Yazar: Daniel Williams
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
İsrail'in, Direniş Ekseni müttefiklerinin önde gelen isimlerini, savaşçılarını ve kaynaklarını hedef almasının ardından İran, büyük kararlarla karşı karşıya kaldı.
Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırının ardından, bu ittifak büyük bir tehdit altına girdi. İsrail, yalnızca yıkıma uğramış Gazze Şeridi'ndeki Hamas'a değil, aynı zamanda ertesi gün, 8 Ekim 2023'te İsrail'e füze fırlatan ve Filistin davasını üstlenen Lübnan'daki Hizbullah'a da misilleme yaptı.
Aylarca süren kısasa kısas hava saldırılarının ardından, İsrailliler güney Lübnan ve Beyrut'a yönelik bombardımanlarını artırdı. Kara harekâtına hazırlık amacıyla sınıra üç tümen asker sevk etti.
Eksene yeni katılan Yemen'deki Husi isyancılar, Hamas'ı desteklemek amacıyla Kızıldeniz'deki ticari gemileri taciz etti. Buna karşılık İsrail, ABD ve İngiltere, Husi askeri hedeflerine insansız hava araçları ve roketlerle saldırılar düzenledi.
İran da Nisan 2024'te, İsrail'in Şam'ı ziyaret eden bir İranlı Askeri Muhafız Komutanı'nı füze saldırısıyla öldürmesinden iki hafta sonra, mücadeleye katılmak zorunda kaldı. Aylarca kenarda kalmaya çalıştıktan sonra, İran, İsrail'e yaklaşık 300 etkisiz füze fırlatarak karşılık vermeye çalıştı.
Ancak daha fazlası gelecekti. 1 Ekim 2024'te İran, Hamas'ın üst düzey lideri İsmail Haniye'nin Temmuz ayında ziyareti sırasında öldürülmesine ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın Eylül ayı sonunda Beyrut'a atılan İsrail füzeleriyle öldürülmesine karşılık olarak İsrail'i 180 roketle vurdu. Her iki isim de uzaktan gönderilen füzelerle vurulmuştu.
Gözlemcilere göre, tereddüt içindeki İran, her iki saldırıya da cevap vermek zorunda kalmaktan korkuyordu.
Aksi takdirde, müttefiklerin metaforik olarak eksen etrafında dönmeyi bırakma riski vardı. Güney Florida Üniversitesi'nde küresel güvenlik araştırmacısı ve Orta Doğu uzmanı olan Arman Mahmoudian, “Basitçe söylemek gerekirse, İran, karşılık vermemenin müttefik milislerin sadakat ve bağlılıklarını sorgulamalarına yol açacağını hesaplamış olabilir; özellikle de Tahran'ın kendileriyle aynı riskleri almak istemediğini algılarlarsa,” diye yazdı. Carnegie Endowment'ın Nükleer Politika Programı'nda araştırmacı olan Nicole Grajewski de aynı görüşte: “Kısıtlamalar, İran'ın müttefikleri arasındaki güvenilirliğini sarsma tehdidi yarattı.”
Bölgesel ittifaklarını kaybetme endişesi, İran'ı, İsrail saldırılarının devam etmesi halinde başka bir caydırıcı seçenek üzerinde düşünmeye sevk etti. Muhtemelen bu seçenek, nükleer silah programını tamamlamaktı. Grajewski, “İran, nükleer potansiyelini giderek daha geniş güvenlik stratejisinin kritik bir bileşeni olarak görüyor olabilir,” dedi.
İran'ın güvenlik mimarisi, nükleer olmayan araçlara dayanıyor. Bunlardan biri, başta Hizbullah olmak üzere, Hamas ve Husiler ile Irak ve Suriye'deki gerillalar gibi müttefik vekilleri aracılığıyla askeri gücünü sınırlarının ötesine yansıtma kabiliyetiydi.
Askeri anlamda, bu müttefikler dizisi, İran'a, kendi güçleriyle doğrudan çatışmaya girmeden İsrail'le karşı karşıya gelmesine olanak tanıyan “ileri savunma” sağladı. Diğer nükleer olmayan araç ise, İran'ın İsrail'in derinliklerine ulaşabilen konvansiyonel silahlı füze ve insansız hava aracı cephaneliğinin İsrail için yarattığı tehditti.
Caydırıcılığın bozulması, İran hükümetini alarma geçirdi ve ülke içindeki muhalifleri öfkelendirdi.
İsrail'e yönelik son saldırının ardından topyekûn savaş korkularını yatıştırmaya çalışan hükümet, Hamas ya da Hizbullah'a yardım etmek üzere İran'dan kara gücü göndermeyi planlamadığını açıkladı. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasser Kanaani, “İran İslam Cumhuriyeti'nin ekstra ya da gönüllü güçlerini göndermeye gerek yok,” dedi. Her iki müttefik de “saldırıya karşı kendilerini savunacak kabiliyet ve güce sahiptir.”
İran'ın hava cephaneliğini kullanma kararı, Washington'dan gelen tavsiyeler nedeniyle gecikmiş olabilir. Amerikan basınında yer alan haberlere göre, Başkan Biden, İran'a İsrail'in saldırılarına ölçülü bir karşılık vermesini tavsiye etti. ABD Başkanı ve Fransa Cumhurbaşkanı Michel Macron, Lübnan'daki savaşı yatıştırmak amacıyla iki haftalık bir ateşkes planı hazırlamıştı.
Netanyahu'nun öneriyi reddetmesi üzerine, öfkeli eleştirmenler Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ı, Batı'nın gözüne girmek uğruna müttefiklerine ihanet etmekle suçladı.
Muhafazakâr siyasetçi Ali Motahari, X'te (eski adıyla Twitter), “Dünya İran'ın yanıtını beklerken, İran'ın şehit İsmail Haniye'nin Tahran'da öldürülmesine yanıt vermekte gecikmesi, Siyonist rejimin Seyit Hasan Nasrallah'a da suikast düzenlemeye cesaret etmesine neden oldu,” diye yazdı. “Defalarca ateşkes yapacağımızı söyleyen mesajlar gönderen Amerika tarafından kandırıldık.”
Hükümet, İran'ın müttefiklerinin iyiliğini düşünmek yerine, ABD ile yenilenen nükleer silah diplomasisine öncelik verdiği için eleştiri altında kaldı. İsrail'in Haniye'ye yönelik suikastı, Haniye'nin temmuz ayında seçilen Pezeşkiyan'ın yemin töreni için Tahran'ı ziyaret ettiği sırada gerçekleşti.
İran hükümeti, kendisini Ortadoğu'daki kargaşada masum bir seyirci olarak sunmaya niyetli görünüyor. İran'ın New York'taki diplomatik elçileri, Birleşmiş Milletler'e gönderdikleri bir mektupta, ülkelerinin misillemesini İsrail'in “terörist eylemlerine” karşı “yasal, rasyonel ve meşru bir yanıt” olarak tanımladılar. Ancak notada, İsrail'in karşılık vermesi halinde “müteakip ve ezici bir yanıtın ortaya çıkacağı” da belirtildi.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran'dan gelen herhangi bir ılımlılık işareti ya da tehditle ilgilenmedi. Daha fazla saldırının yolda olduğunu belirtti. İran'ın 1 Ekim saldırısından bir gün sonra yayınladığı video mesajında, “İran bu gece büyük bir hata yaptı ve bunun bedelini ödeyecek,” dedi. “İran'daki rejim, bizim kendimizi savunma kararlılığımızı ve düşmanlarımıza karşı misilleme yapma kararlılığımızı anlamıyor. Anlayacaklar.”
Olası hedefler arasında, İran'ın petrol endüstrisi ve Tahran'ın atom silahı geliştirme potansiyeli açısından kilit öneme sahip nükleer tesisleri yer alıyor. Her iki saldırı da, Biden için siyasi sorunlar yaratacaktır. Geçtiğimiz hafta sonu İsrail ve ABD arasında askeri hedefleme konusunda görüşmeler yapıldığını söyledi. Biden, petrol üretiminin sekteye uğratılmasının doğru olup olmadığını tartıştığını, ancak bu konuda kararsız olduğunu belirtti. Bir muhabirin sorusuna cevaben, “Bence bu biraz ... Her neyse,” dedi.
Nükleer mesele de bir ikilem yaratıyor. Biden, İran ile nükleer kontrol anlaşmasını Obama'nın halefi Donald Trump tarafından iptal edilen Başkan Barack Obama'nın hayal kırıklığını miras aldı. Orta Doğu'daki kargaşadan İran'ı sorumlu tutan Biden'ın, şimdi İsrail'in atom bombalarını İran'ın elinden almasını engellemesi, Amerikan seçim sezonunda zor olacaktır.
Biden, bunun yerine nükleer tesislerin vurulması konusunu isimsiz sözcülere havale etti. İsimlerinin gizli kalması kaydıyla konuşan yetkililer, Biden'ın Netanyahu'ya nükleer tesisleri yok etmek yerine “ölçülü bir yaklaşım” benimsemesini tavsiye ettiğini söyledi.
Biden'ın yerine 5 Kasım seçimlerinde aday olan Trump, Biden'ın tereddütünü bir zayıflık işareti olarak değerlendirdi. Pazar günü yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınması gerektiğini belirtti ve “Vurmanız gereken şey bu değil mi?” dedi. “Önce nükleeri vurun ve gerisini sonra düşünün.”
Biden'ın Demokrat Partisi tarafından oylamada onun yerine seçilen Başkan Yardımcısı Kamala Harris de pazar günü yayınlanan bir televizyon röportajında konuya değindi. “Yapmamız gereken şey, İran'ın asla nükleer bir güç haline gelmemesini sağlamaktır,” dedi. “Bu benim en büyük önceliklerimden biri.”
ABD'nin -ya da İsrail'in- bu konuda ne yapması gerektiğini belirtmedi. “Şu anda varsayımlar hakkında konuşmayacağım,” dedi.
Kaynak: Asia Times Online
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.