Yazar: Emilia Columbo ve Mike Brodo
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Ülkenin kuzeyinde süregelen isyan ve iş dünyasındaki liderlerin artan kaçırılma vakaları da bu tabloya eklenince, ABD’nin özellikle siyasi istikrar ve kritik madenlere erişim gibi stratejik çıkarları ciddi şekilde tehdit altına girmiş oluyor.
ABD’nin çıkarlarını koruyabilmesi için Trump yönetiminin dengeli bir yaklaşım benimsemesi gerekecek: Amerika’nın ekonomik gücünü devreye sokarak, bir yandan mevcut ikili ilişkileri sürdürmek, diğer yandan hükümeti daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik yönünde zorlamak gerekiyor.
Seçim, Bastırılmış Tepkilerin Kutusunu Açtı
Mozambik’te seçimler her zaman çeşitli usulsüzlük iddialarının gölgesinde geçmiştir. Geçtiğimiz Ekim ayında da benzer bir tablo yaşandı. İktidardaki Mozambik Kurtuluş Cephesi (FRELIMO) yine hem mecliste hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde galip geldi.
Ancak bu kez karşılarında, Venâncio Mondlane gibi halkın yolsuzluktan ve kamu hizmetlerindeki (ulaşım, sağlık, güvenlik) çöküşten uzun süredir duyduğu öfkeyi arkasına alabilen güçlü bir rakip vardı. Mondlane, sosyal medyayı özellikle gençleri harekete geçirmek için etkili bir şekilde kullandı.
Seçim sonucunun açıklanmasının ardından seçimleri aslında kendisinin kazandığını iddia ederek destekçilerini protestoya çağırdı. Gençlerin yanı sıra iş ve sağlık sektöründen bazı gruplar da bu çağrıya katıldı. Sağlık çalışanları, protestolarda yaralananlara müdahale edecek malzeme eksikliğini protesto ederken, iş dünyası da adam kaçırma vakalarına karşı yeterince önlem alınmamasını ve polis şiddetini eleştirdi.
Giderek Karmakarışık Bir Güvenlik Tablosu
Seçim sonrası şiddet, Mozambik’te güvenlik ortamının ne denli karmaşık hale geldiğini gösteriyor. Ocak ayında Chapo’nun göreve başlaması da halkın öfkesini dindirmeye yetmedi. Bazı gruplar hâlâ hükümete bağlı otoritelerin aldığı geçiş ücreti gibi küçük uygulamalara karşı sivil itaatsizlik eylemlerini sürdürüyor.
Uluslararası medyanın protestolara ilgisi, güvenlik güçleri içindeki bölünmeler ve halkla arasındaki kopukluğu daha da görünür kıldı. Plataforma Decide gibi sivil toplum kuruluşlarının raporlarına göre, Mart 2025 itibarıyla polis şiddeti sonucunda en az 300 sivil yaşamını yitirdi. Üstelik, baskıya rağmen protestoların devam etmesi, hükümete duyulan öfkenin ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Özellikle kalabalıkların dağıtılmasında gerçek mermi kullanılmasının yarattığı travma ve Chapo’nun meşruiyetine duyulan kuşku, gelecekte daha büyük siyasi şiddetlerin yaşanabileceğini düşündürüyor. Chapo ile Mondlane arasında mart ayında başlatılan diyalog süreci umut verici olsa da halk Mondlane’in de sisteme entegre olduğunu düşünürse yeni protestolar kaçınılmaz olabilir.
Tüm bu olayların gölgesinde, ülkenin kuzeyindeki Cabo Delgado bölgesinde 2007’de dini bir yapı olarak doğup sonrasında silahlı bir gruba dönüşen Ahlu-Sunnah Wa-Jama (yerelde El-Şebab olarak bilinir) kaynaklı isyan da sürüyor. 2021’de bölgede önemli yolları ve kentleri ele geçirmeyi başaran grup, IŞİD’e bağlılığını ilan ederek hem operasyonel kapasitesini artırdı hem de medyada daha görünür hale geldi. Bu dönemde adını “İslam Devleti Mozambik” olarak değiştirdi.
2021’de Mozambik hükümetinin talebiyle Güney Afrika Kalkınma Topluluğu ve Ruanda, Cabo Delgado’ya asker göndermişti. Bu güçlerin varlığıyla bazı bölgelerde kontrol sağlandı. Ancak Güney Afrika Kalkınma Topluluğu’nun Temmuz 2024’te bölgeden çekilmesiyle isyancılar yeniden güç kazandı. Yıl boyunca saldırılar, yol kenarı bombaları, halktan vergi ve geçiş ücreti alma gibi yöntemlerle sürdü. Aynı zamanda yerel halkla iyi ilişkiler kurmaya da çalışarak taban kazanmaya yönelik strateji değiştirdiler.
İsyanın madencilik bölgelerine ve stratejik altyapıya yönelmesi, grubun Mozambikli elitlerin ekonomik kaynaklarını hedef aldığını açıkça ortaya koyuyor. Ruanda ordusunun kritik maden alanlarına yakınlığı ve Kigali yönetiminin bu kaynaklardan ne kadar yararlandığına dair şeffaf olmayan bilgiler ise, güvenlik ortamını daha da karmaşıklaştırıyor.

Mozambik’in Ekonomik Rolü Gözler Önüne Serildi
Seçim sonrası gösteriler, Mozambik’in bölgesel ve küresel ekonomi için ne kadar stratejik olduğunu da ortaya koydu. Mondlane, destekçilerini Nacala ve Maputo limanlarına ve Güney Afrika sınırına yönlendirdi. TIR şoförlerine üç gün boyunca çalışmayı bırakma çağrısı yaptı. Bu da mal akışını ciddi şekilde sekteye uğrattı. Aralık ayında Zambiya, Beira Limanı’ndaki aksamalar nedeniyle Mozambik üzerinden yapılan yakıt ithalatını durdurdu. Nacala Demiryolu’na yönelik vandalizm eylemleri de liman faaliyetlerini olumsuz etkiledi.
Bu aksamalar, ABD için hayati önemde olan bazı madenlerin ticaretini de etkiledi. Örneğin ABD’nin paslanmaz çelik ve savunma sanayisinde kullandığı süper alaşımlar için gerekli olan kromun %74’ü Güney Afrika’dan ithal ediliyor ve Mozambik limanları üzerinden taşınıyor. Ancak Maputo Limanı’ndaki protestolar, 2024’ün ikinci yarısında bu ihracatı sekteye uğrattı.
Ülkedeki politik istikrarsızlık ve kuzeydeki isyan, Mozambik’in kritik maden sektörünün gelişimini de tehdit ediyor. Çin’in bu minerallerin %60’ını üretip %85’ini işlemesi, ABD’nin Afrika’da dost ve güvenilir kaynaklara olan ihtiyacını daha da artırıyor.
Özellikle grafit gibi, lityum-iyon piller, cep telefonları, nükleer reaktörler ve elektrikli araçlarda kullanılan bir mineralde ABD tamamen dışa bağımlı durumda. Bu nedenle ABD, Avustralya merkezli Syrah Resources’un Cabo Delgado’daki Balama grafit madenine büyük yatırımlar yaptı. Bu madenden çıkarılan grafitin Louisiana’daki tesise gönderilmesi ve Amerikan elektrikli araç üreticilerine satılması planlanıyor.
Ancak ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu’ndan 150 milyon dolarlık kredi alan Syrah, Aralık 2024’te bölgede yaşanan güvenlik sorunları nedeniyle "mücbir sebep" ilan etti. Şirket, direnişin arkasında arazi anlaşmazlıkları olduğunu savunuyor olsa da asıl sorun yerel yönetişim eksiklikleri. Şu anda madenin ne zaman faaliyete geçeceği belirsiz.
Şirket, şubat ayında birkaç ay içinde tekrar açılmayı hedeflediğini duyurdu. Kurum, Syrah’ın kredi yükümlülüklerini henüz yerine getirmesi nedeniyle temerrüt muafiyeti tanıdı. Ancak bu yatırımın kırılganlığı ve Çin’e olan bağımlılığı azaltmadaki önemi, siyasi istikrarsızlığın giderilmesini zorunlu kılıyor.
Mozambik’in kuzey kıyılarındaki sıvılaştırılmış doğal gaz projeleri de benzer şekilde askıda kalmış durumda. ABD bu projelerle enerji arzını çeşitlendirmeyi, Amerikan yatırımcılarına getiri sağlamayı ve bölgede uzun vadeli nüfuz kazanmayı amaçlıyordu. 2021’deki dış askeri müdahale sonrası projelerin yeniden başlayacağı düşünülse de dört yıl geçmesine rağmen Total ve ExxonMobil gibi firmalar hâlâ risk analizi yapmaya devam ediyor. Milyar dolarlık ABD yatırımları, isyan ve siyasi kriz nedeniyle belirsizlik içinde.
Washington’ın Dengeli Bir Yaklaşımı Benimsemesi Gerekiyor
Mozambik’in stratejik önemine rağmen, ABD’nin bu ülkeyle ilişkisi hâlâ sınırlı düzeyde. Diplomatik anlamda ABD'nin Maputo Büyükelçiliği, özellikle sağlık ve güvenlik sektörlerinde kapasite inşasına destek vermeye çalışıyor. Ekonomik olarak ise özel sektör yatırımlarıyla sınırlı kalan bir etkileşim söz konusu. Bu nedenle ABD’nin Mozambik’teki çıkarlarını koruyabilmesi için daha dikkatli ve dengeli bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor.
İlk olarak, Washington Mozambik hükümetiyle doğrudan diyaloğu güçlendirmeli. ABD Büyükelçiliği hem Başkan Chapo’ya hem de hükümet yetkililerine yönelik temaslarını artırarak, demokratik reformlara ve şeffaf yönetime dair beklentilerini net bir şekilde ifade etmeli.
Bu görüşmelerde, seçim sonrası protestolara karşı uygulanan orantısız güç kullanımına yönelik eleştiriler de dile getirilmeli. Böylelikle, ABD hem demokratik değerleri savunduğunu gösterebilir hem de yerel halkın nezdinde güven tazeleyebilir.
İkinci olarak, ABD, Mozambik toplumunun farklı kesimleriyle doğrudan temas kurmalı. Bu yalnızca sivil toplum kuruluşlarıyla değil, aynı zamanda gençlik hareketleri, yerel medya ve dini liderlerle de güçlü iletişim hatları kurmak anlamına geliyor. Bu kanallar, ABD’nin Mozambik’te sadece çıkar odaklı bir aktör değil, aynı zamanda istikrara katkı sunmak isteyen bir ortak olduğunu gösterebilir.
Üçüncü olarak ise, ABD Mozambik’teki özel sektör yatırımlarına desteğini artırmalı, ancak bu desteği yalnızca ekonomik değil, siyasi reformlarla da ilişkilendirmeli. Örneğin, kalkınma finansmanı sağlayan kurumlar ve Amerikan şirketleri, yerel toplulukların katılımını garanti altına alan, çevresel etkileri azaltan ve yolsuzlukla mücadele eden projelere öncelik vermeli. Böylece ABD'nin yatırımları sadece ekonomik büyümeye değil, toplumsal istikrara da katkı sunabilir.
Aynı zamanda Washington, Mozambik’in güvenlik sorunlarına yönelik kapsamlı bir strateji geliştirmeli. Bu strateji yalnızca silahlı isyanla mücadele etmeyi değil, aynı zamanda güvenlik güçlerinin insan haklarına saygılı şekilde hareket etmesini sağlamayı da içermeli. ABD, Mozambik ordusu ve polisiyle yürüttüğü eğitim programlarında bu ilkeleri öne çıkarmalı ve aşırı güç kullanımının kabul edilemez olduğunu açıkça vurgulamalı.
Sonuç: Sessiz Tehdidi Görmezden Gelmeyin
Mozambik, Batı Afrika’daki daha dikkat çekici krizlerin gölgesinde kalsa da, bölgesel istikrar ve ABD çıkarları açısından stratejik bir öneme sahip. Seçim sonrası yaşanan protestolar ve güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, ülkedeki kırılgan demokrasinin ne kadar büyük tehdit altında olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda isyancı grupların yeniden güç kazanması ve kritik madenlerin çıkarıldığı bölgelerde artan belirsizlik hem Amerikan yatırımlarını hem de Washington’ın Çin’e karşı geliştirmeye çalıştığı alternatif tedarik zincirlerini tehdit ediyor.
Bu nedenle ABD’nin Mozambik’e yaklaşımı artık yalnızca ekonomik iş birlikleriyle sınırlı kalmamalı. Aksine, daha bütüncül, daha dikkatli ve daha dengeli bir stratejiye ihtiyaç var. Aksi takdirde Mozambik’teki bu sessiz tehdit hem bölgeyi hem de ABD’nin küresel çıkarlarını çok daha derinden sarsabilir.
Kaynak: War on the Rocks
fotoğraf: DW
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir