Yazar: Vuk Vuksanovic
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Arnavutluk Ziyareti
Erdoğan, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'ya sayısı belirtilmeyen kamikaze insansız hava araçları bağışlama sözü verdi ve iki lider, Balkanların en büyük camisinin açılışını birlikte yaptı. Ertesi gün Erdoğan, Belgrad’a bir ziyarette bulundu. Burada Sırp mevkidaşı Aleksandar Vučić ile olası bir insansız hava aracı programı da dahil olmak üzere askeri iş birliğini görüştü.
Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye'nin özellikle Sırplar ve Arnavutlarla olan ilişkisi dolambaçlı bir yol izledi. Yugoslavya Savaşları sırasında Türkiye'nin Sırplarla ilişkisi düşmanca bir nitelik gösterirken, Arnavutlar Türkiye'nin ihtiyatlı desteğini aldı. Erdoğan'ın 2000'li yıllarda iktidara gelmesinden sonra Türkiye, Arnavutlarla olan ortaklığına büyük ölçüde tarihsel ve dini söylemlerle yaklaştı.
Aynı dönemde Türkiye, Sırbistan’la da ilişkilerini geliştirmeye çalıştı; ancak Erdoğan'ın Osmanlı referansları Sırpları rahatsız etti ve Türkiye'nin Balkan politikasını sekteye uğrattı. Ancak 2017'den itibaren Erdoğan'ın daha kişiselleştirilmiş yaklaşımı, Türkiye'nin Balkan ülkeleri arasında bir arabulucu ve denge unsuru olarak daha etkin bir rol üstlenmesini sağladı.
Geçen ay gerçekleşen bu çifte ziyaret, Türkiye'nin sadece Balkan güvenlik meselelerinde daha aktif hale geldiğini değil, aynı zamanda bölgedeki Sırplar ve Arnavutlar gibi etkili iki etnik grupla ilişkilerini başarıyla dengelediğini gösteriyor. Türkiye, başta Sırbistan, Sırp Cumhuriyeti, Arnavutluk ve Kosova'daki Arnavutlara yönelik açılımlarıyla bu politikasını uygulamaya koydu. Erdoğan’ın kurduğu bu ilişkiler, diğer grubu tamamen dışlamadan her iki liderle de iş birliği yapmasını sağladı.
Ankara Oyuna Katılıyor
Bosna İç Savaşı (1992-95) sırasında Türkiye, Bosnalı Müslümanlara destek verdi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Orta Asya'daki Türk cumhuriyetleriyle yeni bir Avrasya ilişkisi kurdu. Ancak Türkiye, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne (Sırbistan ve Karadağ) temkinli yaklaştı, çünkü burası Türkiye'nin Avrupa ile ticaretinde önemli bir koridordu.
Aynı şekilde Kosova Savaşı’nda (1998-99) da Kosova’nın Kürdistan için emsal teşkil edeceği endişesiyle ihtiyatlı davrandı. Bu dönemde Türkiye, NATO üyesi olarak Sırbistan'a karşı askeri müdahalede bulunmadan önce krizi yatıştırmak amacıyla Belgrad’a diplomatik girişimlerde bulundu.
Ankara'nın bu dönemdeki Balkan stratejisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında da değişmeye başladı. Erdoğan’ın dış politika danışmanı olarak görev yapan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin, Osmanlı döneminden kalma bölgelerde stratejik varlığını yeniden kurması gerektiğine inanıyordu.
Bu yaklaşım, başta Boşnaklar ve Arnavutlar olmak üzere Balkanlar’daki Müslüman topluluklarla ilişkileri güçlendirmeyi içeriyordu. Türkiye’nin Yunanistan ve Rusya tarafından dışlanmamak için Kuzey Makedonya gibi ülkelerle iş birliğini de destekliyordu.

Ankara'nın Balkanlar'daki Stratejik İlgi Alanları
Davutoğlu’nun Osmanlı tarihine yaptığı romantik atıfların ötesinde, Türkiye'nin Balkanlar’da lider değişimlerinin ötesinde çıkarları vardı. Türkiye için Balkanlar, Avrupa’ya jeopolitik ve ekonomik açıdan kilit bir bağlantı anlamına geliyordu. Davutoğlu, Türkiye’nin Orta Doğu’da ve geniş anlamda Avrasya’da etkili bir güç olabilmesi için Avrupa’da istikrarlı bir kanada ve Balkanlar’da bir etki alanına ihtiyaç duyduğunu savunuyordu. Bu, Türkiye’nin bölgesel güvenlik meselelerine stratejik bir ilgi gösterdiğini ortaya koyuyor.
Sorunlu Denge
Bu çabalara rağmen Türkiye, Sırplar ve Arnavutlarla, özellikle de Kosovalı Arnavutlarla ilişkilerini nasıl dengeleyeceği konusunda zorluk yaşıyor. Bu iki etnik grup arasında bir denge kurma çabası, Türkiye'nin bölgede daha aktif bir diplomatik oyuncu ve silah ihracatçısı olarak güç kazandıkça daha karmaşık hale geliyor.
Türkiye’nin Balkanlar'daki pazar arayışları ve savunma sanayisini büyütme stratejisi, bölgedeki etkinliğini artırmaya yönelik adımlar olarak görülüyor. Balkanlar, Türkiye için hem siyasi kazanç sağlıyor hem de savunma sanayisinin gelişmesine katkı sağlıyor. Erdoğan’ın başkanlık kampanyası sırasında Balkan liderlerinin desteğini alması da bu etkinin bir sonucu olarak öne çıkıyor.
Balkanlarda artan Türk aktivizmi, Erdoğan'ın Batı ile ilişkilerinde karşıtlık ya da iş birliği yapabileceği bir alan olarak da kendini gösteriyor. Örneğin, 2018'de bazı Avrupa ülkelerinin topraklarında seçim mitingleri düzenlemesini yasaklaması üzerine Erdoğan, Saraybosna’da büyük bir miting düzenledi.
Sonuç
Türkiye ile Arnavut ve Sırp ortakları arasındaki çıkar örtüşmesi ve ilgili liderlerin pragmatik doğası, bu modelin devamını sağlıyor. Türkiye, Balkanlar'ı Batı ile iş birliği geliştirmek için bir kaldıraç olarak kullanmaya devam ediyor. Ancak yerel halklar, Türkiye gibi güçleri kendi amaçları doğrultusunda kullanma konusunda tecrübeli.
Sırplar ve Arnavutlar, Avrupa ve küresel jeopolitikte önemli bir yere sahip oldukları gibi, Balkanlar’da bölgesel dengenin temel unsurlarını da oluşturuyorlar. Ankara bu gerçeğin farkında ve Kosova anlaşmazlığının çözüme ulaşmamış olması bu dengeyi zorlasa da buna göre hareket etmeye çalışıyor.
Türkiye’nin bölgesel güvenlik sağlayıcısı olarak üstlendiği rolün bu dengeyi daha da karmaşık hale getirip getirmeyeceği, Belgrad ve Tiran'daki yerel elitlere bağlı olacak gibi görünüyor. Ancak Kosova sorununun çözümsüzlüğü, Kuzey Kosova'da şiddet riskini artırıyor. Balkanlar'da savaşa dair derin köklü NATO caydırıcılığı olsa da daha fazla yerel şiddet her zaman olasıdır. Türkiye, Sırplar ve Kosovalı Arnavutlar arasındaki görüşmeleri destekleyerek AB'nin çabalarına katkıda bulunabilir. Aksi takdirde, Türkiye'nin bölgeye sağladığı silahların yerel güçler tarafından kendi amaçları doğrultusunda kullanılmasına şahit olabiliriz.
Kaynak: War on the Rocks
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.