Yazar: Philip Ilkington
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Suriye'de Beşar Esad rejiminin bu ayın başlarında düşmesinin ardından Batı dış politika çevrelerinde kısa süreli bir heyecan yaşandı. Şimdi, yeni savaş hatları çizilirken ve Türkiye bölgedeki etkisini yeniden artırırken, bu tür umutlar hızla azalıyor.
Bu hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'deki Kürt milislerin Suriye silahlarını bırakmadığı takdirde “gömüleceklerini” söyledi.
Yeni pozisyon Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) çatısı altındaki Suriye hükümetinin Kürt sorununa ilişkin belirsizliğini koruyor. Ancak Türklerin grup üzerindeki muazzam bir güce sahip olduğu giderek daha belirgin hale geliyor.
Erdoğan'ın açıklamasından kısa bir süre sonra oğlu, 1 Ocak'ta İstanbul'da bir miting düzenleyeceğini duyurdu ve ekledi: “Dün Ayasofya, bugün Emevî Camii, yarın El Aksa.”
Emevi Camii ve Şam
Dolayısıyla buradan Türklerin kendilerini Suriye'deki yeni büyük güç olarak gördükleri sonucunu çıkarabiliriz. Mescid-i Aksa, Kudüs'te yer almaktadır. Bu nedenle, İsrail'de Türkiye'nin bölgesel gücündeki bu yeniden canlanmaya dair kaşlar kalktı.
Hafta başında Erdoğan'ın koalisyon ortağı milliyetçi lider Devlet Bahçeli de benzer görüşler dile getirdi. Bir konuşmasında, “Şam'ın fethinin Kudüs'ün fethi anlamına geldiğini ve İsrail'in Tel Aviv ve Kudüs'te Osmanlı tokadını unutmaması gerektiğini” ifade etti.
Kasım ayı ortasında Türk hükümeti, Esad rejiminin çöküşü ışığında çok farklı görünen bir eylemle İsrail ile tüm bağlarını kesti. Öyle görünüyor ki Türk liderler, Suriye operasyonuna hazırlanırken aynı zamanda İsrail ile diplomatik ilişkilerini de koparıyordu.
Bazıları bu tür açıklamaların, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Suriye'de yeniden büyük bir nüfuza sahip olmanın Türkiye'de yarattığı heyecanı yansıttığını iddia ediyor.
Ancak Washington'daki politika yapıcılar, gelişmeleri yakından takip ediyor.
Seçilmiş Başkan Donald Trump, Noel öncesinde Erdoğan'ı Esad'ın düşüşünü tasarlamakla eleştirdi ve Türkiye'nin büyük bir bölgesel güç haline gelebileceğini iddia etti: “Finalde kimin hüküm süreceğini kimse bilmiyor. Ben bunun Türkiye olacağına inanıyorum.”
İsrail, şimdi Orta Doğu'daki yeni durumu anlamlandırmaya çalışıyor. Bazı İsrailli yorumcular, Türkiye'nin İran'la bir ittifak bile kurabileceği spekülasyonunda bulunuyor. Ayrıca ABD'yi, Kürtleri ne pahasına olursa olsun korumaya çağırıyorlar.
Buna Kuzey Suriye'deki Kürtlerin kontrolündeki bölgede uçuşa yasak bölge ilan etmek de dahil. Bu eylem, ABD'yi hava kuvvetleri Amerikan yapımı uçaklarla donatılmış bir NATO müttefiki olan Türkiye ile potansiyel bir çatışma içine sokacaktır.
Batılı dış politika uzmanları, Türkiye'nin bölgesel gücünün yeniden ortaya çıkışı karşısında adeta hazırlıksız yakalandılar.
Esad hükümetinin çöküşüne kadar, çoğu yorumcu Erdoğan'ı büyük laflar eden ama nihayetinde dengeleyici bir güç olarak hareket eden ve uygun olan herkesle çalışan temkinli bir oyuncu olarak görüyordu.
HTŞ, Suriye'de ilerlemeye başladığında Batılı analistler Suriye İç Savaşı'ndaki eski pozisyonlarına geri döndüler ve Esad'ı Rusya'nın müttefiki ve dolayısıyla düşmanı olarak gördüler. Şimdi aynı analistler, yeniden dirilme potansiyeli olan Türkiye'yi de hesaba katmak zorunda kalıyorlar ve bundan ne anlam çıkaracaklarını bilemiyorlar.
Batı'nın jeopolitik çatışmalara bakış çerçevesi giderek daha fazla kırılmış ve modası geçmiş görünüyor.
Amerika'nın hegemonik gücü dünya genelinde azalırken, Birinci Dünya Savaşı öncesinde var olan uygarlık jeopolitiğine geri dönüldüğü görülüyor. Yüz yıl önce büyük oyuncuları yönlendiren dürtüler hiçbir zaman gerçekten ortadan kalkmadı.
Türkiye gibi ülkeler, bölgesel nüfuzlarının dağılmasını olumsuz bir şekilde görmeye devam ettiler. Belki de yakında, dünya önceki bin yıl boyunca hüküm süren kaba coğrafyalara geri dönerken, 20. yüzyılı olağandışı bir ara dönem olarak görmeye başlayacağız.
Kaynak :UnHerd
Philip Pilkington; makroekonomist ve yatırım uzmanıdır ve The Reformation in Economics kitabının yazarıdır
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.