AVRUPA İÇ SAVAŞI TEHLİKESİ

System.Web.UI.WebControls.Label / AVRUPA İÇ SAVAŞI TEHLİKESİ / AVRUPA İÇ SAVAŞI TEHLİKESİ / hamaset.com.tr

14 Nisan 2025 Pazartesi

Çeviren:Haber Merkezi |

Sıradan Avrupalılar liderlerinin kabul etmediği bir şeyi kabul etmeye başlıyor: iç kargaşa herkesin söylemeye cesaret ettiğinden daha yakın olabilir.

AVRUPA İÇ SAVAŞI TEHLİKESİ / hamaset.com.tr

Yazar: Rod Dreher

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

İki ay önce İngiliz podcast sunucusu Louise Perry, Londra King's College'da profesör ve iç savaş uzmanı olan David Betz'i konuk etti. Konu neydi? “Yaklaşan İngiliz İç Savaşı.” Betz, Birleşik Krallık'ın şu anda şiddetli bir iç çatışmanın eşiğindeki bir toplumun tüm geleneksel özelliklerine sahip olduğunu savunuyor. Diğer faktörlerin yanı sıra İngiliz kurumlarına olan inancın çöküşünden, iki kademeli adalet sisteminden, İslami radikalleşmeden ve resmi çok kültürlülüğün yol açtığı kutuplaşmadan bahsediyor.

Röportajın YouTube versiyonu yaklaşık 200.000 kez izlendi- o kadar çok izlendi ki Telegraph köşe yazarı Tim Stanley bunu fark etti ve 3 Nisan tarihli köşe yazısında hem Britanya'da hem de Avrupa kıtasında yaşanan olayların (Fransız mahkemesinin Marine Le Pen'in cumhurbaşkanlığı adaylığını yasaklamasına atıfta bulunuyor) bir hesaplaşmaya yol açtığını yazdı.

Stanley şöyle yazıyor:

Her komplo teorisi doğrulanıyor ve öfkelerini demokratik bir şekilde dışa vuramadıkları için -isteklerinin sınırlı olduğunu ve göç edemeyecek kadar fakir olduklarını düşünerek- öfkeli beyazların militan bir grubu şiddetten başka nereye gidebilir?

Kırk yaşın altında tanıdığım neredeyse her eğitimli İngiliz, ülkelerinin içinde bulunduğu kültürel ve ekonomik krizden çıkabileceğine dair umudunu yitirmiş bir şekilde göç etmek istiyor. Geçenlerde Oxford'da Amerikalı bir öğrenci bana şöyle dedi: “Eğer buradaki yönetici sınıf İngiliz halkından açıkça nefret etseydi, neyi farklı yaparlardı bilmek zor.”

Skandal açık mektubu hatırladım.

Geçen ay Fransa'da bir hafta geçirirken, 20 emekli Fransız general ve 1.000 muvazzaf askerin 2021 yılında yayınladıkları ve hükümetin banliyölerdeki İslami radikallere karşı sert bir şekilde hareket etmemesi ve sözde “ırkçılık karşıtlığı” tarafından yönlendirilen bölücü politikalardan uzaklaşmaması halinde ülkelerinin iç savaşa sürükleneceği uyarısında bulundukları skandal açık mektubu hatırladım.

Sıradan Fransızlarla yaptığım bir dizi özel görüşmede- bu Le Pen kararından önceydi- Betz röportajını gündeme getirdim (hiçbiri bunu duymamıştı) ve onlara Fransa'ya bir iç savaş geleceğini öngörüp öngörmediklerini sordum. Neredeyse hepsi evet dedi. Bunu sanki doğal bir durum olarak kabul etmişler gibi, sinir bozucu bir sakinlikle söylediler.

Bir çifte ülkeleri hakkında iltifat edip, bir gün Fransa'da yaşamak istediğimi söylediğimde, hep bir ağızdan “Hayır!” dediler. Macaristan'da kal, dediler; orada güvende olursun.

 

Ana akım medyadan bu tür bir hissiyatın Avrupa ve Birleşik Krallık halkı arasında fokurdadığını asla bilemezsiniz. Perry ile yaptığı röportajda Betz, pek çok insanın “normallik önyargısı” dediği şeyden mustarip olduğunu söylüyor- yani böyle bir şeyin burada olamayacağı inancından. Oh, ama olabilir!

1992'de Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Rus olmayan nüfusun çoğunluğu Komünist boyunduruktan korkmayı bıraktığında, bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinde şiddetli iç çatışmalar patlak verdi. Bunlar iki ordunun birbirine karşı dizildiği resmi iç savaşlar değildi.

Bunlar genellikle spontane, yönlendirilmemiş orgiastik şiddet spazmlarıydı- tam da Profesör Betz'in İngiltere ve Avrupa'daki iç savaşın nasıl olacağını söylediği gibi. Ayrıca, kitle iletişim araçları, özellikle de sosyal medya göz önüne alındığında, bir ülkede patlak veren bir iç savaşın diğerlerinde de neredeyse anında tetiklenebileceğini söylüyor.

Bu tür şeylerin ne kadar korkunç olabileceğine dair bir fikir edinmek istiyorsanız, SSCB'nin çöküşüne dair sürükleyici bir sözlü tarih olan Secondhand Time: The Last Of The Soviets kitabındaki tanıklıkları okuyun. Sıradan insanlar, 1990'lar ve 2000'lerde Sovyet devletinin yıkıntıları arasında yaşamın nasıl olduğuna dair travmatik hikâyelerini yazar Svetlana Alexievich'e anlattılar.

Etnik cumhuriyetlerde yaşayan Ruslar, Ermeniler ve Tacikler, uzun süredir birlikte yaşadıkları arkadaşlarının ve komşularının bir gecede kendilerine sırt çevirdiğini gördüler.

Hukuk ortadan kalktığında ve insanlar kendilerini en karanlık tutkularını dışa vurmakta özgür hissettiklerinde kolayca gerçekleşebilecek şey budur. İnsan doğası bu: kana, dine ya da sınıf dayanışmasına geri dönmek. Bir an için Avrupalıların Sovyetler gibi olmadığını düşünmeyin: Holokost tarihi Almanların, Polonyalıların ve diğerlerinin izin verildiğinde Yahudi arkadaşlarına ve komşularına acımasızca saldırdıklarını ortaya koymaktadır. Kafatası her zaman derinin hemen altındadır.

J.D. Vance, Münih'te yaptığı konuşmada, ülkelerinin karşı karşıya olduğu en büyük güvenlik tehditlerinin kendi içlerinde olduğu ve ifade özgürlüğünü bastırarak bunları inkâr etmeye çalışmalarının işleri daha da kötüleştirdiği konusunda onları uyardığında pek çok Avrupalı eliti kızdırdı. Bu -diğer uluslarla savaş değil, iç savaş tehlikesi- tam da onun bahsettiği şeydi.

Bu ses getiren podcast röportajında Profesör Betz, “normallik önyargısının” özellikle diğer Avrupa ülkelerinin aksine nispeten barışçıl olan İngiltere'de güçlü olduğunu söylüyor. Ancak bugün, geçmişin geleceği öngördüğüne inanmak için hiçbir neden yok. İngilizleri barışçıl kılan kültürel geleneklerin birçoğu modernite, özellikle de çok kültürlülük karşısında eriyip gitmiştir.

"Çok kültürlülük ulusumuzun sosyal sermayesini tüketti. Hizipçiliği ve kutuplaşmayı teşvik etti ki bunların her ikisi de büyük ölçüde arttı," diyor Betz. "İnsanların siyaset öncesi sadakate olan inancı, kimlik siyasetinin toplumumuzdaki zaferi ile paramparça oldu. Bunun sonucunda, yerlici duyguların giderek artan bir şekilde, sivil çatışmanın en güçlü nedenlerinden biri olan aşağılama veya yerinden edilme anlatısında kendini gösterdiğini görüyoruz."

“Aşağılama” ve “yerinden edilme” iç savaş çalışmalarında yerli halkların kendi ülkelerinde rakip gruplara karşı zemin kaybettikleri hissini tanımlamak için kullanılan teknik terimlerdir. Fransız yazar Renaud Camus'nün Büyük Yer Değiştirme kavramıyla kastettiği de budur.

Betz, bunun İngiltere'de mevcut İşçi Partisi hükümetiyle başlamadığını, ancak Starmer yönetiminin çılgın politikalarının- özellikle de Pakistanlı tecavüz çeteleri skandalına yönelik eleştirileri bastırma girişimlerinin- iç savaşın nasıl provoke edileceğinin ders kitabı niteliğinde bir örneği olduğunu söylüyor. Starmer hükümeti, “ülkenin güvenliğini sağlayamamak, sınırlarını ancak büyük ölçekli bir sınır baskını olarak tanımlanabilecek bir olaya karşı koruyamamak ve toplumumuzdaki en savunmasız insanlar olan çocukları çok büyük ölçekteki en olağanüstü ve grotesk yağmadan koruyamamak” yoluyla kendi meşruiyetini yok etmektedir.

İngiltere'de yaşananlar tüm Batı Avrupa'da yaşanıyor.

 Ne yazık ki profesör kendi ülkesindeki iç savaşı durdurmak için çok geç olduğunu düşünüyor. Peki ya Avrupa'nın geri kalanı? Betz, bir Avrupa ülkesindeki iç savaşın diğerlerinde de patlak verme olasılığı konusunda haklıysa, bu soru boşuna olabilir. Eğer öyleyse, tarih Avrupa'nın 21. yüzyıldaki iç savaşlarının en büyük suçlularının yerliler, Müslümanlar ya da göçmenler değil, onlarca yıl boyunca bu ateşin fitilini ateşleyen sosyal ve siyasi elitler olduğunu kaydedecektir.

Kaynak: The European Conservative

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.