ESAD'IN DÜŞÜŞÜ ABD-TÜRKİYE İŞ BİRLİĞİ İÇİN BİR FIRSAT YARATTI

System.Web.UI.WebControls.Label / ESAD'IN DÜŞÜŞÜ ABD-TÜRKİYE İŞ BİRLİĞİ İÇİN BİR FIRSAT YARATTI / ESAD'IN DÜŞÜŞÜ ABD-TÜRKİYE İŞ BİRLİĞİ İÇİN BİR FIRSAT YARATTI / hamaset.com.tr

14 Ocak 2025 Salı

Çeviren:Haber Merkezi |

Suriye, geçtiğimiz on yıl boyunca Washington ve Ankara arasında birçok çekişmenin kaynağı oldu. Ancak ABD ve Türkiye’ye, Suriye konusunda iş birliğine dönme fırsatı sunan yeni bir pencere açıldı.

ESAD

Yazar: Rich Outzen

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

ABD ve Türkiye'nin Suriye'deki savaşı yönetme stratejileri 2014 yılında keskin bir şekilde ayrıştı. ABD, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele stratejisini daraltırken, Türkiye hem Esad rejimine hem de ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) muhalif güçlere siyasi ve askeri desteğini sürdürdü.

Bu durum iki müttefik için sıfır toplamlı bir oyun yarattı: ABD'nin IŞİD karşıtı operasyonları, Halk Savunma Birlikleri’ni (SDG'nin kontrol bileşeni ve ulusötesi, Türkiye karşıtı Kürdistan İşçi Partisi terör ağının bir üyesi olan YPG'yi) güçlendirerek Türkiye'nin güvenliğine yönelik en büyük tehdidi artırdı. Öte yandan Türkiye’nin YPG karşıtı operasyonları, ABD güçlerinin faaliyet gösterdiği bölgelerdeki zayıf güvenlik koşullarını istikrarsızlaştırma tehdidi oluşturdu.

ABD ve Türkiye, bu karşıt hizalanmadan kaynaklanan gerilimleri dikkatli bir diplomasiyle yönetti. Ancak on yıl süren bu sertlik, ikili güvene büyük zarar verdi. ABD’li ve Türk yetkililerin, hatta halkların birbirlerini bölgesel bir düşman olarak görmeye başlamasının tek nedeni Suriye olmasa da bu durum en önemli sebeplerden biri oldu.

Güven yavaşça artabilir; yine de ihtiyatlı bir iyimserlik için bir neden var: Bu karşıtlığı tetikleyen ana faktörler temelden değişti ve Suriye devriminin ilk günlerinde (özellikle 2011-2013 yılları arasında) hâkim olan iş birliğine geri dönmek için bir pencere açıldı.

Bu temel faktörler arasında a) Şam'da tanınmış bir merkezi hükümetin olmaması, b) ABD askeri desteğine sahip geçici bir yerel yönetimin süresiz olarak devam edebileceği düşüncesi ve c) diğer bölgesel aktörlerin Suriye'deki olaylar üzerinde Türkiye'den daha fazla etkiye sahip olduğu hissi yer alıyordu.

Suriye geçiş hükümeti kontrolü sağlamlaştırma konusunda hala iç ve dış güçlerden kaynaklanan önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Ancak bu üç faktörün oluşturduğu statüko parçalanmıştır. Ülkede 2025'ten itibaren başka ne olursa olsun, Suriye'nin ABD-Türkiye yabancılaşmasının itici gücü olarak belirginliği neredeyse kesinlikle azalacaktır.

Karışık varsayımlar

Bir ay önce, çok az kişi Beşar Esad'ın 2024 yılı sonunda Moskova'da bir eve taşınacağını ya da Türk Dışişleri Bakanı'nın yeni Suriye lideriyle kahve içerken Kasun Dağı'ndan Şam'ı izleyeceğini tahmin ediyordu. Birkaç Suriye gözlemcisi dışında (Orta Doğu Enstitüsü'nden Charles Lister ve ABD'nin eski Suriye Elçisi Joel Rayburn dahil), çoğu kişi Esad yönetiminin son dönemindeki kırılganlığı takdir edemedi.

Çoğu bölgesel aktör, Esad'ın hayatta kalacağını varsayan stratejiler tasarladı. Körfez ve bazı Avrupa ülkeleri Suriye ile normalleşme yolunda ilerliyordu. İsrail'de pek çok kişi Esad'ı meşhur “bilinen şeytan” olarak görüyordu. Onun rejimini ya da en azından muhalefetin kontrolünde olmayan parçalanmış bir devleti, devrim sonrası rejimin bilinmeyen ihtimaline tercih ediyordu.

 

Rusya ve İran, acımasız ama sadık bir diktatörün ebediyen var olacağına güveniyordu. ABD ve Avrupa, Suriyeli mültecilere palyatif bakım sağlamak, Şam'da İran odaklı bir Esad'a tahammül etmek ve Suriye'nin kuzeydoğusunda solcu Kürt milislerle cihat karşıtı bir deney yürütmek gibi uzun vadeli bir uzlaşmaya razı olmuştu.

Sadece Türkiye, Suriye muhalefetinin hayatta kalabileceğini ve Suriye'nin siyasi kontrolünden pay alabileceğini düşünüyordu. Ankara yatırımlarını buna göre yaptı. Türkler, milyonlarca Suriyeli mülteciye önemli bir iç siyasi maliyetle ev sahipliği yaptı. Batı, Esad'ı devirmek için savaşmaya istekli olmadığını ya da bunu yapamayacağını söylediğinde, silahlı Suriye muhalefetini eğitti ve koordine etti.

Türkiye, siyasi muhalefete ev sahipliği yaptı ve Esad sonrası Suriye'nin ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak yeniden canlandırılmasını planladı. Türkler, muhalefetin en büyük iki grubu olan Heyet Tahrir el-Şam ve Suriye Ulusal Ordusu ile diğer dış güçler ciddi bir şekilde ilgilenmezken, bu iki grubun uzlaşmasına ve koordine edilmesine yardımcı oldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve danışmanları, Suriye'deki değişimin hızı ve zamanlaması karşısında şaşırmış olabilirler ancak nihai sonuca hazırlıklı oldukları açık.

Değişen Zemin


Türkiye ve ABD'nin karşı karşıya gelmesine neden olan temel faktörler, şaşırtıcı bir hızla değişti. On buçuk yıl süren acı, iç savaş, dış müdahale ve Esad'ın görünürdeki kıpırtısızlığının ardından, on bir günlük çatışma Esad yönetiminin çöküşünü ve bir geçiş hükümetinin kurulmasını sağladı. Suriye'nin kuzeybatısında eşgüdümlü bir saldırıya liderlik ettikten birkaç hafta sonra, yasaklı bir militandan geçici hükümet başkanına dönüşen Ahmad al-Sharaa (takma adıyla Abu Mohammed al-Jolani olarak da bilinir), Türkiye, ABD, Körfez ülkeleri ve Suriyeli azınlık topluluklarından heyetleri kabul etmeye başladı.

Şaraa'nın öne çıkan rolü ve rejimin çöküş hızı, rakip gruplar ya da dış aktörler bunu engelleyemeden Suriye üzerindeki siyasi ve askeri kontrolün önemli ölçüde merkezileşmesine neden oldu. Bu durum, ilk faktörü iki hafta içinde değiştirdi.

İkinci faktör ise hem ABD başkanlık seçimleri hem de muhaliflerin saldırıları nedeniyle değişti ve bu iki olay birbiriyle uyumlu bir şekilde etkili oldu. Başkan seçilen Donald Trump ve ulusal güvenlik danışmanı olarak seçtiği Mike Waltz, ABD'nin Suriye'deki askeri varlığını sürdürmeyeceğini ya da orada ayrılıkçı bir bölgeyi desteklemeyeceğini belirterek, YPG'ye daha önce verilen ucu açık desteğin son kullanma tarihini ilan etti. Biden yönetiminin Orta Doğu ekibi ise Suriye'nin kuzeyindeki hassas bölgelerde YPG kontrolünden “yönetilen bir geçişin” “ileriye dönük en iyi yol” olduğunu kabul etti.

Deyrizor ve Rakka gibi Arap bölgelerinde YPG kontrolüne karşı devam eden protestolar, yerel halkın yeni geçiş hükümetiyle birleşmeyi, YPG'nin dayattığı ve ABD hava gücüyle desteklenen açık uçlu fiili özerkliğe tercih ettiğini gösteriyor. Bu değişim, bu bölgelerin Şam ile yeniden birleşmesi ve ABD birliklerinin çekilmesi sürecinin yakında gerçekleşeceğini işaret ediyor.

İran hegemonyasının ve Şam'daki Rus vesayetinin sona ermesi, Türkiye'nin yeni Suriye için diplomatik, güvenlik ve ekonomik bir ortak olarak ağırlığını artırdı. Esad kâbusunun sona ermesinde Ankara'nın oynadığı rol, milyonlarca Suriyeli arasında gerçek bir minnettarlık yarattı. Artık milyonlarca Suriyeli Türkiye'de iş yapıyor, dilini ve kültürünü öğrenmiş durumda. Bu durum, ekonomik entegrasyon ve ortak girişimler için doğal bir seçmen kitlesi oluşturuyor. Enerji ve ulaştırma projeleri halihazırda yürürlükte. Daha önce onlarca ülkede eğitim vermiş ve kurumsal kapasite oluşturmuş olan Türk askeri ve istihbarat servisleri, yeni Suriye'nin güvenlik sektörü için bu rolü neredeyse kesinlikle tekrarlayacaktır.

Ancak Ankara, Tahran'ın Suriye'deki hakimiyetinin yerini almak istemediğini açıkça ortaya koydu. Körfez'deki ortaklarına, ülkenin ancak güçlü Arap desteği ve Ankara'nın yardımıyla yeniden inşa edilebileceğini iletti.

Yeniden Yakınlaşmanın Faydaları


Geçtiğimiz on yıldaki statükonun sona ermesiyle birlikte, ABD ve Türkiye'nin Suriye politikalarındaki karşıtlık da sona erebilir ve ermelidir. Artık müttefiklerin uzun vadeli çıkarları Suriye ile ilgili pek çok konuda örtüşüyor. Bu çıkarlar arasında Suriye'de istikrar ve güvenliğin sağlanması, IŞİD'in yeniden dirilişinin önlenmesi, kapsayıcı ve etkin bir yönetimin teşvik edilmesi, yerinden edilmiş insanların geri dönmesi, bölgesel captagon kaçakçılığının durdurulması ve Suriye topraklarının İsrail ya da diğer komşular için askeri veya terör tehdidi olarak kullanılmasının önlenmesi yer alıyor.

Bu ortak çıkarlar, yeni Trump yönetiminin gündemiyle de örtüşmektedir. Trump'ın öncelikleri arasında ABD'nin denizaşırı iş ve ticaret anlaşmalarını teşvik etmek, Orta Doğu'daki savaşlara son vermek, İran'ın bölgedeki saldırganlığını ve nükleerleşmesini caydırmak ve İsrail ile komşuları arasında normalleşmeyi teşvik etmek bulunuyor.

Suriye'deki yeni paradigma, Türkiye'nin bunların her birinin gerçekleştirilmesinde önemli bir katkı sağlayacağı ve ABD-Türkiye iş birliğinin dış politikada başarı için elzem olduğu anlamına geliyor. Trump'ın son açıklamalarında Türkiye'yi Suriye'deki kilit oyuncu olarak değerlendirmesi, bu tür bir iş birliğinin ortaya çıkabileceğine dair iyi bir işaret.

ABD ve Türkiye'nin yeniden yakınlaşması, sabır, güven inşası ve iş birliğine dayalı yaklaşımların dikkatli bir şekilde geliştirilmesini gerektirecektir. Kudüs ve Ankara arasındaki soğuk ilişkiler, Washington'un yardımını gerektirebilir ki bunun emsalleri de bulunmaktadır. Türklerin, Suriye'nin istikrar ve barış içinde yaşayabilmesi için İsrail'le kabul edilebilir bir vivendi modusuna ulaşma ihtiyacını anladıklarına dair işaretler de mevcuttur.

Suriye'nin geleceğinin belirlenmesi, yıldırım hızındaki askeri sonuca kıyasla yavaş ve zorlu bir süreç olacaktır. Ancak eski statükonun sona ermesi, ABD ve Türkiye için olduğu kadar Suriye halkı için de önemli faydalar ve fırsatlar sunmaktadır. Bu faydaların başında, ABD-Türkiye karşıtlığının olası bir sonu ve Trump yönetiminin Orta Doğu gündemi için büyük bir potansiyel destek gelmektedir.

 

Kaynak: Atlantic Council of United States

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.