Türkiye’nin Afrika’daki tarihsel gelişiminin Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı fethinden sonra başladığı kabul edilmektedir. 1516’da Suriye ve Mısır Seferi’ne çıkan Yavuz Sultan Selim, Memluk Devleti’ne karşı kazandığı zaferin ardından Afrika’ya ilk adımı atmıştır. 16. Yüzyılın ortası itibariyle Akdeniz’in kontrolü Osmanlı’ya geçmiş; Kuzey Afrika’nın tamamı Osmanlı Devleti’nin himayesi altına girmiştir. Afrika’daki çeşitli Müslüman kabileler ile bağlantılar kurarak bölgede hakimiyetini güçlendiren Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’dan Afrika Boynuzu bölgelerine kadar büyük bir kısmı kontrolü altında tutmaktaydı.
18. Yüzyıl itibariyle Portekizli denizciler başta olmak üzere Afrika’da kolonyalizmin başlaması Avrupa’yı yavaş yavaş bölgeye doğru çekmekteydi. Afrika sömürü tarihinin mihenk taşı olarak bilinen Sao Tome Adası, Portekizli denizcilerin önemli bir limanı haline gelmekteydi. Bölgedeki sömürü faaliyetlerini artıran Portekiz’in ardından diğer Avrupa Devletleri de seyyahlar, kaşifler ve araştırmacılar öncülüğünde Afrika’da inceleme yapmaya başladı. Afrika’ya keşif ve araştırma görevine giden bu personellerin finansörlüğü de bağlı bulunduğu ülkeler tarafından yapılmaktaydı. Her kaşif, sömürü için uygun bulduğu bölgenin kolonyalizmi için finanse edildiği ülkeye bildiri göndermekte ve o kaşif öncülüğünde bölgenin sömürge altyapısı oluşturulmaktaydı.
BARIŞÇIL PARÇALANMAYA DOĞRU
18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kurulan çeşitli coğrafya cemiyetleri, başta Nil Nehri olmak üzere, Nijer, Senegal, Kongo gibi nehirlerin kaynaklarını ve akış sistemlerini bulmaya çalışıyordu. (Orakçı, 2018) Avrupa devletleri tarafından finanse edilip saha çalışmalarına yönlendirilen bu cemiyetler bölgelerin coğrafi, iklimsel ve topografik yapısını incelediği gibi aynı zamanda da sosyolojik, siyasi ve ekonomik yapılarını da analiz ediyorlardı.
Afrika’daki ilk koloniyi kuran ve geliştiren Portekiz’di. Kongo Havzası ve Gine Körfezi çevresinde kendi sömürü sistemini kuran Portekiz, bölgeye yerleşen diğer Avrupalı kaşiflerden rahatsızlığı çok defa dile getirmekteydi. Bu durumu ortadan kaldırıp sömürü bölgelerini parselleyerek paylaşma fikrini Almanya’ya ileten Portekiz, Afrika sömürge politikalarının hukuki formatını oluşturmak istemekteydi. Bu sayede Hollanda kolonyalizminin olduğu bölgeye İngiliz kaşifler gelip araştırma yapmayacak ya da Portekiz kolonyalizminin olduğu bölgede Belçikalı kaşifler faaliyet yürütmeyeceklerdi. Bu ortak amaçlar doğrultusunda Avrupalı devletler, Almanya’nın başkentinde bir araya gelerek Afrika’yı bölecek temel konferansı düzenleme kararı aldılar. Afrika kıtasının en amiyane tabirle “barışçıl” yollardan parçalanması, Avrupalı Devletler tarafından onaylandı.
1885 BERLİN KONFERANSI'NDA OSMANLI DEVLETİ
15 Kasım 1884’ten 26 Şubat 1885’e kadar süren ve Almanya, Avusturya-Macaristan, Belçika, Danimarka, İspanya, ABD, İngiltere, Hollanda, Lüksemburg, Portekiz, Rusya, İsveç, Norveç ve Osmanlı Devleti’nin iştirak ettiği konferansın sonunda, yeni bir Afrika haritası ortaya çıkmıştır. (Çaycı, 1995) Batı Afrika ile alakalı konuların görüşüleceği toplantıya Osmanlı Devleti’ni davet etmeyen Almanya’nın Afrika ile hiçbir alakası olmamasına rağmen Rusya, Norveç, Avusturya-Macaristan gibi devletleri davet etmesi, Osmanlı Devleti hükümdarı II. Abdülhamid tarafından hoş karşılanmamıştır. Bundan dolayı Almanya ve Fransa’ya nota veren Osmanlı Devleti, İtalya ile bir dizi görüşmeler üzere konferansa davet edilmiş; konferansta tek Müslüman devlet olarak yer bulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin konferanstaki varlık amacı, Afrika’daki Müslümanların hak ve taleplerini korumaya yöneliktir. Osmanlı Devleti’nin, herhangi bir sömürü düşüncesine sahip olmadığı, tamamen Müslüman toplumları muhafaza altına alma amacında olduğu, Avrupalı Devletlerin sömürü ve talanına karşı Müslüman cemiyet ve grupları organize edip bağımsızlık mücadelesi verdiği düşüncesi bazı tarihçiler tarafından reddedilse de, Osmanlı Devleti’nin temel prensipleri bu yöndedir.
Mustafa Minawi 2016’da kaleme aldığı “The Ottoman Scramble for Africa” isimli kitabında, Osmanlı Devleti’nin Berlin Konferansı’nda yer almasının Afrika’ya dair sömürü politikalarını planlaması ile alakalı olduğunu belirtmekteydi. Osmanlı Devleti’nin Berlin Konferansı sonrası planları başarılı olsaydı, Afrika’daki asıl sömürü gücü Osmanlı olacaktı savı da tarihsel düşünce anlayışı ile yakından uzaktan alakalı değildir. Keza tarih, futbol maçı yorumlanır gibi yorumlanmamalıdır.
KAYNAKÇA
Çaycı, A. (1995). Büyük Sahra'da Türk - Fransız Rekabeti (1858 - 1911). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Kavas, A. (2011). Osmanlı Afrika İlişkileri. İstanbul: Kitabevi.
Orakçı, S. (2018). Türkiye Afrika İlişkileri. İstanbul: İNSAMER.