Yazar: Dr. Reza Parchizadeh
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Günümüzde Çin, küresel barışçı rolünü oynamaya çalışıyor. Ancak 1949 Komünist Devrimi'nden bu yana Çin'in korkunç insan hakları ve demokrasi sicili, bu ülkenin dünya sahnesinde öne çıkmasını dikkat çekici hale getiriyor.
Pekin, uluslararası bir aktör olarak daha iddialı bir duruş sergilerken ve ABD merkezli dünya düzenine meydan okurken, Çin'in küresel hegemon haline gelmesi durumunda neler olabileceği ve demokrasinin dünya çapında hayatta kalıp kalamayacağı konusunda sorular ortaya çıkıyor.
Bazı uzmanlar 21. yüzyılı "Çin Yüzyılı" olarak adlandırıyor çünkü Pekin, maddi potansiyeli, stratejik sabrı ve hegemon olma kararlılığını gösteriyor. Çin, en yakın müttefikleri olan İran ve Rusya'nın sahip olmadığı inceliklere sahiptir. Şimdiye kadar bir çatışma başlatmadan veya bir savaş çıkarmadan, Çin gücünü diplomasi, ekonomi ve teknoloji aracılığıyla dünya sahnesine yansıttı. Bu süreçte siyasi baskı, askeri güç gösterisi, sızma ve casusluk faaliyetlerini de kullandı.
Son dönemde Çin, dünya çapında uzun süredir devam eden birkaç çatışmada barış sağlama çabalarıyla profilini yükseltti
Son dönemde Çin, dünya çapında uzun süredir devam eden birkaç çatışmada barış sağlama çabalarıyla profilini yükseltti. Pekin, Suudi-İran yakınlaşmasına sponsor oldu ve Yemen'deki iç savaş konusunda Riyad ve Tahran arasındaki çatışmayı çözmek için önemli adımlar attı. Çin'in barış sağlamadaki başarıları, şimdiye kadar sonuçsuz kalan ABD ve Birleşmiş Milletler 'in (BM) çabalarına karşılık prestij kazanmasına neden oldu.
Bölgede güçlü bir Amerikan varlığının yokluğunda, daha tarafsız veya Batı dostu ülkelerin güvenlik için Çin'e yönelmesi muhtemeldir. Orta Doğu'nun istikrarı, Pekin'in yeni keşfedilen çıkarlarıyla uyumlu olduğundan, Çin merkezli yeni bir düzenin, İsrail dışında, Arap-İran çatışma bölgesinde bir süre için çalkantılı suları sakinleştirmesi beklenebilir
Çin'in Rusya-Ukrayna Savaşındaki Rolü
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra Orta Doğu, öncelikle bir Amerikan etki alanıydı. Ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ABD, bölgeden yavaş yavaş çekiliyor. Washington'daki birçok kişi için Orta Doğu, Soğuk Savaş döneminde sahip olduğu stratejik değeri yitirmiş durumda. Bu nedenle ABD, Çin'in Uzak Doğu'daki yükselişine karşı koymak için Asya'ya odaklanmaya çalışıyor. İronik olarak, Pekin, Orta Doğu'daki "süper güç boşluğunu" doldurmaya istekli görünüyor.
Çin ayrıca Ukrayna ve Rusya arasında bir barış anlaşmasına aracılık etmeye çalışıyor. Şimdiye kadar Pekin, sadece barışa sözde hizmet etti. Örneğin, Çin, Kiev ve Moskova arasında arabuluculuk yaptığını iddia ederken, Moskova'ya silah, insansız hava aracı ve ekonomik yardım sağladığı bildiriliyor. Ancak Çin, Avrupa savaş sahnesinde barışçıl bir rol üstlenmenin küresel profilini daha da yükselteceğini algılarsa, buna göre hareket edebilir. Özellikle Batı, Rusya-Ukrayna savaşından geri çekilirse, Çin'in küresel bir arabulucu olarak rolü daha da önem kazanabilir.
Pekin'in Rusya ve Ukrayna arasında kurduğu barış, doğal olarak Moskova'nın lehine olacak, ancak Kiev'in masaya gelmesi için gerekli teşvikleri de sunabilir. Ne de olsa, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, büyük ölçüde Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'e güveniyor. Bu nedenle Pekin, Ukrayna için Kremlin'in görmezden gelemeyeceği tavizler talep edebilir. Çin'in burada uzun vadeli müttefiki olan Rusya'yı yatıştırmanın ötesine geçen niyetleri olduğu açıktır. Pekin, kendisini Batı'nın ve dünyanın geri kalanının güvenebileceği adil ve makul bir süper güç olarak sunmaya heveslidir.
Amerika ile Çin'in Çatışma Olasılığı
Çin, şu anda Amerika ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyor, çünkü ABD hala dünyanın önde gelen askeri ve ekonomik gücü ve Çin'e karşı önemli bir üstünlüğe sahip. ABD ve Çin yeni bir Soğuk Savaş'a girerken, Tayvan konusundaki tartışmalar da bu iki süper güç arasında yoğunlaşıyor. Ancak bu, mutlaka askeri bir çatışmaya yol açmayabilir. Amerika'nın küresel katılımı azalmaya devam ettikçe, gelecekte bu durum farklı bir şekilde gelişebilir.
Demokrasinin Erozyonu
Günümüzde demokrasi, dünya çapında bozulma riski altındadır. Otoriter rejimler, demokrasiye karşı ideolojik ve maddi savaşlarına büyük yatırımlar yaparken, demokratik ülkeler genellikle değerlerini savunmaktan kaçınıyor ve kısa vadeli “maliyet-fayda” mantığına başvuruyor. Sonuç olarak, demokratik ülkeler küresel olaylar üzerinde çok daha az etkili oluyor. Bu devam ederse demokrasi gerilemeye mahkum olacaktır.
Şimdiye kadar Çin, etkisi altındaki ülkelerin iç işlerine doğrudan müdahale etmekten kaçındı. Ancak, Çin'in küresel hegemonya elde ettikten sonra bu politikayı sürdüreceğine dair bir garanti yoktur. Pekin muhtemelen uydu ülkelerini kendi ideolojik kalıbına uydurmaya çalışacaktır. Bu durum, İran'da zaten gözlemlenebiliyor ve Çin'in Güney Asya, Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika'da da benzer politikalar uygulamaya çalışması muhtemeldir.
Çin ve müttefiklerinin dünya sahnesinde yükselişi, kısmen Batı'nın iç sorunlarına dayanmaktadır. Aşırı sağ ve popülist siyaset, Batı'da demokrasinin aşınmasına katkıda bulundu. ABD ve AB'deki sağcı, izolasyonist eğilimlerdeki artış, dünya çapında Çin'in doldurmak için yarışacağı bir güç boşluğuna yol açabilir.
Batı'daki sağcı politikacılar, genellikle diktatörlere karşı uzlaşmacı bir tutum sergiler. Bu, küresel meselelerden ziyade yerel ve ulusal endişelere odaklanmalarından kaynaklanır. Sonuç olarak, Batı, hem muhafazakâr hem de ilerici hükümetlerinde, giderek daha az müdahaleci ve daha tecritçi hale geliyor.
Yerleşik ve kafası karışmış bir Batı'ya karşı otoriter rejimlerin saldırısı
Yerleşik ve kafası karışmış bir Batı'ya karşı otoriter rejimlerin saldırısı, dünya çapında demokrasinin geleceği için iyiye işaret etmiyor. Ancak Batı, bu gerici yörüngede sonsuza kadar devam edemez. Otoriterliğin varoluşsal bir tehdit haline geldiği açıkça ortaya çıktığında, bir paradigma değişimi yaşanacaktır. Bu da, Çin ve müttefiklerine karşı topyekün bir çatışmaya hazırlık anlamına gelecektir.
Ayrıca, otoriter rejimlerin boyunduruğu altında yaşayan halklar arasında demokrasiye yönelik artan bir talep var. Çin, Rusya ve İran'da birçok insan özgürlük ve demokrasi istiyor. Aynı durum Hong Kong, Ukrayna, Afganistan ve Orta Asya gibi Çin ve Rus etkisi altında yaşayan insanlar için de geçerli. Batı, despotlara karşı koymak için topyekûn çabalar düzenlemelidir. Bu çabalar, ezilenlerin zalimlere karşı direnişi ve isyanı ile birleştiğinde, o zaman ve ancak o zaman liberalizmin ve demokrasinin dünya çapında galip gelmesi mümkün olacaktır.
Kaynak: fairobserver.com
Dr. Reza Parchizadeh: siyaset teorisyeni, güvenlik analisti ve kültür uzmanıdır. Tahran Üniversitesi'nden İngilizce alanında lisans ve yüksek lisans derecesine ve Pennsylvania Indiana Üniversitesi'nden (IUP) İngilizce alanında doktora derecesine sahiptir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.