Yazar: Tsikas Dimitrios
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Son günlerde ana akım medya ve sosyal medyada ABD'nin Grönland'ı işgal edeceğine dair abartılı iddialar dolaşıyor! Bu saçmalıklar, Donald Trump'ın ABD'nin müttefiki ve NATO'nun kurucu üyesi olan Danimarka Krallığı'nın bu denizaşırı topraklarına olan ilgisini ifade eden açıklamalarına dayanmaktadır.
Mizahtan ve algılama yeteneğinden yoksun üç kuruşluk gazeteciler ve onların takipçileri böyle bir olasılığın var olduğuna gerçekten inanıyorlar. Danimarkalı yetkililer bile bu saçmalıklar hakkında yorum yaptılar.
Ama gerçekte neler oluyor?
İnsanlar ABD'nin Grönland'ı işgal edeceğine gerçekten inanacak kadar saf mı? Yoksa başka bir şeyden mi korkuyorlar?
Gerçek şu ki Danimarka'nın Grönland'da ayrılıkçı bir hareketin yeniden canlanmasından korkmak için pek çok geçerli nedeni var. Normalde barışçıl ve demokratik olan İskandinavlar Grönland sakinlerini insanlık dışı işkence, aşağılama, çocuk kaçırma, zorla kısırlaştırma ve tecavüze maruz bıraktı. Yüzyıllar öncesinden değil, sadece birkaç yıl öncesinden bahsediyoruz. Dolayısıyla Danimarkalı sömürgecilerin dehşetine ilk elden maruz kalan İnuitlerin anıları acı verici bir şekilde canlı kalmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1948 tarihinde 260 (III) A sayılı kararla kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni ihlal eden Danimarka Krallığı'nın en az üç resmi programı ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.
İlk resmi sosyal deney programı, 1951 yılında Grönland'dan 22 İnuit çocuğun "küçük Danimarkalılar" olarak yeniden eğitilmek üzere Danimarka'daki koruyucu ailelere gönderildiği "Küçük Danimarkalılar" deneyiydi.
Çocukların yetim olduğu düşünülse de çoğu yetim değildi ve ailelerinden zorla alınmıştı.
Altı çocuk Danimarka'dayken evlat edinilmiş, geri kalanlar ise Grönland'a geri dönmüş ve Danca konuştukları yetimhanelere yerleştirilmiştir. Bu deney çocuklar için ciddi sonuçlar doğurmuş, çocukların yarısı akıl sağlığı sorunları yaşamış, yarısı da genç yaşta ölmüştür. Danimarka hükümeti, 2020 yılında resmi olarak özür dileyene kadar bu Sovyet tarzı deney için hiçbir zaman pişmanlık göstermedi.
İnuit çocuklarının istismarının ötesinde, Danimarka yasaları 1974 yılına kadar Danimarkalı yerleşimciler tarafından tecavüze uğrayan evli olmayan Grönlandlı kadınların çocuklarını juridisk faderløse (yasal olarak babasız) olarak kabul ediyordu. Bu çocukların biyolojik babalarını tanıma veya miras alma hakları yoktu, bu da Danimarkalı erkekleri Grönland'daki çocuklarına karşı sorumluluklarından etkili bir şekilde koruyarak bir tür ırksal ayrımcılık yaratıyordu. Danimarka 2014 yılına kadar bu hükümleri kaldırarak çocuklara babalık ve babalarından miras talep etme hakkı vermedi.
Sosyal deneyler, çocuk kaçırma, istismar ve apartheid benzeri yasalara ek olarak Danimarka Grönland'da nüfus kontrol programları da uyguladı. Spiralkampagnen, 1960'lar ve 1970'lerde Danimarka hükümeti tarafından Grönland'da yürütülen bir doğum kontrol kampanyasıydı. Bu kampanyanın bir parçası olarak, Danimarkalı doktorlar binlerce İnuit kızına ve kadınına, genellikle rızaları olmadan rahim içi araç (RİA) yerleştirmiştir.
Kampanya Grönland'daki doğum oranını düşürmeyi amaçlıyordu. Kampanyanın ilk beş yılında Grönland'da doğurganlık çağındaki kadınların yaklaşık yarısına RİA takıldı. Spiralkampagnen'in, birçoğu rıza göstermemiş veya doğru bilgilendirilmemiş olan etkilenen kadınlar ve kız çocukları için ciddi sonuçları olmuştur.
Yukarıdakilerden, uzun süredir acı çeken İnuit halkının, Grönland'ın bağımsızlığı veya başka bir devlete ilhakı düşüncelerini haklı çıkaracak şekilde, Danimarkalılardan çok fazla insanlık dışı muameleye maruz kaldığı sonucuna varılabilir. Avrupalıların korktuğu şey tam da budur ve Trump'ın yorumlarını ciddiye almalarının nedeni de budur.
Eğer 'demokrat' Danimarkalılar vicdanlarıyla barışık olsalardı, Trump'ın Grönland'ın ABD'ye ilhakı önerisini şaka olarak kabul ederlerdi. Ancak Grönland yerlisi İnuitlerin uzun yıllar boyunca maruz kaldıkları baskı, aşağılanma ve sömürünün boyutlarını derinlemesine anladıkları için, referandum yoluyla bir bağımsızlık kampanyası başlatma potansiyelinden korkuyorlar.
2009 yasası Grönland'da referanduma izin verse de Danimarka Anayasası parlamentonun onayını gerektiriyor. Her halükârda, Parlamento Grönland'ın bağımsızlığı için olası bir halk talebini reddetse bile, sosyal etkileri hesaplanamaz olacaktır.
Donald Trump jeopolitik, Kuzey Kutbu ve güvenlik konularında oldukça bilgili. Ana akım medyanın onu komik gösterme çabalarına rağmen, stratejik hamleleri ve hedefe yönelik açıklamaları farklı bir yönü ortaya koymaktadır. Seçilmiş Başkan olarak yaptığı keşif niteliğindeki açıklamaların ne gibi gelişmeleri tetikleyeceğini göreceğiz. Ancak Grönlandlılar şimdilik bunları ciddiye alıyor.
Kaynak: The European Conservative
Tsikas Dimitrios, teknoloji ve etiğin kesişim noktasına yoğun ilgi duyan, Polonya'da yaşayan bir siyaset bilimcidir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.