EMPERYAL ODAKLARIN TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞMA PLANLARI

System.Web.UI.WebControls.Label / EMPERYAL ODAKLARIN TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞMA PLANLARI / EMPERYAL ODAKLARIN TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞMA PLANLARI / hamaset.com.tr

15 Ekim 2024 Salı

170 Görüntüleme

MERCEK
Çeviren:Haber Merkezi |

Washington, yaptırımlar, diplomatik baskı, güçlendirilmiş bölgesel ittifaklar, koşullu iş birliği ve sivil toplum desteği içeren çok yönlü bir strateji benimsemelidir. Hedefe yönelik ekonomik yaptırımlar ve Türkiye’nin uluslararası finans piyasalarına erişiminin kısıtlanması zaten zor durumda olan ekonomisine ek bir yük getirecektir.

EMPERYAL ODAKLARIN TÜRKİYE’Yİ İSTİKRARSIZLAŞMA PLANLARI / hamaset.com.tr

Yazar: Dr. David A. Grigorian

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

Türkiye Başarısız Olmak İçin Çok mu Büyük, Kefaletle Kurtarılmak İçin Çok mu Küçük?

Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesinin 50. yıldönümünü geride bırakırken, Türkiye'nin yalnızca Kıbrıs meselesi özelinde değil, genel olarak cezasız kalmasına olanak sağlayan politikaların yeniden gözden geçirilmesi önemlidir. Türkiye'nin son dönemde Orta Doğu'da yürüttüğü faaliyetler ve Rusya ile İran’a yönelik açılımları da bu gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Sorunun kaynağı, Washington'daki politika yapıcıların düşünce tarzında yatıyor olabilir. Bu düşünce tarzını ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman, kısa bir süre önce Demokrasileri Savunma Vakfı'nda düzenlenen Türkiye konulu bir etkinlikte -belki tam anlamıyla isabetli olmasa da- iyi bir şekilde özetledi. Edelman, Türkiye’yi “batmak için çok büyük” olarak tanımladı.

Bu deyim genellikle finansal kurumlar, özellikle de bankalar bağlamında kullanılır ve büyük bankaların kötü davranışlarına örtülü bir sigorta sağlandığını ima eder. Ancak devletler ile bankalar arasında böyle bir paralellik kurmak, farkında olmadan “batmak için çok büyük” sorununu gereğinden fazla büyütebilir.

Uluslararası Para Fonu'nda geçirdiğim yirmi iki yıl boyunca, özellikle Finansal Kriz Yönetimi bölümünde görev aldığım dönemde, genellikle "batmak için çok büyük" olarak nitelendirilen sistemik öneme sahip bankaların (SIB) neden olduğu çok sayıda krize tanık oldum. Ancak ne ben ne de meslektaşlarım, bir SIB'nin büyüklüğünü veya buna bağlı sorunları finansal sistemin kalıcı bir özelliği olarak görmedik.

Kısa vadede bir sorun olarak kabul edilse bile (ve bu tür sorunlarla başa çıkmak çoğu zaman siyasi olarak hassas olsa da), orta vadede SIB’ler genellikle ihtiyati düzenleme ve mali gözetim gücüyle ya sınırlandırılır ya da parçalanır. Aksi takdirde, bu durum ahlaki tehlikenin derinleşmesine, daha fazla risk alınmasına ve nihayetinde daha fazla krize neden olan kesin bir yola dönüşür.

Buna karşılık, küçük bankalar finansal düzenlemelere uymak zorundadır ve nadiren sistemik krizlere yol açarlar. Düzenleyicilerin, aşırı risk aldıklarında bu bankaları batırmaktan çekinmeyeceklerini bilmeleri, kurallara uymalarını teşvik eder ve bu durum büyük fayda sağlar.

Edelman'ın Türkiye ile ilgili paralelini ileriye taşıyacak olursak, NATO’nun kural ve ilkelerine bağlı olması gereken bir ülkeye, ittifakın çıkarlarını zedeleyecek şekilde aşırı riskli ve öngörülemez davranışlarda bulunması için neden örtülü bir sigorta sağlandığı sorusu akla geliyor.

Türkiye, 2003 yılında ABD askerlerinin Irak'a girmesine izin vermeyerek Amerikan asker kayıplarının artmasına ve ABD vergi mükelleflerinin daha fazla maliyet üstlenmesine neden olduğunda bu tür riskli bir davranış sergilemişti.

2003'ten bu yana Türkiye, Libya, Suriye, Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Dağlık Karabağ'da rol oynamıştır. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Türkiye’nin NATO’nun misyonuna kattığı değer tartışmalı hale gelirken, davranışları giderek daha da öngörülemez olmuştur.

Türkiye, Yunanistan’ın bazı Ege adaları üzerindeki egemenliğini sorgulamış, Yunan hava sahasını defalarca ihlal etmiş, tartışmalı sularda izinsiz sismik araştırmalar yapmış ve bu taleplerini ileri sürmek için güç kullanma tehdidinde bulunmuştur.

Libya'da ise Türkiye’nin İslamcı grupları desteklemesi ve Türk parlamentosunun asker gönderme süresini iki yıl daha uzatması, savaşın yıprattığı Libya’yı barış anlaşmasından daha da uzaklaştırmıştır.

Suriye’de Türkiye’nin kuzeye yönelik sık müdahaleleri, ABD’nin bölgedeki önemli müttefiki olan Suriyeli Kürtlerin güvenliğini tehlikeye atmıştır. Aynı durum, Türkiye’nin Irak’a yönelik tutumu için de geçerlidir; bu saldırılar da ABD ve İsrail’in müttefiki olan Kürtlerin barış ve istikrarı sağlama çabalarını baltalamıştır.

Türkiye, Hamas’a destek vererek İsrail’e karşı tehditlerinde bulunmuş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert söylemleri, iç politikada popülist bir araç olsa da bölgede radikalleşmeye yol açabilecek tehlikeli bir etki yaratmıştır.

Dağlık Karabağ’da ise Erdoğan, 2020 yılında Azerbaycan’ın Ermenilere karşı düzenlediği saldırıda Türkiye’nin önemli bir rol oynadığını kabul etmiştir. Bu AGİT Minsk Grubu tarafından kolaylaştırılan barış görüşmelerini tehdit etmiştir.

Bu süre boyunca ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikası büyük ölçüde dostane bir çizgide ilerlemiştir ve Türkiye’nin “batmak için çok büyük” olduğu inancı altında, dengesiz davranışlarına hoşgörü gösterilmiştir. Bu yaklaşım kısa vadede işe yarasa da orta ve uzun vadede Türkiye'nin davranışlarından doğan sistemik riski kontrol altına almak, Washington ve Brüksel'deki stratejik planlayıcıların en önemli hedefi olmalıdır.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri almasına tepki olarak F-35 programından çıkarılması övgüye değer bir adımdı. Ancak Türkiye'nin F-16 filosunu yenilemesine ve ileri savunma teknolojilerine erişimini sürdürmesine izin verilmesi, bu adımın etkisini azaltmaktadır.

Batı, Türkiye ile her iki şekilde de anlaşmak istiyor ancak Ankara'nın NATO'nun norm ve ilkeleriyle giderek uyumsuz hale gelen davranışları göz önüne alındığında bu yaklaşım sürdürülebilir görünmüyor.

Bazı analistler, ABD askeri teçhizatının bir gün İsrail’e ya da hatta ABD’ye karşı kullanılabileceğini öngörse de böyle bir senaryoyu önlemek için henüz çok geç değil. ABD, Türkiye’yi çevreleyerek ve davranışlarını dizginleyerek, Ankara’nın sonuçsuz kalmayacağı mesajını net bir şekilde iletebilir.

Bu amaçla Washington, yaptırımlar, diplomatik baskı, güçlendirilmiş bölgesel ittifaklar, koşullu iş birliği ve sivil toplum desteği içeren çok yönlü bir strateji benimsemelidir. Hedefe yönelik ekonomik yaptırımlar ve Türkiye’nin uluslararası finans piyasalarına erişiminin kısıtlanması, Türkiye’nin zaten zor durumda olan ekonomisine ek bir yük getirecektir.

Askeri satışların durdurulması ve Türkiye’nin ileri teknolojiye erişiminin sınırlanması ise gerilim yaratma kapasitesini azaltacaktır. Uluslararası örgütler üzerinden yapılacak diplomatik baskı, Türkiye'nin eylemlerinin daha fazla kamuoyuna duyurulmasını sağlayabilir ve bu durum iştahını sınırlayabilir.

Bölgesel ortaklarla ittifakların güçlendirilmesi, Türkiye’yi dengeleyebilir ve koşullu iş birliği ise Türkiye’nin uluslararası hukuka uyum sağlaması karşılığında gelecekteki iş birliğini mümkün kılabilir. Son olarak, Türk sivil toplumunu desteklemek ve kamu diplomasisi ile insan haklarını teşvik etmek, Türkiye içinde değişim için iç baskıyı artırmaya yardımcı olabilir.

Bu geleneksel önlemler Türkiye’nin davranışlarını engellemede başarısız olursa, Türkiye’nin NATO'dan çıkarılması ciddi şekilde düşünülmelidir. Aksi takdirde, daha fazla riskli davranış ve sonuçta daha fazla kriz kaçınılmaz olacaktır ki, zaten istikrarsız olan Orta Doğu’nun böyle bir yükü taşıması zor olabilir.

Kaynak: Geopolitical Monitor

Merkezi Kanada'nın Toronto kentinde bulunan Geopoliticalmonitor.com, İngilizce konuşan dünyadaki okuyucularına uluslararası öneme sahip olaylar hakkında orijinal, güncel ve kapsamlı analizler sunmaktadır.

Dr. David A. Grigorian, Harvard Üniversitesi Kennedy Hükümet Okulu'na bağlı Mossavar-Rahmani İşletme ve Hükümet Merkezi'nde kıdemli üye, Washington DC'deki Küresel Kalkınma Merkezi'nde yerleşik olmayan üye ve IMF ile Dünya Bankası'nda 27 yıllık deneyime sahip bir isimdir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.