AKSA TUFANI VE 7 EKİM'İN MİRASI

System.Web.UI.WebControls.Label / AKSA TUFANI VE 7 EKİM'İN MİRASI   / AKSA TUFANI VE 7 EKİM'İN MİRASI   / hamaset.com.tr

8 Ekim 2024 Salı

160 Görüntüleme

MERCEK
Çeviren:Haber Merkezi |

İsrail başarıyı; "Hamas'ın ortadan kaldırılması" gibi yerine getirilemeyecek terimlerle tanımlıyor. Dolayısıyla, İsrail kazanamayarak kaybediyor, Hamas ise kaybetmeyerek kazanıyor.

AKSA TUFANI VE 7 EKİM

Yazar: Richard Haass 

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

Derslerden biri, İsrail hükümetinin Hamas'ın yarattığı tehdidi hafife alması ve bunun sonucunda 7 Ekim'deki saldırının gerçekleştirmesi gibi, rakibinizi asla hafife almamanızdır. 

Bir yıl önce Hamas, İsrail'de 1.200 kişiyi çatışmalarda etkisiz hale getirdi ve 250'den fazla sivili rehin aldı. O zamandan bu yana, İsrail Gazze'nin büyük bölümünü enkaza çevirdi; 40,000'den fazla kişinin öldürüldüğü bildiriliyor ki bu sayıya 10,000-20,000 Hamas militanı da dahil.

 Hamas ve İran destekli diğer vekillerle savaşan 700'den fazla İsrail askeri hayatını kaybetti. Çatışmanın sona ermekten çok uzak olduğu açık. Nadiren yeni askeri saldırılar ve kayıplar olmadan bir gün bile geçmiyor. Bununla birlikte, Gazze'deki çatışmanın en yoğun aşaması sona eriyor gibi görünüyor: Hamas'ın askeri olarak zayıflatılmasıyla, İsrailli liderler odaklarını kuzeye kaydırarak Hizbullah'ın Lübnan'daki liderlerine ve varlıklarına saldırmaya başladı. Dolayısıyla, 7 Ekim'den çıkarılacak dersleri ve mirası özetlemeye ve değerlendirmeye çalışmak için çok erken değil.

 Öncelikle, varsayımlar tehlikeli olabilir. Saldırı, İsrail'i tarihinde ikinci kez şaşırttı (ilki 1973 Ekim Savaşı'nın başlatılmasıydı). Hamas'ın ne planladığına dair uyarılar olmasına rağmen, üst düzey askeri ve siyasi yetkililer bunları ciddiye almadı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin taburlarının çoğunu Batı Şeria'da konuşlandırmaya devam ederek, Gazze sınırını neredeyse korumasız bıraktılar. Ve 50 yıl önce olduğu gibi, rehavet pahalıya mal oldu. 7 Ekim saldırısı aynı zamanda düşmanınızın düşmanının her zaman dostunuz olmayabileceğini de gösterdi.

Başbakan Benjamin Netanyahu yönetimindeki İsrail hükümeti on yıl boyunca Hamas'a önemli ölçüde ekonomik destek sağladı ve bunun Hamas'ı Filistin Yönetimi'yle rekabet edebilecek bir konuma getireceği umudunu taşıdı. Netanyahu'nun amacı Filistinlileri bölmek, Filistin milliyetçiliğinin uluslararası alanda daha kabul edilebilir sesinin etkisini zayıflatmak ve böylece iki devletli bir çözümü imkânsız hale getirmekti. 

İsrail, Filistin Yönetimi'nin zayıflamasına katkıda bulunarak çok iyi bir başarı elde etti. Başarısız olduğu nokta ise, Hamas'ı satın alabileceğini düşünmesiydi. Savaşlar askeri olduğu kadar siyasi girişimlerdir. Savaş alanında bir savaşı kazanmak ve yine de kaybetmek mümkündür. İsrail Gazze'de tam da bunu yaptı; konvansiyonel olmayan bir düşmana karşı konvansiyonel bir savaş yürütmeyi seçti ve bundan sonrası için bir plan yapmadı.

Askeri başarı, kalıcı güvenlik ve yönetişim düzenlemelerine dönüştürülmelidir. Ancak İsrailli yetkililer, uygulanabilir bir planın Filistin Yönetimi'nin yanı sıra bir Arap istikrar gücü için de bir rol gerektireceğinden, bunun da bir Filistin devletine doğru ivme kazandıracağından ve Netanyahu hükümetini devirebilecek İsrail çatışmalarını katalize edeceğinden korkarak her ikisi için de bir öneri sunmayı reddettiler.

Daha da kötüsü, İsrail başarıyı -Hamas'ın ortadan kaldırılması- yerine getirilemeyecek terimlerle tanımlıyor. Dolayısıyla, İsrail kazanamayarak kaybediyor, Hamas ise kaybetmeyerek kazanıyor. Bir örgüt olduğu kadar bir fikir ve ağ olan Hamas, kaçınılmaz olarak bir şekilde hayatta kalacak ve özellikle de daha ılımlı Filistinlilerin rekabetinin olmadığı açık uçlu bir İsrail işgali bağlamında kendini yeniden oluşturma yeteneğini koruyacaktır.

Ayrıca, 7 Ekim'den bu yana yaşananlar arabulucu adayları için de bazı dersler sunmaktadır.

İster dost ister düşman olsun, başkalarının davranışlarını değiştirmek için tek başına iknaya güvenilemez. Diplomasi, teşvik ve yaptırımlarla desteklenmeli ve bazen havuç ve sopalar terk edilmelidir. Dahası, arabulucu başarıyı taraflardan daha çok istiyorsa diplomasi başarılı olamaz; taraflar uzlaşma ve anlaşmanın çatışmanın devam etmesine tercih edileceği sonucuna kendileri varmalıdır. Taraflar aksi sonuca vardığında, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, hiçbir arabuluculuk başarılı olamaz. Yedi Ekim'in mirası -ya da daha doğrusu mirasları- iyimserlik için çok az zemin sağlıyor. İki devletli bir çözüm, her zamankinden daha uzak.

Böyle bir yaklaşım, 7 Ekim'den önce de uzak bir ihtimaldi ancak geçtiğimiz yıl İsraillilerin bağımsız bir Filistin devletiyle birlikte güven içinde yaşamanın arzu edilirliği ve olasılığı konusundaki şüphelerini pekiştirdi. Aynı zamanda, İsrail'in 7 Ekim'e verdiği yanıt, Gazze, Batı Şeria ve İsrail'deki Filistinliler arasında İsrail karşıtı görüşleri güçlendirdi ve İran'daki destekçileri gibi, İsrail'le barış içinde bir arada yaşamaya hiç niyeti olmayan Hamas'ın cazibesini artırdı.

Net sonuç, geleceğin muhtemelen tek devletli bir çözümsüzlüğe benzemesidir: Akdeniz ile Ürdün Nehri arasındaki bölgenin İsrail'in kontrolünde olması, yerleşimci nüfusun artması ve İsrail güvenlik güçleri ile Gazze'deki Hamas ve Batı Şeria'daki Hamas benzeri milisler arasında sık sık çatışmaların yaşanması. 

İsrail sadece can ve ekonomik çıktı olarak değil, ABD ve dünyadaki itibarı ve duruşu açısından da çok şey kaybetti.

Genç nesil, İsrail'i Davut'tan çok Golyat, mazlumdan çok zalim olarak görüyor. Anti-Semitizm yükselişe geçti. İki devletli çözüm ihtimalinin neredeyse tamamen ortadan kalkmasıyla birlikte, İsrail, Yahudi devleti olmak ile demokratik bir devlet olmak arasında ikili bir seçim yapmak zorunda kalabilir. Hizbullah ve Husilerin zayıflaması her ne kadar memnuniyet verici olsa da bu gerçekleri değiştirmez.

İsrail bölgede de bir bedel ödedi. İran, bu saldırıyla belki de asıl hedeflerinden birine ulaşmış oldu: Arap ve İslam dünyasında büyük bir güç olan Suudi Arabistan'ın İsrail ile resmi diplomatik ilişkiler kurmasını zorlaştırmak. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana gerçekleştirdiği eylemlerin kınanması, İran'ın ortak tehdidiyle karşı karşıya olan seçkin Arap hükümetleriyle istihbarat ve askeri iş birliğini engellemeyecek olsa da krallığın yöneticisi bağımsız bir Filistin devletinin yokluğunda ilişkileri normalleştirmeye açık olduğunu geri çekti. ABD de 7 Ekim'den bu yana ağır bir bedel ödedi.

İsrail politikasını etkileyemediği için Arap dünyasındaki itibarını kaybetti ve eleştirileri ve bağımsız hamleleriyle İsrail'de bazılarını yabancılaştırdı. Dahası, ABD, stratejik öncelikleri Asya-Pasifik'te Çin'in saldırganlığını caydırmak ve Avrupa'da Rusya'nın saldırganlığına karşı koymak iken kendisini bir kez daha Orta Doğu'ya derinden müdahil olmuş buldu. Tüm bunlar hiç şüphesiz, Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran'dan oluşan Batı karşıtı ekseni memnun ediyor. Bunların hiçbiri kaçınılmaz değildi. Birbirini izleyen İsrail hükümetleri, Filistin Yönetimi'ni zayıflatmayı seçti ve Hamas'ın yarattığı tehdidi hafife aldı.

Bunun üzerine, İsrail askeri olarak karşılık verdi ama siyasi olarak hiç karşılık vermedi. ABD ise diplomatik sermayesinin büyük bir kısmını, iki tarafın da istemediği bir ateşkesi boşuna savunmak için harcadı. Bunun insani, ekonomik ve diplomatik bedeli çok büyük oldu ve zaten dünyanın en sorunlu bölgesi daha da kötü bir hale geldi.

Kaynak: Free Malaysia Today (FMT)

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset ‘in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.