunlar, İran tarafından desteklendiği bildirilen Husilerin Abu Dabi havaalanına ve Emirlik petrol altyapısına yönelik drone ve füze saldırılarıyla daha da tırmanmıştır.

Devam eden bu gerilimler, Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etmesiyle kesişmiştir. Çatışma sırasında İran'ın Rusya'ya insansız hava aracı tedarik ettiğine dair haberler ortaya çıkmış ve bu durum Avrupa Birliği'nin hayal kırıklığını daha da artırmıştır. Avrupa Birliği, on yılı aşkın bir süredir nükleer müzakerelerde birincil arabulucu olarak tüm taraflar arasında bir anlaşmaya varmak için çaba göstermektedir.

Müzakerelerin son önemli turu, Avrupa Birliği'nin bir “nihai metin” sunduğu Ağustos 2022'de Viyana'da gerçekleşmiştir. Ancak İran'ın daha fazla değişiklik talep etmesi, müzakerelerin çıkmaza girmesine neden olmuştur. İran'ın sertlik yanlısı müzakerecileri, iyimser bir şekilde “Avrupa'da sert bir kış” yaşanacağından bahsetmiş ve bunu müzakereler sırasında daha fazla taviz elde etmek için potansiyel bir koz olarak görmüştür.

Kararları Yönlendiren Ekonomi

İran'ın nihai anlaşmayı imzalamayı reddetmesinin ardından Basra Körfezi, Kızıldeniz ve civar bölgelerde ticari gemilere yönelik çok sayıda önemli saldırı meydana geldi. Bu zorlukların ortasında İran, ABD ve Orta Doğu'daki ortakları üzerindeki baskıyı çeşitli yollarla arttırmaya çalıştı. Bu çatışmalar bölge ekonomisini ve küresel ticareti derinden ve olumsuz yönde etkiledi. İran'ın ilerlemesini sınırlamaya veya durdurmaya yönelik tüm “geri püskürtme” çabaları etkisiz kaldı.

Küresel ticaretteki aksaklıklara ek olarak, bölge ülkeleri ekonomik kalkınma ve önemli miktarda doğrudan yabancı yatırım çekme çabaları konusunda endişeliydi. 2011 ve 2021 yılları arasında, İsrail doğrudan yabancı yatırımlarda yüzde 238'lik bir artışla (9,1 milyar dolardan 30,7 milyar dolara) bölgeye liderlik ederken, Birleşik Arap Emirlikleri istikrarlı bir artışla (7,2 milyar dolardan 20,7 milyar dolara) yüzde 189 oranında büyüdü.

Ekonomik hedefleri Vizyon 2030 ile yakından bağlı olan Suudi Arabistan, yüzde 18'lik bir artış kaydetti (16,3 milyar dolardan 19,3 milyar dolara). Bu arada, Türkiye'nin reel GSYH'si istikrarlı bir şekilde tırmanarak aynı dönemde yüzde 5,7'lik yıllık bileşik büyþme oranına ulaştı ve 2021 itibariyle dünyanın en büyük 17. ekonomisi oldu.

Bu büyük ekonomik çabalar, büyük ölçükte çok önemli bir faktöre bağlıdır: istikrar. Ekonominin istikrar talebi, İran'ın bölgesel faaliyetleri gibi istikrarsızlık kaynaklarını ele almayı amaçlayan anlaşmalar için bir temel oluşturabilir. Ancak bu zorlukların ortasında, Hamas'ın Ekim 2023'te beklenmedik bir şekilde İsrail'e saldırması, son çatışmaların Rusya ile aynı safta yer alan hırslı İran için bir başka stratejik tuzakla sonuçlandı. Bu kez daha geniş çaplı sonuçlarla yüzleşme sırası İran'a gelecektir.

 

Push Back'ten Roll Back'e

İsrail'e yönelik 7 Ekim 2023 saldırıları, İran'ın bölgedeki tercih ettiği güvenlik yapısını ortadan kaldırmak veya parçalamak için tasarlanmış, İran'ın etkisini sınırlarına kadar geri çekmeyi amaçlayan bir süreci başlattı. İran Dini Lideri'nin 2022'de korktuğu şey gerçekleşmeye başlamıştı. O dönemde, Amerika'nın nükleer anlaşmadaki niyetinin İran'ı doğal nükleer haklarından mahrum bırakmak için bir tuzak olduğundan bahsetmişti.

Milis destekçilerini olası bir nükleer anlaşmanın sonuçları konusunda uyarmış ve İran'ın nükleer faaliyetlerini azaltma ve terk etme baskısına benzer bir şekilde bölgeden tamamen çekilmek ve stratejik varlığını terk etmek zorunda kalabileceğini ima etmişti. Bu gelişmeler, İran'ın bölgede tercih ettiği güvenlik yapısını ortadan kaldırmak veya parçalamak için tasarlanmış bir geri alma stratejisi olarak görülebilir.

Bu Orta Doğu'daki vekalet savaşında yeni bir aşamaya işaret ediyordu.

 ABD, en alt düzeyde doğrudan müdahale yoluyla İran'ın jeopolitik hırslarını hedef alıyordu. İran'ın doğrudan müdahaleden uzak durarak vekillerine güvendiği önceki vekalet savaşlarının aksine, bu kez İran'ın kendisi çatışmanın içine çekildi. Buna karşılık, çatışmada İsrail'i vekil olarak destekleyen ABD büyük ölçükte arka planda kaldı ve çoğunlukla İsrail'in İran saldırılarını engellemesine yardımcı olmak ve gerilimin tırmanmasını caydırmak için devreye girdi.

Bu strateji, Direniş Ekseni olarak adlandırılan örgüt içindeki kritik isimlerin ortadan kaldırılmasına, Hizbullah'ın örgütsel kapasitesinin yok edilmesine, Suriye'de Beşar Esad rejiminin düşmesine ve Yemen'de Husi cephaneliklerine ağır saldırılar düzenlenmesine yol açarak oldukça etkili oldu.

İran'la yakından bağlantılı paramiliter bir şemsiye grup olan Irak Halk Seferberlik Güçleri'nin zayıflatılmasının, daha önce Irak'ın resmi askeri yapısına entegre olması için baskı yapılarak kolaylaştırılmış olması da dikkate değerdir. İran, şimdi Lübnan'da Batı-Arap eksenine daha yakın duran Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ile yeni bir meydan okumayla karşı karşıyadır.

İran'ın Gri Bölge Stratejisinde Neler Oluyor?

Gri bölge stratejisinde başarı, devlet yönetiminin çeşitli unsurlarının uyumlaştırılmasına ve kaynakların ve operasyonların etkin bir şekilde yönetilmesine bağlıdır ki İran siyasi sistemi bunu başaramamıştır. İslam Cumhuriyeti'nin devlet yönetimi başından beri işlevsizlikten muzdaripti ve bu durum son yıllarda daha da kötüleşti. Bu durum, İran'ı hem içeride hem de dış ilişkilerde derin zorluklarla karşı karşıya bıraktı.

Gri bölgede zafere ulaşmak için siyasi, askeri, ekonomik ve enformasyonel çabalar arasında tutarlılığın korunması ve faaliyetlerin zafiyet ya da çelişki yaratmadan birbirini desteklemesinin sağlanması gerekir. Merkezi ancak esnek komuta yapıları, makul inkâr edilebilirliği korurken devlet kuruluşları ve vekiller de dahil olmak üzere çoklu aktörleri koordine etmek için gereklidir.

Etkili yönetim, aynı zamanda hassas hedef belirleme, uyarlanabilir stratejiler ve düşmanların tepkilerini önceden tahmin etmek için sağlam istihbarat yetenekleri gerektirir. Ancak tüm bunlar çok önemli bir temel gerektirir: ekonomik güç.

İran'ın Aşil topuğu, siyasi sistemi birçok açıdan zayıflatan ekonomik zayıflığıdır.

Temelde, İran siyasi sistemi uygulanabilir ve pratik bir ekonomik kalkınma modeli tasarlamakta başarısız olmuştur. Bu zayıflık ağır ekonomik yaptırımlarla ve daha da önemlisi liyakate dayalı yönetimden ziyade ideolojik önceliklere dayanan sistemik işlevsizlikle daha da artmıştır. İran bölgesel kazanımlarını iki temel ekonomik sebepten ötürü kaybetmiştir: Birincisi, sistem içindeki hükümet paydaşları sadece birbirlerine karşıtlıklarında birleşmişlerdir ve bu da ülkenin kalkınmasını engellemektedir.

 İkincisi, ilk sorunun bir sonucu olarak, İran bölgesel nüfuzunu ekonomik güce dönüştürememiş, dolayısıyla varlığını sürdürülebilir ve yapıcı hale getirememiştir. Örneğin, İran'ın Suriye'ye yaptığı önemli yatırımlar (yaklaşık 20-30 milyar dolar), Esad rejiminin istikrarsızlığı İran'ın konumunu güçlendirmeden kaynakları kuruttuğu için uzun vadeli ekonomik veya stratejik faydalar sağlamadı.

Özellikle ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından uygulanan ağır ekonomik yaptırımların İran ekonomisini önemli ölçüde etkilediği açıktır. ABD öncülüğündeki yaptırımlar, İran'ın geleneksel olarak vekilleri için birincil finansman kaynağı olan petrol gelirini önemli ölçüde azaltmıştır. 2016'dan 2024'e kadar İran'ın ham petrol ihracatı, ülkenin petrol sektörü üzerindeki dış baskıların etkisini yansıtacak şekilde günde yaklaşık 615.784 varil azalmıştır.

Bu önemli faktörün yanı sıra, çok sayıda iç sorun da İran ekonomisinin artan kırılganlığına katkıda bulunmuştur. İdeolojik olarak yönlendirilen siyasi sistemdeki yolsuzluk ve kaynakların kötü yönetimi İran'ın ekonomik büyümesinin önündeki en önemli engellerdir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün raporuna göre, 2003-2023 yılları arasında İran'ın Yolsuzluk Algı Endeksi'ndeki ortalama puanı 26,14 olup, 2023 yılında 180 ülke arasında 149. sırada yer almıştır.

Ayrıca, Heritage Vakfı'nın Ekonomik Özgürlük Endeksi tarafından değerlendirilen İran'ın Ticari Özgürlük puanları, 2017'den 2022'ye kadar sürekli olarak düşüktü ve bu da uluslararası ticaretin önündeki önemli engelleri yansıtıyordu. 2022 yılında İran'ın genel ekonomik özgürlük puanı 42,4 olup 177 ülke arasında 170. sırada yer almıştır.

Bu düşük skorun kritik iç etkenleri var

Siyasi sistemin çekirdek gücüne yakın bazı gruplar İran'ın ekonomik izolasyonunu desteklemekte ve ticaret özgürlüğünü engelleyen yüksek tarifeler, tarife dışı engeller ve kısıtlayıcı ticaret politikaları uygulamaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, 2012'den 2022'ye kadar İran'a yapılan doğrudan yabancı yatırım yılda ortalama sadece 2,4 milyar dolar olurken, 2022'de bu rakam 1,5 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.

Bu güçlü gruplar ve onlara bağlı çıkar grupları, direniş odaklı söylemleri kullanarak İran ekonomisinin tamamının kontrolünü ele geçirmek için durumdan faydalanmaya çalışırken, güç merkezleriyle olan bağlantıları sayesinde endüstriler ve finans kurumları üzerindeki hakimiyetlerini de sürdürüyorlar. Bu durum, büyük ölçüde devlet kontrolünde olan İran ekonomisinde ciddi yolsuzluklara ve derin işlev bozukluklarına yol açmıştır. Sonuç olarak sistem, reform ihtimali olmaksızın muazzam bir ekonomik baskı altında. Bu arada, siyasi sistemin kritik bir parçası olan ve devletin yönetimine katkıda bulunan bu paydaşlar, kendilerine sömürü ve yağma imkânı veren avantajlı durumdan vazgeçmek istemiyorlar.

Bu koşulların bir sonucu olarak İran ekonomisini güçlendiremedi ve GSYH'si 2020'de 2006'dan bu yana en düşük seviye olan yaklaşık 262 milyar dolara geriledi. Ayrıca İran Parlamentosu Araştırma Merkezi, 2020 yılında İran'ın küresel ticaretteki payının yüzde 0,2 gibi düşük bir seviyeye gerilediğini açıkladı.

Ekonomik durumun kötüye gitmesi bir yandan ülke içindeki memnuniyetsizliği artırarak İslam Cumhuriyeti'nin bölgesel yaklaşımına olan desteği azalttı ve siyasi sistemi zora soktu. Öte yandan, ekonomik güç eksikliği ve birçoğu sistemi terk eden ya da daha iyi bir yaşam arayışıyla yurtdışına göç eden insan kaynakları ve uzmanların kaybı nedeniyle İran'ın bölgedeki jeopolitik erişimini güçlendirme kabiliyetini de engelledi.

Ağır yaptırımlar, artan mali kısıtlamalar ve ciddi ekonomik verimsizlikler İran'ın mali kaynaklarını sınırladı ve hükümeti Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki milislere tedarik hatlarını ve operasyonel desteği sürdürmek için mücadele etmek zorunda bıraktı. Buna ek olarak, yakın zamanda Beyrut havaalanında bir İran uçağı ve diplomatının aranması üzerine ortaya çıkan inceleme gibi artan hassasiyetler, bu gruplara silah ve fon sağlamadaki lojistik zorlukları daha da arttırmış ve İran'ın çabalarının etkinliğini önemli ölçüde zayıflatmıştır.

Bu zorlukların bir sonucu olarak İran, iç desteği sürdürememiş veya farklı grupları ortak bir stratejik vizyon altında birleştirememiştir. Bu birlik eksikliği tutarlılığı ve uzun vadeli dayanıklılığı aşındırarak ülkeyi yoğunlaşan iç ve dış baskılara karşı savunmasız bırakmıştır.

İslam Cumhuriyeti için bir karar verme zamanı gelmiştir

Direniş yolunda kalmak ya da kalkınma yoluna dönmek. İlk rota kısa bir süre için Tahran'dan Beyrut'a doğrudan bir yol açmıştı ki bu bağlantı o zamandan beri kaybolmuş durumda. Belki de ikinci rotayı takip etmek Tahran'ı bir tepenin üzerinde parlayan bir şehir gibi önemli bir konuma yükseltecektir.

 

Kaynak: War on the Rocks

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.