Yazar: Michael Walsh
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Önümüzdeki üç ay boyunca İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun önünde Suriye'de kırılma noktasına gelmeyi deneyebileceği bir politika penceresi olacak.
Netanyahu'nun kendisine sorması gereken kilit soru, hükümetinin mevcut durumla yetinip yetinmeyeceği ya da Türk yayılmacılığına karşı daha sonra değil de şimdi geri adım atmanın risk almaya değip değmeyeceğidir.
Analitik bir bakış açısıyla, Irak ve Suriye'de sahada faaliyet gösteren çeşitli yabancı aktörleri çevreleyen pek çok belirsizlik var. Buna, Beşar Esad'ın devrilmesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yakın çevresinde nasıl bir rol oynamak isteyebileceği sorusu da dahil. Bu, sorulması gereken önemli bir sorudur.
Nagel Komisyonu kısa bir süre önce İsrail ve Türkiye arasında doğrudan çatışma riskinin gerçek olduğunu değerlendirdi. Bu durum, bazı önde gelen İsraillilerin kendi hükümetlerine Türkiye ile bir savaşa hazırlanmaları çağrısında bulunmalarına yol açtı.
Rojava olarak da bilinen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nde Esad'ın düşüşü, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a Rojava'daki Amerikan destekli Kürt güçlerine karşı savaşmak için benzer bir politika penceresi açtı. Esad'ın düşüşünden bu yana bu Kürt savaşçılar, Türk Silahlı Kuvvetleri ve vekil milislerin hedefli saldırılarına maruz kaldılar.
Şimdi ise Türkiye, geri adım atmamaları ve Suriye'nin geleceğine ilişkin Ankara'nın şartlarını kabul etmemeleri halinde ABD'nin bu müttefiklerine karşı geniş çaplı bir askeri operasyon tehdidinde bulunuyor.
Türkiye'nin genişlemesinin şu anki haliyle NATO ittifakı için varoluşsal bir tehdit oluşturduğunu söylemek abartı olmaz. Son birkaç yıldır Türkiye ve ABD birçok kez Suriye'de doğrudan çatışmaya tehlikeli bir şekilde yaklaştı.
Biden yönetimi altında ABD ordusu, NATO müttefikine ait silahlı bir insansız hava aracını Amerikan askeri güçlerinin 500 metre yakınından uçarken düşürmek gibi olağanüstü bir önlem aldı. Bu olay, "Amerika'nın Türkiye'ye karşı ilk askeri güç kullanımı" olarak kayıtlara geçti.
Bu saldırının ardından Washington merkezli en az bir düşünce kuruluşu, Beyaz Saray'ın Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması için bastırmasının zamanının gelip gelmediği konusunda ciddi bir tartışma başlattı.
Bu gerçekleşmemiş olsa da Türkiye'nin yayılmacılığına karşı duruş geçtiğimiz yıl ana akım Amerikan dış politika çevrelerinde çöktü.
İsrail'in Netanyahu yönetimi bu nedenle şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya. Şam'daki yeni İslamcı rejim, İsrail ile barış istediğini söylüyor. Ancak bu barışın İsrail'in ulusal güvenliği ve dış politika çıkarları açısından ağır bir bedeli olacaktır.
Sadece Suriye'deki Batı yanlısı grupların direnişinin çökmesi değil, aynı zamanda İsrail'in kuzey sınırı boyunca bir Yeni Osmanlı etki alanının kurulması riskini de beraberinde getirecektir. ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri ve Trump yönetimi de zor seçimler yapmak zorunda kalacaktır.
ABD'nin geniş çaplı desteği olmadan ABD'nin müttefiki Kürt güçlerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye'nin müttefiki Suriyeli milisler tarafından yapılacak geniş çaplı bir saldırıdan sağ çıkabileceği şüphelidir.
Bu arada Trump yönetimi, Irak ve Suriye'de Amerikan askeri güçlerini ve müttefiklerini hedef alan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Teşkilatı (Türk İstihbaratı) emsalleriyle nasıl başa çıkacağını düşünmek zorunda kalacaktır.
Suriye Demokratik Güçleri, Trump yönetiminin bu emsallere "Amerikan Ordusunu Yeniden Büyük Yapmak" merceğinden bakacağını umacaktır. Eğer öyleyse, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Amerikan askerlerine etkili bir şekilde silah doğrultmasının ardından Trump yönetiminin silahlı Türk yayılmacılığını nasıl kabul edebileceğini hayal etmek zor.
Suriye Demokratik Güçleri için sorun, Trump yönetiminin Suriye'ye yönelik tutarlı bir yaklaşım geliştirmesinin birkaç ay alabilecek olmasıdır. Bu süre zarfında Türk Silahlı Kuvvetleri Rojava'ya geniş çaplı bir saldırı başlatarak onları zorlamaya çalışabilir.
Bu da Demokratik Suriye Güçleri'ne İsraillilere başvurmaktan başka bir seçenek bırakmıyor. Şimdi asıl soru Netanyahu yönetiminin buna nasıl karşılık vereceği.
Seçeneklerden biri, Suriye Demokratik Güçleri'ne Rojavalıların topraklarını Akdeniz'e kadar genişletebilmeleri için yeterli siyasi, askeri ve istihbarat desteği sağlamak olabilir. Bu hamle Suriye Demokratik Güçleri tarafından memnuniyetle karşılanacaktır, zira bağımsız bir Kürdistan devleti muhtemelen denizlere erişim garantisi olmadan ayakta kalamaz.
Komşularından hiçbiri uygun koşullarda böyle bir erişim sağlamaya istekli görünmüyor. Bu hamle aynı zamanda İsrail'e Türkiye ile Şam'daki yeni rejim arasında ağır bir şekilde askerileştirilmiş bir dışlama bölgesi sağlayacaktır.
Bu da İsrail'e Suriye'nin geleceğini şekillendirmek için çok daha fazla koz verecektir. Sorun şu ki, bu durum bir yandan İsrail Savunma Kuvvetleri ve Mossad ile diğer yandan Türk Silahlı Kuvvetleri ve "Örgüt" arasında doğrudan bir çatışma riskini doğuracaktır.
Bu da bugünkü haliyle NATO için varoluşsal bir tehdit oluşturacaktır.
Aşağıdaki senaryoları göz önünde bulundurun. İlkinde İsrail, Türk Silahlı Kuvvetlerine doğrudan bir saldırı düzenliyor. Bu durumda Türkiye, NATO Madde 5 hükümlerinin diğer NATO üyesi devletlerin meşru müdafaaya geçmelerini gerektirdiğini iddia edecektir.
İkincisinde, Türkiye İsrail Savunma Kuvvetleri'ne doğrudan bir saldırı başlatır. Bu durumda, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'yi NATO'dan çıkarması gerektiğini savunur.
Bu senaryolar Türkiye için üç sorun teşkil ediyor. Birincisi, NATO üye ülkelerinin çoğu büyük ihtimalle NATO üyesi olmayan bir Müttefike karşı askeri bir saldırıya katılmak istemeyecektir. Tek istisna, kışkırtılmamış bir saldırı gibi olağanüstü bir durum olacaktır. Bu koşullar muhtemelen ilk senaryoda karşılanmayacaktır.
İkincisi, diğer askeri ittifakın üye ülkeleri arasında Türkiye'nin NATO'dan önleyici olarak uzaklaştırılmasına güçlü bir destek olurdu. Bu, ilk senaryoda Türkiye'nin kendini savunması gerekip gerekmediğine dair rahatsız edici soruyu cevaplamak zorunda kalmaktan kaçınırdı.
Üçüncüsü, ikinci senaryoda İsrail'in kendini savunması için Washington'da güçlü bir destek olacaktır. Savunma Bakanlığı ve istihbarat topluluğu Türk mevkidaşlarıyla doğrudan çatışmaya girmek istemeyecek olsa da doğrudan bir saldırı durumunda İsrail'in ciddi sonuçlar doğurma çabalarını desteklemeye açık olacaklardır.
Bu nedenlerle Başkan Erdoğan, ülkesi için NATO dışı bir gelecek peşinde değilse, İsrail ile artan gerginliği mümkün olan en kısa sürede azaltmaya çalışmalıdır.
Kaynak: Asia Times
Michel Walsh, Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de misafir araştırmacıdır.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.