TANPINAR’IN İZİNDE BURSA’DA ZAMAN

System.Web.UI.WebControls.Label / TANPINAR’IN İZİNDE BURSA’DA ZAMAN / TANPINAR’IN İZİNDE BURSA’DA ZAMAN / hamaset.com.tr

20 Mayıs 2024 Pazartesi

187 Görüntüleme

KÜLTÜR
İrfan Süha | Türkiye

Tanpınar’ın övgüyle bahsettiği “kuruluş çağının havası” gide gide sürülüp süpürülmüş, birkaç türbenin ve caminin bahçesine sıkıştırılmış. Birkaç basamak inince Yeşil’den, köşeyi sapıp, türbeyi-camiyi “kendi zamanına” terk edip arkanızda bırakınca, kendinizi herhangi bir kentin caddesinde buluveriyorsunuz.

TANPINAR’IN İZİNDE BURSA’DA ZAMAN / hamaset.com.tr

Bursa’dayım. Koltuğumun altında Beş Şehir. Yol boyu kaç kez dinledim Bursa’da Zaman şiirini, bilmiyorum; fonda Azerice bir türkü: ayrılık, ayrılık, aman ayrılık…

 

"Bursa’da bir eski cami avlusu,

Küçük şadırvanda şakırdayan su;

Orhan zamanından kalma bir duvar...

Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

Eliyor dört yana sakin bir günü.

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü

İçinde gülüyor bana derinden.

Yüzlerce çeşmenin serinliğinden

Ovanın yeşili göğün mavisi

Ve mimarîlerin en ilâhisi."

 

“Tanpınarlaşıyorum” Bursa’da. Batılılaşmanın/Modernitenin pek de el değemediği türbeleri ve camileri dolaşırken ben de hissediyorum hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan o derin hüznü. Yıldırım Beyazıt’ta, Muradiye’de, Emir Sultan’da, Yeşil Türbe ve Yeşil Cami’de, Koza Han’da, Ulu Cami’de…

Bursa bir bellek çünkü: Osmanlı’nın “çocukluk hatıralarının” izini taşıyor sessiz ve serin taşlarında çeşmelerinin, türbelerinin, camilerinin… Evet, Tanpınar haklı: “Cetlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder.”

“Tanpınar’ın izinde” Bursa sokaklarında-caddelerinde yürürken yasını tutuyor insan, ister istemez yitirilen koca bir İmparatorluğun, koca bir geçmişin, koca bir medeniyetin. Ve değiştirme gereği duyuyor O’nun Beş Şehir’de geçen o iman dolu sözlerini: İnşa etmiyor, inkâr ediyoruz. Maddeye kastettiğimiz bir ruhsuzluk ve inançsızlık var. Beton, elimizde canlanıyor, bir ruhsuzluk parçası kesiliyor.

Ovanın kalbine saplanmış yüksek gökdelenler, çirkin apartmanlar, beton bloklar, caddelerdeki tabela kalabalığı, hepsi Bursa’da inkâr eder: buranın bir Türk ve Müslüman şehri olduğunu. Bir zamanlar bir medeniyetin filizlenip yeşerdiği bir kent olduğunu… Yazık!

Tanpınar’ın övgüyle bahsettiği “kuruluş çağının havası” gide gide sürülüp süpürülmüş, birkaç türbenin ve caminin bahçesine sıkıştırılmış. Birkaç basamak inince Yeşil’den, köşeyi sapıp, türbeyi-camiyi “kendi zamanına” terk edip arkanızda bırakınca, kendinizi herhangi bir kentin caddesinde buluveriyorsunuz. Ne büyüsü kalır Bursa’nın sonrasında? Hiç! Hani ovanın yeşili, göğün mavisi? O meşhur doğu seyahatinde gördüğü hemen her şeyden tiksinti ve küçümsemeyle bahseden “Andre Gideleştiğimi” fark ediyorum ürpererek. Gördüklerim bana hayranlıktan çok öfke ve acı veriyor çünkü.

Ama ne yapayım? Gide’i bile seyahati boyunca yumuşatıp kendine hayran bırakan ne kalmış Yeşil Türbe’den başka? Tanpınar’ın şairane benzetmesiyle “zümrütten yontulmuş büyük kadeh” (Bursa Ovası’ndan söz ediyor) kırılmış, parçalanmış. Modernite zapt etmiş her yeri.

Bu günahın sahibi yalnız, “elmayı ısır” diyen Havva’nın mı? Âdem de en az Havva kadar günahkâr. Batılılaşıp ölümsüzlüğe erişmek isteyen elitlerimiz modernleşmeyi geçmişe ait olan her şeyi “yıkmak, inkâr etmek, unutmak” olarak anladılar, evet. Ya geleneği muhafaza ve ihya etmek yerine, Batı’nın apartman çirkinliğini kentlerimizin bağrına taşıyıp getiren sözüm ona bizim insanımız?

Zamanını yitiren yalnız Bursa mı?

Tanpınar’ın “Beş Şehri” çoktan düştü içeriye sızan bir hediye at ile. Hiç kimse itiraz etmedi. Hepimizi aldattı, bizi daha modern kılacağını sandığımız bu parlak tahta at. Ankara, Erzurum, Konya, İstanbul… Ve bütün Türkiye. Ruhunu kaybetti.

Yine de sevdim Bursa’yı. Ya da bana görkemli ama görkemli olduğu kadar sıcak, ruhani ve sade bir medeniyetin varisi olduğumu hatırlatan Bursa’nın “tarih ve mazi” kokan bahçelerini. Ölmek istesem burada ölmek isterim. Doğmak istesem tekrar, burada doğmak…

 
*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.
 


DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.