Yazar: David Hearst
Çeviri: Muhammet Hulusi Cengiz
Ocak 1968'de Viet Kong ve Kuzey Vietnam Halk Ordusu tarafından başlatılan Tet Saldırısı, sürpriz bir saldırıydı ancak askeri anlamda başarısızlıkla sonuçlandı. Bu saldırı, Güney Vietnam'da hiçbir zaman alevlenmeyen bir ayaklanmayı ateşlemeyi amaçlıyordu. İlk şokun ardından Güney Vietnam ordusu ve ABD kuvvetleri toparlandı ve Viet Kong'un en iyi birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
Ancak, bu saldırının Vietnam Savaşı üzerinde önemli bir etkisi oldu. Kuzey'in komutanı olan General Tran Do, Huế savaşında şunları hatırlıyor: "Dürüst olmak gerekirse, Güney'deki ayaklanmaları teşvik etmek olan ana hedefimize ulaşamadık. Yine de Amerikalılara ve onların kuklalarına ağır kayıplar verdirdik ve bu bizim için büyük bir kazançtı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bir etki yaratmaya gelince, niyetimiz bu değildi- ama bunun şanslı bir sonuç olduğu ortaya çıktı."
Tet Taarruzu, Amerika'nın savaşa verdiği destek açısından bir dönüm noktasıydı. Pentagon, savaşın gidişatına ilişkin iyimser değerlendirmesi nedeniyle benzeri görülmemiş eleştirilere maruz kaldı ve Viet Kong 30.000 asker kaybederken, ABD bir sonraki yıl 11.780 kayıp vererek Kuzey'in askeri direncini kanıtladı. Dönemin ABD Başkanı Lyndon B Johnson (LBJ) ile kamuoyu arasında büyük bir güvenilirlik boşluğu ortaya çıktı. LBJ'nin kendisi de askeri liderliğine olan inancını kaybetti ve onu değiştirdi.
1968 yılında Columbia Üniversitesi, savunma sanayii ile olan bağlarının da etkisiyle savaş karşıtı protestoların merkez üssü haline geldi. Öğrenciler beş binayı işgal etti ve dekan Henry Coleman'ı 36 saat boyunca rehin aldı. Bir öğrencinin ofiste puro içme görüntüsü de ikonik hale geldi. Polis çağrıldı, yüzlerce öğrenci tutuklandı ve yaralandı, greve gidildi ve ardından Columbia'nın başkanı Grayson Kirk istifa etti. Savaş karşıtı protestolar, Chicago'daki Demokratik Ulusal Kongre'nin dışında doruk noktasına ulaştı ve daha sonra Richard Nixon'ın seçilmesinin nedenlerinden biri olarak görüldü.
Savaş Karşıtı Hareket Dünya Çapında Yayıldı, Neredeyse Bir Yangın Etkisi Yarattı.
Batı Berlin'de büyük bir gösteri düzenlendi. Vietnam, Mayıs 1968'de Paris'te ve tüm Fransa'da yaşanan işçi ve öğrenci ayaklanması sırasında haftalarca süren sokak çatışmalarının bir sonucuydu. Bugün bile Paris'in Marais bölgesinde kurşun delikleri görülebilmektedir. Mayıs 68 protesto hareketi siyasi olarak kısa ömürlü oldu. Paris'teki ayaklanma sadece on hafta sürdü, ancak bir noktada Elysee kontrolünü kaybetme tehlikesini o kadar yakından hissetti ki görevdeki Cumhurbaşkanı De Gaulle ülkeden kaçtı.
Fransa Cumhurbaşkanı, NATO'nun korumasına sığındı. Başka nereye gidebilirdi ki? NATO müttefikleriyle birlikte Almanya'da bulunan Fransız Ordusu'nun karargahına sığındı. Ertesi gün yarım milyon işçi Paris'te "Adieu de Gaulle" sloganlarıyla yürüdü. De Gaulle bir sonraki seçimleri kazanacak şekilde toparlandı, ancak haberin şoku derindi. Bu olay, Fransa'da bütün bir neslin bakış açısını değiştirdi.
19968’den Bugüne
1968'den bugüne 1968'de Vietnam savaşına karşı düzenlenen protesto hareketi ile bugün Gazze savaşına karşı düzenlenen küresel protesto arasındaki paralellikler çoktur. Tet Taarruzu gibi, Gazze'deki toplu hapishane kaçışı da El Kassam Tugayları tarafından 7 Ekim'de düzenlendi ve kısa sürede kontrolden çıktı. Bu durumun nedenlerinden biri, İsrail ordusunun güney İsrail'deki Gazze Tugayı'nın beklenmedik bir şekilde çökmesiydi.
Columbia, tekrar isyanın merkezinde yer aldı ve İsrail'in saldırısını protesto eden bir kamp, ABD'nin dört bir yanındaki üniversite kampüslerinde benzer eylemlere yol açtı. Yüzlerce İsrail askerinin öldüğü askeri hedeflere yapılan saldırı, Hamas ve diğer grupların tesadüfen karşılaştığı kibbutznikler veya müzik festivali katılımcıları gibi sivillere yönelik bir dizi katliama dönüştü. Bir Körfez ülkesi yetkilisinin ifadesine göre, 7 Ekim'deki saldırı tüm yanlış hesaplamaların anasıydı.
Ancak İsrail'in Gazze'de yedi ay süren yıkım operasyonu, aidiyetlerine bakılmaksızın şeritteki her vatandaşa ve aileye karşı bir soykırım kampanyası haline geldi. Evlerin, hastanelerin, okulların ve üniversitelerin yıkımı, dünya kamuoyunda bir dönüm noktası oldu.
Bu savaşa destek, seçim yılında Demokrat bir ABD başkanı tarafından sağlanmıştır. Columbia bir kez daha isyanın merkezinde yer alırken, İsrail'in saldırılarını protesto eden bir kamp, ABD'nin dört bir yanındaki üniversite kampüslerinde benzer eylemler dalgasına yol açtı. Columbia, Yale ve Harvard gibi üniversiteler, İsrail ile olan bağları nedeniyle bu öğrenci isyanının hedefindedir.
Columbia'daki öğrenciler, üniversitenin Tel Aviv hükümetiyle 1,2 milyar dolarlık bulut bilişim sözleşmesi bulunan teknoloji devleri Amazon ve Google'a yaptığı yatırımlara son vermesini talep ediyor.
Yale'deki öğrenciler, üniversitenin "İsrail'in Filistin'e saldırısına katkıda bulunan tüm silah üreticisi şirketlerden" el çekmesini istiyor. Yale'in yedi İsrail üniversitesiyle öğrenci değişim programı bulunuyor. Harvard, bu üniversitelerden üçüyle, Columbia ise dördüyle programlı ilişkide. 1968'deki gibi, bu protestolara çoğunlukla güç kullanılarak karşılık verildi. Columbia Başkanı Nemat Minouche Shafik, NYPD'ye South Lawn'daki 50 çadırdan oluşan kampı dağıtma emri verdi; bu da ABD Kongre Üyesi Ilhan Omar'ın kızının da aralarında bulunduğu 100 Columbia ve Barnard College öğrencisinin tutuklanmasına yol açtı.
Öğrencilere ayrıca okuldan uzaklaştırma cezası verildi ve akademik dönemlerini tamamlayamayacakları söylendi. Yale'de 50 protestocu "ağırlaştırılmış izinsiz giriş" suçlamasıyla tutuklandı. Ohio'da göstericiler dövüldü ve şok tabancasıyla vuruldu. Columbia'da 18 Nisan'da yaşanan ilk çatışmadan bu yana ülke çapında yaklaşık 900 protestocu tutuklandı.
Bu tür olaylar yeni değil. 1970 yılında Ohio Ulusal Muhafızları, protestoculara ateş açarak Kent State Katliamı olarak bilinen olayda dört öğrenciyi öldürmüş ve dokuz öğrenciyi yaralamıştı. O zaman da olduğu gibi polisin öğrencilere karşı uyguladığı şiddet, protestoların yayılmasına neden oldu. Princeton'daki kampın kapatılmasından saatler sonra, yüzlerce öğrenci kitaplarını, dizüstü bilgisayarlarını ve boş tuvallerini getirerek merkezi bir avluyu işgal ederek "Gazze için Halk Üniversitesi" kurma talebinde bulundu. Öğretim üyeleri de onlara katılarak derslere ve tartışmalara öncülük etti.
ABD genelinde 15 üniversiteye polis çağrıldı ve diğer 22 üniversite ve kolejde de protestolar var.
ABD’deki protestolar medyanın ilgisini azaltmış olabilir ama İngiliz üniversitelerine de yayıldı. Cambridge'deki Trinity College'da, Yahudilerin Filistin'de bir anavatana sahip olma hakkını tanıyan Balfour Bildirisi'nden sorumlu İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Balfour'un portresi, üniversite tarafından kaldırılmadan önce tahrif edilmiş ve kesilmişti. Londra'da ise savaşın başlamasından bu yana 13. ulusal gösteri gerçekleşti. Gazze'deki savaşa karşı yapılan protestolar, süreklilikleri ve büyüklükleri bakımından, 2003 yılında Irak'ı işgal etme kararına karşı düzenlenen ve türünün en büyüğü olan bir milyondan fazla gösteriye eşdeğerdir.
Protesto hareketinin Gazze üzerinde derin bir etkisi oldu çünkü bu saldırıya maruz kalan Filistin halkı kendilerini yalnız hissetmiyorlar. Filistinli gazeteci ve içerik yaratıcısı Bisan Owda şunları söyledi: "Devam edin çünkü tek umudumuz sizsiniz. Ve size söz veriyoruz, yerimizde duracağız ve size her zaman doğruyu söyleyeceğiz. Ve lütfen onların şiddetinin sizi korkutmasına izin vermeyin. Sizi susturmak ve korkutmaktan başka seçenekleri yok çünkü siz onlarca yıllık beyin yıkamayı yerle bir ediyorsunuz."
Hedef Siyonizm
Owda'nın söyledikleri doğru. Eğer 1968 protesto hareketinin hedefi Pentagon ya da Gaullist devletin baskıcı paternalizmiyse, bugünün hedefi Siyonizm ve İsrail'in ABD, İngiltere ve Almanya'daki destekçileridir. İsrail yanlısı lobi, politikacıları antisemitik olarak karalamakta ve iftira atmaktadır çünkü onlar Filistin'i desteklemektedir. Üniversiteler, korkaklıkla hareket ederek öğretim görevlilerini işlerinden atarken bu lobinin etkisi altındadır. Bu durum, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve protesto hakkı gibi temel değerleri tehlikeye atıyor.
Columbia ve Barnard'dan iki öğrenci, yeni nesil Yahudilerin Siyonizme karşı isyanını öncülük ettiğini belirtti. "Filistin'in özgürlüğü hareketinde tutuklanmayı seçtik çünkü 4,000 yıl önce özgürlük için savaşan Yahudi atalarımızdan ilham alıyoruz. Polis kampımıza girdiğinde kollarımızı kenetledik ve daha yakın geçmişteki atalarımızın 1960'larda söylediği Sivil Haklar dönemi şarkılarını söyledik. Bizler, toplumlarımızı dönüştürmek için ırk, sınıf ve dini çizgilerin ötesinde çalışan ilerici Yahudi aktivizminin mirasına aitiz."
Ayrıca, bu Yahudi öğrenciler, Siyonizmin Yahudilerin dinini etnik temizlik bahanesine dönüştürmesinden büyük endişe duyduklarını ifade etti. "100'den fazla Filistin yanlısı Columbia öğrencisinin tutuklanması ve acımasızca öldürülmesi, kampüsümüzde on yıllardır yaşanan en kötü şiddet eylemidir. Columbia NYPD'den yüzlerce protestocu öğrenciyi tutuklamasını istediği anda, üniversitemiz siyasi farklılıkların şiddet ve düşmanlıkla karşılandığı bir kültürü normalleştirmiştir... Biz bunu yazarken, yanımızdan geçen İsrailli öğrenciler bize İbranice 'hayvanlar' diye sesleniyorlar çünkü hiçbirimizin anlamayacağını düşünüyorlar- İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Gazze'deki Filistinlilerin 'insan hayvanlar' olduğu yönündeki sözlerini anımsatıyor."
Gazze savaşı, Yahudiler arasında benzersiz bir tartışma yaratırken, Kanadalı gazeteci Naomi Klein gibi önde gelen entelektüeller Siyonizm'in "vaat edilmiş topraklar fikrini alıp militarist bir etnostat için satış senedine dönüştüren sahte bir put" olduğunu savunuyor. Klein şöyle yazdı: "Başından beri Filistinli çocukları insan olarak değil demografik tehdit olarak gören çirkin bir özgürlük üretti- tıpkı Çıkış Kitabı'ndaki firavunun İsraillilerin artan nüfusundan korkması ve bu nedenle oğullarının öldürülmesini emretmesi gibi.
"Siyonizm bizi bugünkü felaket anına getirdi ve şunu açıkça söylemenin zamanı geldi: Siyonizm bizi her zaman buraya getirdi. Bu sahte put, kendi insanlarımızın birçoğunu derin bir ahlaksızlık yoluna sürüklemiş ve şu anda temel emirlerin parçalanmasını haklı çıkarmalarına neden olmuştur: Öldürmeyeceksin. Çalmayacaksın. Göz dikmeyeceksin."
Filistin Her Yerde
Bu olaylar sonuçsuz kalmayacaktır.
Yakın gelecekte, Gazze savaşı karşıtı hareket Filistin ulusal davasını daha önce hiç olmadığı kadar canlandırdı. Soluk duvar yazılarının Lübnan'daki mülteci kamplarında verdiği mücadeleleri anan yerini 7 Ekim'deki saldırıyı kutlayan parlak yeni semboller aldı. Her yerde Hamas'ın Gazze'deki bariyerin üzerinden paraşütle atlayışını tasvir eden ters üçgen görülebilir.
Dünyanın dört bir yanındaki her gösteriye, İsrail ve destekçilerinin amaçladığının tam tersi şekilde tepki veren Filistin diasporası öncülük ediyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, yaşlıları öldürürse oğullarının ve kızlarının mücadeleyi unutacağını düşündü.
Netanyahu bunun yerine her yerdeki Filistinlilerin kaybettikleri topraklarına olan bağlarını yeniden yarattı ve güçlendirdi. Ürdün'deki Hitten mülteci kampında yaşayan Filistinlilere evlerinin neresi olduğunu sorduğunuzda ezici çoğunluk Gazze ya da Batı Şeria cevabını veriyor.
Bu desteğin artmasıyla birlikte, yıllardır Filistin davasını Arap Dünyasından uzaklaştırmayı amaçlayan planlar da benzer şekilde bozuldu. Bu duruma, Arap Baharı ve onu takip eden iç savaşlar da yardımcı oldu. Bu olaylar, en az on yıl boyunca ana haber gündeminden Filistin'in yerini aldı.
İsrail'in, en zengin Körfez ülkelerine doğrudan ulaşarak Filistin ulusal davasını atlamayı amaçlayan girişimi, Hamas saldırısının gerçekleştiği anda tam da başarıya ulaşmak üzereydi.
Yedi ay sonra ise Filistin her yerde. Tüm anketler bu durumu gösteriyor. Buna karşılık, İsrail'in kendisi, Netanyahu ve diğerleri hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde tutuklama emri çıkarmak üzere ve soykırım suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı'nda soruşturma altında, uluslararası adaletin sanık sandalyesinde.
Bu Sonuçlar Anlık Olsa da Çok Daha Önemli İki Uzun Vadeli Sonuç Mevcut.
Birincisi, bu çatışmanın tarihinde ilk kez Gazze- hem halkı hem de savaşçıları- FKÖ ve Yaser Arafat'ın hiç göstermediği bir direniş ve mücadele kararlılığı sergiliyor. Tarihinde ilk kez Filistinliler, temel taleplerinden vazgeçmeyen ve kendilerine saygı duyan bir liderliğe sahipler.
İkinci sonuç ise, Amerika'da yeni bir neslin yetişiyor olması ve bu neslin İsrail'e verilen askeri, siyasi ve ekonomik desteği geri çekerek çatışmayı durdurabilecek tek ülke olmasıdır. Şu anda İsrail'in dinlediği ve ciddiye aldığı tek ülke Amerika.
Aralarındaki Yahudiler, yaşadıkları durum karşısında dehşete düşmüş durumdalar. Dinlerinin etnik temizlik gerekçesiyle kullanılmasından dehşete düşüyorlar. Gururlu ve acılı miraslarının öldürme ruhsatına dönüştürülmesinden dehşete düşüyorlar. İsrail'in ABD Kongresi, İngiltere Parlamentosu ve Avrupa'daki tüm ana akım partiler üzerindeki gücü karşısında dehşete düşmüş durumdalar.
Yahudiler, Siyonizm'in kendi anlatılarına sahip olduğu iddiasına karşı çıkıyorlar. Bunun için çeşitli şekillerde vatan haini, "Kapos" (Nazi SS'leri tarafından zorunlu işçileri denetlemekle görevlendirilen Yahudiler), kendinden nefret eden ya da sadece "hayvan" olarak suçlanıyorlar. Ancak benim için onlar, bu kasvetli manzaradaki en büyük umut kaynağı.
Vietnam Savaşı'nın Tet saldırısından sonra yedi yıl daha devam ettiği gibi, İsrail'in Gazze işgali de kolay kolay sona ermeyecek. Ancak ABD, İngiltere ve Avrupa'da İsrail'e verilen destekte bir kırılma noktasına ulaşmış olabiliriz ve bu tarihi bir öneme sahiptir.
Kaynak: www.middleeasteye.net
David Hearst: Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede ifade edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.