“Gitmek” gidilecek yere varıldıktan sonra biten bir şey değil her zaman. Yolculuğun hep süren, kendini yenileyen, hareket halinde bir istek barındırdığını her şehir hissettirmeyebilir. Şehre inersiniz, geçmişten kalma yapılar, önünde mutlaka fotoğrafınız olması gereken mükemmel manzaralar cezbeder sizi. Görülecek mekânlar, tadılacak lezzetler bittikten sonra sürenin dolduğunu fark eder, ayrılırsınız. Çoğu zaman ikinci kez oraya gitmek yerine yeni bir yeri düşünürsünüz. Böylelikle çoğu şehrin cömertlikle verdikleri tüketilir.
Sizin için de eğer, yolculuk sonu olan bir şey değilse, Afganistan’a vardığınızda “Burada yaşarım.” demek yahut oradan döndükten sonra “Tekrar gitmeliyim.” demek işten bile değildir. Seyahatten beklenilen modern yaşam biçiminin basit ritüellerinden fazlasıysa – kaldı ki Kâbil size bunları da sunabilir- hayat sizi tamamıyla içine alır. Kabil için söylenenler her daim tedbirli olmak, kimseye güvenmemek, karanlıktan uzak durmaktan ibaret olsa da şehir, bunlara aldırış ettirmeyecek kadar hayat doludur.
KÂBİL’İN KARMAŞASI KAOS DEĞİLDİR
Kabil Afganistan’ın en büyük şehri olmakla birlikte ülkenin her bölgesinden göçlerle zenginleşmiş, tüm yerel özellikleri yansıtan bir küçük Afganistan aynı zamanda. Kabil’de karşınıza Tacik, Peştun, Hazara, Özbek, Türkmen ama hepsi Afgan -özellikle yabancıya göre sadece Afgan-, her dilden ve yöreden toplanmış, rızkını burada kazanmak için buluşan insanlar çıkar. Herhangi bir cami bir diğer Müslüman tebaanın tercih etmeyeceği bir cami sayılabilir. Kabil’den bahsedildiğinde “Sen bir de Herat’ı, Mezar-ı Şerif’i gör.” diyen çoktur. Ama yine de başkent olmasına, içinde birçok kimlik aidiyeti, mezhep hassasiyeti ve farklı siyasi görüş barındırmasına rağmen hareketlilik her zaman kaos izi bırakmaz.
KENDİ HAYATLARININ KAHRAMANI ÇOCUKLAR
Proje Taymani Kabil’in kuzeybatısında bir ilçedir. Taymani’nin sokaklarına girdiğinizde arada bir yükselen binalar dışında gökyüzüyle aranıza giren pek bir şey yok gibidir. Her evin çatısından bölgeyi çeviren dağlar görülür. O dağlarda kayaların üzerine serpilen renk renk evler vardır. Şehirde sarı ve toprak rengi hâkimken uzaklar hep renklidir.
Evlerin üstü hep bir kat daha çıkılacakken yarım kalmış gibi görünmesine rağmen çocuklar sayesinde damlar, özellikle de uçurtma mevsiminde hareketli ve neşelidir. Bölgenin büyük caddeleri ise dil ve eğitim merkezleri, düğün salonları, mobilya ve giyim mağazalarından, içlerinde her şeyi bulabileceğiniz küçük dükkânlara kadar çeşitlilikle doludur. Düğün salonları ilk bakışta rengarek ışıklandırmaları, önünde büyük otopark alanlarıyla dikkat çeker. Gerçekten de buralar önce düğün salonu değil alışveriş merkezi ya da bir lunaparkın parçası sanılır. Düğünler en çok masraf yapılan, en çok önemsenen etkinliklerdir. Olur da birden çok akraba çift denk getirilebilirse ancak tasarruf sağlanır. Caddelerde trafik işaretleri ve kuralları hâkim olmamasına, çoğu zaman birer trafik polisinin ittiği büyük demir bariyerle geçiş izni verilmesine rağmen trafik kavgaları göze çarpmaz.
Mahallede erkenden ayağa kalkan çocuklar kapı önlerini, su kuyusu kuyruklarını, pazarlardaki yerlerini ya da okul yollarını tutarlar. Bu çocuklar, yalnızca izleyen, maruz kalan ve ellerinden hiçbir şey gelmeyen kurgusal kahramanlar değil; gerektiği zaman gerektiği yerde olabilen gerçek aktörlerdir. Konforlu bir hayatın bir çocuğa korkudan ya da rahatlıktan susmayı öğretmesi yüksek ihtimaldir. Ama rahatını emeğiyle kazanması gerektiğini çok erken kavrayan Afgan çocuklar çok satan romanlardaki rollerinden ve bir acziyet timsalinden çok daha fazlasıdır.
MAHALLELİNİN BAKIŞLARINA EMANET
Nadir rastlanan yüksek bir binadan etraftaki evlere baktığınızda tüm gücüyle kilimini çırpan kadınlar, uçurtmalarını çarpıştıran çocuklar görürsünüz. Sokak başındaki dükkândan düğün ve ölüm yemekleri için kocaman tencereler kiralanır. Normalde evlerde bulunmayan büyüklükte tencereler, şartları ne olursa olsun hüzünde ve sevinçte insanların cömertliğini yaşatır.
Yabancı olarak bir mahallede yaşamaya başladığınızda, mahallelinin bakışları bir burkanın penceresinden bile olsa sizi rahatsız edebilir. Ama burası yıllarca dışarıdan kimsenin uğramadığı bir yerse bu bakışlar zamanla yerini güvene ve gülümsemeye bırakır. Sokağa çıktığınızda kapı önündeki kadın, az ilerideki çocuğa, o çocuk köşedeki satıcıya bakışlarıyla emanet eder sizi. Gideceğiniz yere güvenle varmanızda bu takibin payı olduğunu düşünürsünüz.
Taymani pazarında Farsça bilmeden alışveriş yapabilirsiniz. "Kıymet", "çi kadar", "taze", "lazım" gibi birçok Türkçe kelimeyi bir şekilde ortama uydurmak esnafa Farsça bildiğinizi düşündürür. “Neden buradasın?” konulu sohbetler açılır. Dizilerden öğrendikleri birkaç kelimeden olan “çok güzel” ile muhabbeti kotarırsınız. Olur da bu muhabbet para üstünü almayı unutturursa büyük ihtimalle arkanızdan koşan bir çocukla o para size teslim edilir.