Yazar: Fatima el Issawi
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Yaklaşık 11 aydır ana akım Batı medyası, Gazze'deki saldırıları, iki taraf arasında yaşanan sıradan bir çatışma gibi gösteriyor.
Gazze'deki toplu katliamlar, televizyon ekranlarında neredeyse hiç yer bulmuyor. Sosyal medyada ise bambaşka bir gerçek var; İsrail’in sivillere karşı işlediği savaş suçları hem mağdurlar hem de failler tarafından kaydediliyor ve cezasızlıkla gururla kutlanıyor.
Sosyal medyadaki içerikler ile televizyon ekranlarındaki haberler arasında geçiş yaparken, aynı olayı takip ettiğime inanmak zor oluyor. Gazzelilerin, “çıplak hayatları” ile yüzleşmeleri, bizim yaşadığımız travmaları dahi aşan bir gerçeklik sunuyor.
Güney Lübnan’da, İsrail saldırıları ve işgalleriyle dolu bir çatışma bölgesinde doğup büyüdüm. Ancak Batı medyası, bu acılara karşı büyük ölçüde kayıtsız kalıyor. Gazze’deki parçalanmış bedenlerin, ana akım haberlerde yer almaması, coğrafi ve kültürel uzaklık nedeniyle oluşan ilgisizlikten çok daha fazlası. Medya, İsrail’in savaş suçlarını temize çıkarmaya hizmet ediyor ve böylece şiddete maruz kalanların varlıklarını yok sayıyor. Mağdurlar, acı çeken insanlar olarak bile tanınma hakkından mahrum bırakılıyorlar.
Gizli mesaj ise şu: Bazı insanlar potansiyel terörist olarak görülüyor ve çocukları bile aynı kaderi paylaşacakları için öldürülmeleri sorun teşkil etmiyor.
Söylenmeyenler
Pasif anlatımlar ve “katliam”, “suç” ya da “öldürme” gibi terimlerden kaçınılması, Batı medyasının silme stratejilerinden sadece birkaçı. Örneğin, BBC’nin yakın tarihli bir haberinde, Gazze’deki ölü sayısının 40.000’i aştığı belirtilmiş, ancak bu rakamların siviller ve savaşçılar arasında ayrım yapmadığı vurgulanmıştır. Bu, bazı ölümlerin İsrail’in “güvenlik tehdidi” olarak algıladığı kişilerle ilgili olduğunu ve dolayısıyla haklı olabileceğini ima eder. Aynı zamanda bu yüksek ölüm sayısını normalleştirmeye çalışarak empatiyi de sınırlamaktadır.
Bir başka çarpıcı örnek, Down sendromlu bir Gazze'li adamın, IDF savaş köpeği tarafından saldırıya uğrayıp öldürülmesidir. BBC’nin ilk manşeti “Down sendromlu adamın yalnız ölümü” şeklindeydi. Ancak sosyal medyadaki tepkiler üzerine başlık değiştirildi. BBC bu konuda yalnız değil. New York Times da Gazze'deki “çok sayıda ampute”yi, “korkunç koşullara” bağlı olarak nitelendirmiş, böylece İsrail’in sorumluluğunu belirsiz bir şekilde azaltmıştır.
Gazze savaşının haberleştirilmesinde, gazetecilik etiğinin uygulanışını sorgulatan, benzeri görülmemiş yaklaşımlar ortaya çıktı.
Sahte Haberler
Hamas savaşçılarının saldırılarından sonra, Batı medyası hayatta kalanların ve kurbanların yakınlarının tanıklıklarına geniş yer verdi. Bu tanıklıklar, “medenilere karşı barbarlar” söylemini güçlendirdi ve Hamas'ın suçlarına dair inanılması güç hikayeleri sorgulamadan tekrarladı. İsrailli kadınlara yönelik cinsel şiddet iddiaları gibi bazı haberler, daha sonra İsrail’in propaganda makinesinin bir parçası olduğu ortaya çıksa da bu anlatılar operasyona verilen desteği artırmak için kullanıldı.
Öldürülen Filistinli gazetecilerle dayanışma gösterilmemesi de bu medya sessizliğinin bir başka boyutu. Kısa süre önce, aralarında BBC, CNN, The Guardian ve The New York Times'ın da bulunduğu 70'ten fazla kuruluş, Gazze’ye medya erişimi talep eden bir mektup imzaladı. Buna rağmen, Gazze'deki yerel gazeteciler, İsrail'in hedef aldığı suikastlara maruz kalmaya devam ediyor.
7 Ekim'den bu yana, en az 116 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü. Buna rağmen uluslararası medya bu konuda sessizliğini koruyor.
Gazze'deki cinayetlerin kanıyla dolu sosyal medya akışlarıma göz atarken, öfkeli bir kız çocuğunun videosunu izliyorum: “Biz tükendik, neden bizimle hissetmiyorsunuz?” demekte. Ona söylemek istiyorum: Öfkeni hissediyorum, ama medya sizi göremiyor. Her gün yaşadığınız acıyı görmezden gelmemizi istiyorlar. Onlar için hayat her zamanki gibi devam ediyor.
Kaynak: The New Arab
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.