Yazar: Roman Sheremeta
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Ukrayna akut bir ulusal tehlike anıyla karşı karşıya. Sömürgeci yayılmanın bir aracı olarak fethi seçen emperyalist bir komşuya karşı ulusal hayatta kalma savaşı veren Ukrayna, şimdi ABD'deki eski dostlarından bazılarının topraklarını teslim etme çağrılarıyla karşı karşıya.
Bu barış getirmeyecek, Ukrayna'nın ulusal yıkımına ve güçsüzleşmesine yol açacaktır.
Bazı Batılı siyasetçiler, bir ülke istila ya da işgal edildiğinde bayrağın değiştiğine ama hayatın devam ettiğine inanıyor. İnsanların uyum sağlayacağını, yeni hükümete vergi ödeyeceğini ve normal yaşamın bir versiyonuna geri döneceğini hayal ediyorlar. Bu tehlikeli bir yanılsamadır, özellikle de işgalci güç kitlesel baskı, kültürel silme ve soykırım konusunda uzun bir geçmişe sahipse.
Aslında, işgal altında sözde “barış” çoğu zaman savaştan daha kötü olmuştur. Çünkü bu barış değil, tahakkümdür. İşgalci sadece toprak istemez; kimlik, dil ve hafıza üzerinde kontrol sahibi olmak ister. Boyun eğdirdiği insanların varlığını silmek ister.
Tarih bunun örnekleriyle doludur. En çarpıcılarından biri Ukraynalı bir dostum olan Volodymyr Kukharenko tarafından benimle paylaşıldı- günümüzde Güney Pasifik'teki Chatham Adaları olarak adlandırılan bölgede yaşayan Moriori halkıyla ilgili trajik bir hikâye.
1835 yılında Maori savaşçılarını taşıyan bir gemi Moriori'lerin ücra adasına yanaştı. Morioriler yüzlerce yıldır savaşmadan yaşamış, barışçıl ve şiddete başvurmayan bir halktı. Direnmek yerine, yeni gelenleri memnuniyetle karşıladılar ve toprağı ve kaynakları barış içinde paylaşmayı teklif ettiler. Bu, kökleri umut ve iyi niyete dayanan bir karardı.
Sonuç bir felaket oldu.
Maoriler birlikte yaşama fikrini reddettiler. Moriorileri katlettiler, hayvan gibi avladılar, hayatta kalanları köleleştirdiler ve kültürel alanlarına saygısızlık ettiler. Hatta bazı Morioriler yamyamlaştırıldı. Dilleri yasaklandı. Kutsal yerleri tuvalete dönüştürüldü. Birkaç on yıl içinde uygarlıkları tamamen silindi.
Bugün Avrupa'da böyle bir şeyin olamayacağını düşünüyorsanız, 1919'da bağımsızlık savaşını kaybettikten ve zorla Sovyetler Birliği'ne dahil edildikten sonra Ukrayna'nın başına gelenleri düşünün.
Ardından gelen şey barış değildi.
Onlarca yıl süren bir terör oldu. 1932-1933 yıllarında Sovyet rejimi, Ukrayna'nın kolektifleştirmeye karşı direnişini ezmek için bir kıtlık- Holodomor- tasarladı. Ukrayna köylerindeki yiyeceklere el konuldu. Sınırlar kapatıldı. Yedi milyon kadar insan açlıktan öldü. Bu, Ukrayna ruhunu kırmayı ve ulusal kimliği silmeyi amaçlayan kasıtlı bir soykırımdı.
Terör bununla da kalmadı. Stalin 1937'de Ukraynalı entelektüelleri hedef alan kitlesel tasfiyeler başlattı. Yüzlerce şair, yazar, bilim insanı ve sanatçı idam edildi. Ukraynaca eğitim veren okullar kapatıldı. Kitaplar yakıldı. Ayrı bir Ukrayna kültürü fikri kriminalize edildi.
Rus “barışı” o zaman böyle görünüyordu ve bugün de farklı değil.
Donetsk, Luhansk, Kırım ve 2022'den bu yana ele geçirilen güney bölgeleri gibi Ukrayna'nın Rus işgali altındaki bölgelerinde Ukraynalı kimliği sürekli saldırı altında. Ukraynaca konuşmak sizi tutuklatabilir- ya da daha kötüsü. Ukraynaca kitaplar kütüphanelerden toplatılıyor ve yakılıyor. Ukraynaca tarih ya da edebiyat öğreten öğretmenler idam edildi. Bucha'da, Rus güçleri geri çekildikten sonra, bazıları Ukrayna tarihini paylaşmaktan başka hiçbir suç işlememiş eğitimcilerin cesetlerini içeren toplu mezarlar keşfedildi.
İşgal altında kültürel soykırım hemen başlar. Çocuklara Rus propagandası aşılanır. Sokakların isimleri değiştirilir. Kiliseler kapatılır ya da el konulur. Ukrayna mirasının her izi bir tehdit olarak görülür.
Bu koşullarda savaş, sahte bir barıştan genellikle daha güvenlidir. Acı gerçek bu. Çünkü savaşta hala direniş vardır. Haysiyetinizi, ailenizi, toprağınızı korumak için hala bir şansınız var. Ancak işgal altında, genellikle sessizce katledilmeye terk edilirsiniz- karanlıkta, kapalı kapılar ardında, kimse izlemeden ve durduracak kimse olmadan.
İşte bu yüzden Ukrayna savaşmaya devam ediyor.
Yabancı politikacılar ya da yorumcular Ukrayna'nın Rusya ile müzakere etmesini- ya da barış karşılığında toprak vermesini- önerdiklerinde ya neyin tehlikede olduğunu anlamıyorlar ya da umursamıyorlar. Önerdikleri şey bir barış anlaşması değil. Milyonlar için bir ölüm fermanıdır.
Saldırganlığı şımartarak durduramazsınız.
Teslimiyet koşullarını müzakere ederek soykırımı sona erdiremezsiniz. Rusya işlediği suçlar için ödüllendirilmemelidir. Ukrayna'yı geniş çaplı işgali, işlediği savaş suçları ve devam etmekte olan soykırım eylemleri yatıştırma ile değil adaletle karşılanmalıdır. Tarih bize tekrar tekrar göstermiştir ki gerçek barış kötülüğe boyun eğmekle gelmez. Ona karşı durmakla gelir. Ukrayna'nın yaptığı da budur. Sadece kendisi için değil, dünya için de.
Kaynak: Avrupa Politika Analizi Merkezi (CEPA)
Roman Sheremeta; Ph.D., Case Western Reserve Üniversitesi'nde Ekonomi Profesörü.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.