VON DER LEYEN'İN ÇİN POLİTİKASI AB'Yİ NASIL TUZAĞA DÜŞÜRÜYOR?

System.Web.UI.WebControls.Label / VON DER LEYEN'İN ÇİN POLİTİKASI AB'Yİ NASIL TUZAĞA DÜŞÜRÜYOR? / VON DER LEYEN'İN ÇİN POLİTİKASI AB'Yİ NASIL TUZAĞA DÜŞÜRÜYOR? / hamaset.com.tr

24 Ocak 2025 Cuma

144 Görüntüleme

MERCEK
Çeviren:Haber Merkezi |

Avrupa Komisyonu şahin Çin politikasını sürdürüyor ancak Biden döneminden çıkıp 'Önce Avrupa' duruşuna geçmesi gerekiyor.

VON DER LEYEN

Yazar: Sebastian Contin Trillo-Figueroa

Çeviri: M. Hulusi cengiz


Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü, Avrupa'nın stratejik felcini olağanüstü bir şekilde ortaya çıkardı. Acil durum planları, pozisyon belgeleri ve ikinci bir Trump başkanlığı için kapalı kapılar ardında yapılan oturumlarla dolu övündükleri öngörülerine rağmen AB liderleri, dört yıl önce oldukları yerde buldular kendilerini: hazırlıksız ve nakavt olmuş bir halde.

Trump'ın zaferinin üzerinden iki aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Brüksel'in tepkisi boş güvencelerle sınırlı kaldı. Trump'ın, bir üye devletin toprak bütünlüğünü tehdit eden Grönland'a yönelik ciddi iddiaları da dahil olmak üzere önerilerini varsayımsal olarak reddetti sadece. AB anlamlı adımlar atmak yerine diplomatik el ovuşturmalara ve transatlantik birliğe ilişkin basmakalıp sözlere başvurdu.

Bu arada Avrupa'nın sağcı liderleri Oval Ofis'e bayraklarını diktiler. İtalya'nın Giorgia Meloni'si ve Macaristan'ın Viktor Orban'ı altın biletlerini çoktan garantilerken, Almanya ve Fransa gibi AB'nin geleneksel güç simsarları kenarda kalmaya devam etti. Brüksel'in aşağılanması, açılış davetiyeleri dağıtıldığında tamamlandı. AB'nin kurumsal liderliği, B listesine bile giremedi.

Avrupa birliğinin bu şekilde parçalanması daha kötü bir zamanda gerçekleşemezdi.

Avrupa, Çin'in ekonomik çıkarları ile Amerika'nın güvenlik bağları arasında hassas bir dengeleme hareketiyle karşı karşıya. Bazı devletler, gümrük vergilerinden korunmak için Trump'a daha yakın konumlanırken, diğerleri Çin pazarlarına bağlı kalmaya devam ediyor ve endüstrileri Pekin ekonomisiyle derinden iç içe geçmiş durumda.

Bu senaryoda Ursula von der Leyen'in Avrupa Komisyonu, artan yansımaların farkında olmadan Çin'e karşı şahin tutumunu inatla sürdürüyor. Tüm bunlar olurken Washington ve Pekin, kendi yumuşamalarına doğru ilerliyor olabilir. Her daim anlaşma yanlısı olan Trump, Çinli Xi Jinping ile erken bir uzlaşmaya varabilir. Bu durumda Avrupa ne Amerika'nın ne de Çin'in arzu ettiği bir çatışmada yalnız bırakılabilir.

Brüksel, çıkarlarını koruyacak ne araçlara ne de birliğe sahip olmadığı için çarpışan iki dev arasında sıkışıp kalarak kendini jeopolitik bir çıkmaza soktu. Diplomatik kendi kendini sabote etme konusunda bir vaka çalışması haline gelebilecek bu durumda, AB liderliği yanlış yolda ilerlemeye devam ediyor.

 

Avrupa sanayisi giderek daha fazla Çin sermaye mallarına bağımlı hale geliyor.

Eurostat'a göre, “Çin'den en çok ithal edilen ürünler söz konusu olduğunda, 2022‘de 63,1 milyar Avro'dan (65,6 milyar ABD doları) 2023’te 56,3 milyar Avro'ya düşmesine rağmen, telekomünikasyon ekipmanları ilk sırada yer aldı. Elektrikli makine ve cihazlar (36,5 milyar Avro) ve otomatik veri işleme makineleri (36 milyar Avro), sırasıyla en çok ithal edilen ikinci ve üçüncü ürünler olmuştur.”

Otomobiller ve diğer tüketim malları, AB'nin Çin'den yaptığı ithalatın küçük bir bölümünü oluşturuyor. Otomotiv sektörüne gösterilen siyasi ilgi, bu sektörün ekonomik ağırlığıyla ters orantılı. Çelişkili bir şekilde, Amerika'nın Çin telekom altyapısını dışlamak için Avrupa hükümetleri nezdinde yıllarca yürüttüğü lobi faaliyetlerinin ardından, bu sektör Avrupa'nın Çin'den yaptığı en büyük ithalat haline gelmiştir.

Avrupa-Çin ticareti 2024 yılında mütevazı bir artış gösterdi. Çin devletine ait Global Times internet sitesinin 13 Ocak tarihli haberine göre, “Çin'in AB'ye ihracatı, Avrupa'nın Çin mallarına yönelik güçlü talebini yansıtarak, bir önceki yıla göre yüzde 4,3 artışla 3.675,1 milyar yuan olarak gerçekleşti. AB'den yapılan ithalat ise bir önceki yıla göre yüzde 3,3'lük bir düşüşle 1.916,4 milyar yuana ulaştı.”

Avrupa endüstrisi halihazırda Çin'in tedarik zincirlerine tamamen entegre olmuş durumda. Avrupa Komisyonu'nun “riskten arındırma”dan bahsetmesi, ekonomik gerçekliği yalanlıyor. Avrupa'yı Çin'den ayırmak, yapışık ikizleri et satırıyla ayırmak gibi bir şey olacaktır.

Von der Leyen, sadece %54'lük bir destekle konumunu sağlamlaştırmasına rağmen Çin'i Avrupa'nın stratejik düşmanı olarak gösteriyor. Washington'un duruşunu yansıtırken, Avrupalı işletmelerin karşı karşıya olduğu ekonomik gerçekleri göz ardı ediyor ve kıtanın jeopolitik çıkarlarını baltalıyor.

Bu çıkmaz, teslimiyetin strateji ile karıştırılmasının bir sonucudur.

Joe Biden yönetimindeki Brüksel, Amerika'nın en uyumlu müttefiki rolü için hevesle seçmelere katıldı. Pekin'e yönelik sert söylemleri papağan gibi tekrarlarken, gerçek bir stratejik özerklik inşa etmeyi ihmal etti.

Asıl sorun, sadece Biden'ı takip etmek değil; onun politikalarının görev süresinin ötesinde de devam etmesi gerektiği yanılgısıdır. MAGA 2.0 altında Avrupa, geri tepmesi kaçınılmaz olan bir plana tutunuyor. 47. Başkan'ın Avrupa'ya zeytin dalı uzattığı söylenemez ama liderler, bunun aksini iddia etmeye devam ediyor.

Çin: Kısmen Kötü Huylu, Güvenlik Tehdidi, Sistemik Tehdit Çin ve Avrupa'nın kurumsal liderliğinin bir kez bile bir araya gelemediği 2024 yılında, ABD-AB'nin Pekin ile gerilimi tırmandırma operasyonu titizlikle hazırlanmış bir koreografi gibi görünüyordu.

Bu hırçın tutum, Ekim ayında Avrupa Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas'ın yeni bir kategori icat ederek Çin'i “kısmen kötü huylu” olarak etiketlemesiyle AB diplomasisini kendine zarar veren yeni zirvelere taşımasıyla mükemmel ifadesini buldu.

Bu bir dil sürçmesi değil hem kışkırtıcı hem de anlamsız olmayı başaran, özenle hazırlanmış yazılı bir yanıttı. Aynı açıklama Washington'u AB'nin “en önemli ortağı ve müttefiki” olarak ilan ederken Trump 2.0'ın yaklaşan gölgesini görmezden geldi.

AB ve ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşları üçlü çerçeveye -ortak, rakip, sistemik rakip- bir “dördüncü kategori” eklenmesini önererek, Pekin'in ölümcül silahlar vermeyi reddetmesine rağmen Ukrayna'da Rusya'ya verdiği iddia edilen “destek” nedeniyle Çin'i bir “güvenlik tehdidi” olarak etiketledi. Bu hamle, ABD'nin taleplerini Avrupa'nın çıkarlarına önceleyerek karmaşık jeopolitiği basit ikiliklere indirgedi ve Çin'i uygun kanıtlar olmadan kötü gösterdi.

Eylül ayında bir Çin şahini, von der Leyen'in Çin'i “daha yakın transatlantik iş birliği” gerektiren “sistemik bir tehdit” olarak gördüğünü iddia etmek için yanlış alıntı yaptı. Gerçekler önemli değildi - ana akım anlatıya uyuyordu.

Önde gelen liderlerin ve etkili danışmanların bu söylemi, angajman ya da çözüm için uygun yollar sunmadan gerilimi arttıran sert bir duruşa işaret ediyor. Bu, gerçek bir askeri ve siyasi süper güce yakışan bir duruş- ki mevcut liderliği altında Avrupa, olmaktan ya da bunu başarmaktan çok uzak.

 

 

Gerçekte neyin tehlikede olduğu konusunda açık olalım.

Avrupa'nın Çin ile olan meşru şikâyetleri- büyük ticaret dengesizliği, pazara erişim kısıtlamaları, aşırı bağımlılıklar, Çin devlet teşebbüsleri ile asimetrik rekabet - bir çığ gibi büyüyen ideolojik duruşun altına gömülmüş durumda. Brüksel, bu somut meseleleri pragmatik müzakereler yoluyla ele almak yerine düşmanlığı tercih ederek on yıllar süren köprüleri ateşe verdi.

Washington'un çatışmacı yaklaşımına ayak uyduran blok, jeopolitiğin temel bir kuralını unuttu: İki fil çarpıştığında çimenler acı çeker. Ve bu durumda Avrupa, çimen olmaya hevesle gönüllü oldu.

Bugün AB'nin “terk edilmiş Çin gündemi” ile “Trump faktörü” çarpışıyor ve göze batan bir taktiksel yanlış adım ortaya çıkıyor. Trump'ın ilk dönemi bunu açıkça ortaya koydu: AB'yi bir müttefik değil, ekonomik bir rakip olarak görüyor. “AB muhtemelen Çin kadar kötü, sadece daha küçük. Bize yaptıkları korkunç” demişti Trump 2018'de.

Yemin töreninin ardından bu hafta da aynı ifadeyi tekrarladı: “Avrupa Birliği ile 350 milyar dolar açığımız var. Bize çok kötü davranıyorlar, bu yüzden gümrük vergilerine maruz kalacaklar.”

Brüksel de sanki bu gerçek görmezden gelinebilirmiş gibi kararlı bir tutum sergiledi. Ne yazık ki, kendi kendini “Jeopolitik Komisyon” ilan eden Avrupa'nın solmuş ihtişamını geri getirme sözü vermesinden beş yıl sonra, kıta her zamankinden daha önemsiz hale geldi. Washington ve Pekin küresel sahneye hükmederken, stratejiden yoksun Brüksel, Amerika'nın en hevesli amigosu rolünü oynadı.

Bu ihmalin sonuçları şimdiden ortaya çıkmaya başladı. İlk olarak, Avrupa her iki tarafın da ekonomik ve ticari baskısına maruz kalırken karşılığında hiçbir şey elde edemedi ve her iki güçle de uygun koşulları müzakere etmek için sınırlı bir kaldıraca sahip oldu.

Dahası, Biden'ın gündemine körü körüne uyum sağlaması, bağımsız bir dış politika oluşturma kabiliyetini ortadan kaldırdı. Trump'ın politikaları Avrupa'nın çıkarlarından keskin bir şekilde ayrıştıkça bu güven daha da sorunlu hale geliyor.

En önemlisi de AB, stratejik belirsizliği sürdürmek yerine ABD-Çin rekabetinde taraf seçerek siyasi köprü kurucu potansiyel rolünü feda etmiş oldu.

En büyük ironi ne mi?

Trump Avrupa mallarına gümrük vergisi koymaya başladığında -ki koyacaktır- Brüksel rahatlamak için sürünerek Doğu'ya geri dönecektir. Her zaman pragmatist olan Çin, Avrupa'yı ilgisizlikten kurtarmaya hazırdır- kesinlikle fedakarlıktan değil, hesaplanmış reelpolitikten dolayı.

AB-Çin diplomatik ortaklığının 2025'teki 50. yıldönümü, bir pivot için mükemmel bir fırsat sundu. Pekin, ilişkileri yeniden başlatmaya açık olduğunun sinyalini verdi. Von der Leyen bunun yerine, sanki görmezden gelmek konuyu önemsiz hale getirecekmiş gibi, konuyu halının altına süpürdü. Xi'nin Avrupa Konseyi Başkanı António Costa ile yaptığı telefon görüşmesi, herkese bu diplomatik dönüm noktasının varlığını hatırlattı.

Dolayısıyla Brüksel keskin bir seçimle karşı karşıya: jeopolitik ilgisizliğe doğru yürüyüşünü sürdürmek ya da bağımsız bir rota çizmek. AB, gerçeklerle yüzleşmelidir. Büyük güçler oyununda kalıcı müttefikler yoktur, sadece kalıcı çıkarlar vardır. Brüksel bu temel gerçeği kavrayana kadar, Pekin ve Washington satranç oynarken dama oynamaya devam edecektir.

Sonuç olarak, eğer Avrupa kendisini bir devletler topluluğundan daha fazlası olarak görüyorsa, “Önce Avrupa” stratejisinin kararlılığını benimsemelidir. Bu rekabet ya da taklitçilikle ilgili değil; evrimle ilgili. Trump'ın “Önce Amerika”sı özürsüz bir kaldıraç gücüyle ilgiliydi. Amerika'nın üstünlüğü söz konusu olduğunda, Trump hem dost hem de düşmanla sıkı pazarlıklar yapıyor.

Aynı şekilde, bağımlılıktan temsilciliğe geçerken, Avrupa kendisini dengeleyici bir güç olarak konumlandırmalıdır: ne itaatkâr ne de saldırgan, ancak özerkliğini ileri süren ve hem müttefiklerinden hem de düşmanlarından saygı görmeye zorlayan bir güç.

 

Kaynak: Asia Times

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.