Dikkati dağılmış ve dağıtılmış bir çağın debdebeli atmosferinde gürültülü gerçekliklerin periferisinde yaşıyoruz. Hayatın akışı herkese farklı imkânlar, durumlar, olgular ve duygular özelinde tezahür ederken, birçok gerçeği fark etmeden ve idrak edemeden maalesef bu dünyadan göçüp gidiyoruz.
Bununla eşgüdümlü olarak kurumsal standartların adı konulmuş ve konulmamış değerler silsilesini yaşamımıza uyarlarken özümüzden ve gözümüzden kaçırdığımız hususların sayısı da öylesine çoktur ki.
Sınırsız kötülüklerle tarihe damgasını vuran ve tarihe görece yön veren insana mukabil, yine aynı insanın anlam ve değer üreten bir özne olması, insanın bir imtihan varlığı olduğunun belki de en bariz göstergesidir. İnsanın kendi sahici benliğiyle, vicdanıyla, öz saygısıyla yüzleşerek kendine bir istikamet belirlemesi, kişinin kendini azaltan nitelikler toplamına karşı vereceği savaşımla olur.
Elbette bu savaşımın derecesi kişinin kendisiyle kurduğu ilişkinin gayretine bağlıdır. Hiç kuşkusuz ki yaşadığımız modern çağın insanı tarif edemediği bir hareketliliğin girdabında kendini bir anlam krizine sokarak yine kendi eliyle kendi kendisini sabote etmektedir. Bir tarafıyla sürekli bir koşuşturma hali içindeyken, diğer tarafıyla sahip olduğu bu koşuşturmaca onu kendisinden epeyce uzaklaştırmaktadır.
En nihayetinde bireyin neyi, nasıl görmesi ve hissetmesi gerektiği bireysel olduğu kadar toplumsal da bir gerçekliktir.
Zira insanı içinde yaşadığı atmosferden soyutlamak pratik açıdan zordur. Çünkü gündelik yaşamın çok fazla üzerinde düşünülmeden edinilen alışkanlıkları, bireyin belirli bağımlılık ilişkileri, zihinsel bir çaba gösterilmeden kabullenilen ön yargılar ve kişinin sahip olmak istediği imajlar bu zorluktaki problemin ana unsurlarını yansıtır.
Haddizatında küreselleşmenin teknik ilerlemeyle eşgüdümlü olarak birbirlerinden çok uzak coğrafyalardaki yaşamları birbirlerine yakınlaştırdığı yaşadığımız bir gerçeklik iken, yine aynı bu teknik ilerleme hayatla kurulan ilişki bağlamında bireylerin perspektiflerini de aynılaştırmaya doğru manipüle etmektedir. İşte tam da burada insan yaşamında dikkatin kavramsal önemi devreye girmektedir.
Vakit öldürme mühendisliğiyle zamanı yapılandırılmış ve mahremiyet bilinci dejenere olmuş modern insanın dikkati örselenmiş olduğundan ötürü, modern insan maalesef öz benliğini bulmada zorluk çekmektedir. Dikkat; bireyin zihinsel odaklanmasındaki fark edilmesi gerekeni görme yeterliliğidir.
Dolayısıyla insanın bu fark etmesindeki görme yeterliliğini neye sarf etmesi gerektiğini bilmesi insana ayrıcalıklı bir nitelik katar. Fakat insanın bu ontolojik ayrıcalığı talep etmesi, kafa konforunu ve kimyasını bozacak bilgileri öğrenme eğilimindeki cesarette gizlidir.
Magazin mantığıyla bir içerik kazanan her seçilmiş dikkat, yönlendirilmiş algıların olguya dönüşen seçtirilmiş dikkatidir. İnsanın niteliği ve içeriği ne olursa olsun toplumsal yaşamda kendini ölçüsüzce ve görgüsüzce teşhir etmek istemesi, seçilmiş dikkatini neye verdiğine dair bir seviyeye işaret eder.
Dikkati örselenmiş her kişinin yapay seçtirilmiş dikkati ise beyhude bir sıradanlığın bireyselliğindeki odaklanmanın vakit, enerji ve bir duygu israfıdır. Eğer neye dikkat kesildiğimiz ne olduğumuza dair bir izlenim ortaya koyuyorsa, dikkatin nesnesi eğilimin öznesini ifşa eder.
Öyleyse bir paradigma inşa etme amacına matuf olarak hayret duygusuna vesile olan her dikkat, dönüştürücü bir güce sahip olan diyalektik bir imkândır. Böylesi bir diyalektik imkânın izdüşümü olan dikkatin rikkate olanak vermesi ise bağlamın anlama dönüşmesi demektir. Netice itibarıyla amaçsız kalabalıkların keşmekeşine derinden bakabilen insan, dikkatin öğretici değerini kavramaya yakın olan insandır.
Eğer kişi bu öğretici durumu şahsiyetinin olmazsa olmaz bir niteliği haline dönüştürebilirse hem iç duyumu gelişir hem de şahsiyeti büyür. Çünkü şahsiyet hayatla kurulan asil bir denge meselesidir. Bu dengeyi kuramayanlar yeryüzünde sadece bir beden olarak yer kaplarlar. Bir şahsiyet olarak değil.
*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.