Yazar: Mamdouh Al-Wal
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Esad rejimi, baskı, zulüm, infaz, işkence ve kendi halkını öldürmesiyle tanınan bir yönetimdi.
Muhalif güçlerin, Hizbullah'ın etkisinin azalmasından, Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesiyle İran'ın uzlaşma çabalarından, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşa odaklanmasından, NATO'nun Rusya'yı Akdeniz'deki Suriye üslerinden uzaklaştırma isteğinden, Türkiye'nin güney sınırlarını güvence altına alma çabalarından ve İsrail'in, İran silahlarının Hizbullah'a ulaşmasını engelleme girişimlerinden faydalandığını biliyoruz.
Ancak bu hızlı ve beklenmedik gelişmelerde ve Esad'ın Moskova'ya kaçışında henüz açığa çıkmamış başka faktörlerin de rol oynadığı açık.
Suriye'deki yeni durum, bir Arap ulusunun tiranlıktan kurtuluşuna şahitlik etmemiz açısından önemli. Bu durum, demokratik çözümlerin halk için her zaman daha az maliyetli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Şayet Suriye rejimi, 13 yıl önce muhalefete barışçıl bir şekilde yanıt vermiş olsaydı, 2011'den itibaren ülkenin yaşadığı yıkımdan kaçınılabilirdi.
Bugün milyonlarca insan, ülke içinde ve dışında mülteci olarak yerinden edilmiş durumda. Yabancı güçler, Körfez'den ve diğer bölgelerden müdahalelerde bulunarak kendi çıkarlarını önceliklendirdi.
Suriye toprakları yıllardır bölünmüş durumda
Toprakların %63'ü Esad rejimi, %26'sı ABD tarafından desteklenen Kürt ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve %11'i Türkiye tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu tarafından kontrol ediliyordu. Bu bölünmenin bir sonucu olarak, milyonlarca Suriyeli öldürüldü ya da yaralandı.
Rejime hizmet eden Arap askerlerin, zulümden kurtulmak adına zalimi terk ettiği ve intikam korkusuyla üniformalarını çıkardıkları bildiriliyor. Bu askerlerin komutanları ise bu zulümlerdeki rolleri nedeniyle hesap vermek zorunda kalacaklar.
Muhalefet liderleri, Suriye'nin devlet kurumlarının geçiş sürecinde eski Başbakan Muhammed Gazi El-Celali'nin gözetiminde çalışmaya devam edeceğini ve bu kurumlara dokunulmayacağını açıkladı. Kutlamalar sırasında havaya ateş açılması bile yasaklandı.
Bunun nedeni, Suriye'nin mermi israfını göze alamayacak durumda olması ve kaynakların yenilenme sürecine ayrılması gerektiği düşüncesidir.
Ekonomik durum ise oldukça kötü.
Dünya Bankası verilerine göre, Suriye’nin 2010’da 59,1 milyar dolar olan GSYİH’si, geçtiğimiz yıl 9 milyar doların altına düştü. 2010’da dünyada 67. sırada olan ekonomi, bugün 153. sıraya geriledi. Yoksulluk ve işsizlik oranları yüksek, sağlık ve eğitim sektörleri büyük ölçüde geriledi. Suriye poundunun değer kaybetmesi ithalatı pahalılaştırdı, mal ve hizmet kıtlığı derinleşti. Turizm gelirleri ise güvensizlik nedeniyle neredeyse tamamen durdu.
Enflasyon yerel satın alma gücünü aşındırırken, genç işsizliği endişe verici boyutlara ulaştı: Erkeklerde %29,8, kadınlarda ise %52,6 olarak kaydedildi. Tüm bu koşullar, yeni yönetimin halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamakta büyük zorluklarla karşılaşacağını gösteriyor.
Muhalif gruplar arasındaki bölünmeler ve SDG ile olan açık çatışmalar da bu süreci daha karmaşık hale getirecektir. ABD ve İsrail'in, bu bölünmeleri yeni yönetimi zayıflatmak için kullanma olasılığı, ülkedeki geleceğe dair belirsizlikleri artırıyor. Körfez ülkeleri ise Suriye'deki bu devrimin, kendi rejimlerine yönelik bir tehdit oluşturmasından korkuyor. Bu nedenle, yeni Suriye yönetiminin imajını çarpıtmaya yönelik çabalar beklenebilir.
İran, Hizbullah ve Rusya gibi aktörlerin Suriye’deki yeni rejime vereceği tepki de önemli bir belirsizlik kaynağıdır. Moskova ve Tahran, Akdeniz’deki stratejik varlıklarını kaybetmek istemeyecektir. Beş farklı ülkeyle sınır komşusu olan Suriye, bu aktörler için bölgesel denge açısından kilit bir noktadadır.
ABD ve İsrail, Suriye’nin güçlü ve istikrarlı bir Arap devleti olarak yeniden yükselmesini istemeyecek, yeni rejimin dikkati dağıtılmaya çalışılacaktır. Esad’ın devrilmesi önemli bir adım olsa da Suriye’de gerçek istikrarın sağlanması, bu gelişmelerden çok daha fazlasını gerektirecektir.
Kaynak: Middle East Monitor
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.