Yazar: Andrew Korybko
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Bloğa katılmak, Krallığın Batı ile sözde Dünya Çoğunluğu arasındaki dikkatli çoklu uyumunu bozabilir.
Suudi Ekonomi ve Planlama Bakanı Faisal Al-Ibrahim, geçen ayki Davos Zirvesi sırasında Dünya Ekonomik Forumu'na şunları söyledi:
“Geçmişte birçok çok taraflı platforma davet edildiğimiz gibi BRICS'e de davet edildik. Bir karar verilmeden önce konunun pek çok farklı yönünü değerlendiriyoruz ve şu anda bunun tam ortasındayız.”
Suudi Arabistan'ın BRICS'e resmen katılmayı ertelemesi için iyi bir nedeni var.
Ocak 2024'te bu ülke, grubun resmi üyelik davetini henüz kabul etmediğini ilk kez açıkladığında, bunun “Batı'nın bu birlikle ilgili algıları, İran'ın Kızıldeniz Krizi'ne müdahil olması ve İsrail-ABD baskısı nedeniyle” olduğu söylenmişti. Bu durum hâlâ geçerliliğini koruyor.
İlk olarak, Suudi Arabistan, BRICS'i Batı karşıtı bir ittifak olarak gösteren çok sayıda gündem odaklı tanıtım materyalinde adının ve ulusal markasının yer almasından muhtemelen rahatsızlık duyuyor.
Krallık eskiden Batı kampında yer alıyordu.
Ancak son yıllarda Hindistan'ın izlediği stratejiden bir sayfa alarak Rusya'nın “Dünya Çoğunluğu” olarak adlandırdığı grupla çok yönlü bir uyum sağladı.
Bu büyük stratejik yeniden ayarlama, 2022'nin sonlarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından övülen ve o dönemde burada analiz edilen Suudi Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed Bin Selman’a (MBS) bağlı. MBS, anlaşılır bir şekilde Batı’dan uzaklaştığı yönündeki yanlış algıyı körüklemek istemiyor.

İran'ın Kızıldeniz Krizi'ne müdahil olmasıyla ilgili ikinci neden de hâlâ geçerli. Suudi Arabistan, tarihi rakibinin de üye olduğu bir örgüte, İran’ın Krallığın düşmanı Husilere verdiği son desteğin ardından resmen katılmak istemiyor.
Dahası, İran 7 Ekim 2023'teki sinsi saldırısıyla Suudi Arabistan’ı Avrupa-Asya ticaretinde kilit bir düğüm haline getirmesi beklenen Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) çalışmalarını aniden geciktiren Hamas'ı da destekliyor.
Son neden ise yukarıda bahsedilenlere ek olarak, İsrail ile İran liderliğindeki Direniş Ekseni arasındaki Batı Asya Savaşları sürerken, Suudi Arabistan'ın İran’ın da üyesi olduğu bir gruba katılmasını istemeyen İsrail-Amerikan IMEC yatırımcılarının ortak baskısını da içeriyor.
Gazze ve Lübnan'daki iki büyük savaş resmen sona ermiş olsa da her iki ülke de Suudi Arabistan'ın BRICS'e resmen katılmasına sıcak bakmıyor. Bu da Suudi Arabistan'ın her iki ülkeyle olan ilişkilerini tehlikeye atabilir.
MBS, ülkesinin sosyo-ekonomik sistemlerinde devrim yaratacak “Vizyon 2030” büyük stratejik planının (2016'da ilan edilmesinden bu yana yaşananlar nedeniyle bitiş tarihi muhtemelen ertelenecek) ayrılmaz bir parçası olarak IMEC'in mümkün olan en kısa sürede canlanmasını istiyor.
ABD’nin büyük ölçüde katılımı ve İsrail’in iş birliği olmadan mümkün değil.
İsrail’in iş birliği ise Suudi Arabistan’ın Yahudi Devleti’ni resmen tanımasını gerektiriyor. Bu da muhtemelen Netanyahu’nun Gazze konusunda verdiği tavizleri açıklıyor.
Ortak İranlı düşmanlarının zaten üyesi olduğu bir gruba resmen katılarak onlara açıkça meydan okumak ve bunu Trump'ın İslam Cumhuriyeti'ne karşı “maksimum baskı” politikasını yeniden uygulayacağına dair haberlerin ortasında, onun iktidara gelmesinin hemen ardından yapmak, ABD ve İsrail’in IMEC'i terk etmesine yol açabilir.
ABD ve İsrail, Suudi Arabistan’a somut ekonomik ve mali faydalar sağlarken, BRICS son Kazan Zirvesi’nden sonra burada açıklandığı üzere üyelerine henüz hiçbir şey sunmadı.
Ayrıca Trump, BRICS'in dolarsızlaşmaya odaklandığı ve dolara rakip olacak yeni bir para birimi yaratmak istediği gibi yanlış bir izlenime kapılmış durumda. Bu iddia, daha sonra Hindistan Dışişleri Bakanı Dr. Subrahmanyam Jaishankar tarafından çürütüldü. Ancak Suudi Arabistan resmen katılmaya karar verirse Trump’ın tahmin edileceği gibi aşırı tepki vereceği öngörülüyor.
Bu durum, MBS’nin “Vizyon 2030” büyük stratejik planının merkezlerinden biri olan iddialı IMEC planlarını sekteye uğratabilir. Bu yüzden BRICS’ten tam anlamıyla hiçbir şey almamak karşılığında böyle bir riske girmek istemiyor.
Bu nedenle Suudi Arabistan’ın BRICS’e resmi olarak katılma konusunda neden oyalandığı son derece mantıklı görünüyor. Çünkü şu anda tam üye olmanın getirdiği siyasi ve ekonomik risklere maruz kalmadan, kısmi katılımının sağladığı bilgi paylaşımı ve elit-ağ oluşturma avantajlarından faydalanıyor.
Dolayısıyla MBS, Krallığın Batı (bu formülasyona İsrail de dahildir) ile “Dünya Çoğunluğu” arasındaki dikkatli çoklu uyumunu, bu konuda bir karar vermeyi süresiz olarak erteleyerek sürdürebilir.
Kaynak: Asia Times
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.