Yazar: George Monastiriakos
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Uzmanlar yıllardır Suriye İç Savaşı'nı Devlet Başkanı Beşar Esad'ın "kazandığını" savundu. Oysa gerçek bundan daha farklıydı. Esad sadece Rus hava gücü ve İranlı paralı askerler sayesinde savaştan sağ çıkabilmişti.
Şimdi müttefiklerinin dikkati dağıldığı için Esad hanedanı her zamankinden daha kırılgan. Bu nedenle Türkiye destekli milis güçler saldırıya geçti.
Peki buraya nasıl geldik?
Yıllar önce Rusya, İran ve Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararını uygulamak yerine Astana Süreci aracılığıyla Suriye İç Savaşı'nı sona erdirmeyi amaçlamıştı.
Suriye'deki dört ana güç simsarından üçü (ABD dördüncü) Kazakistan'daki en az yirmi tur görüşmeye katılmış olsa da ülkelerinde reform yapmak için en çok acı çeken ve fedakârlık yapan sıradan Suriyelilerin çıkarları çoğunlukla ikinci planda kaldı.
Rusya, İran ve Türkiye Suriye İç Savaşı'na neden dahil oldu?
Basitçe söylemek gerekirse, Moskova Tartus'taki deniz tesislerini ve Lazkiye'deki hava üssünü güvence altına almak istiyordu- Doğu Akdeniz'de güç projeksiyonu yapmak ve Afrika'daki paralı askerlerini beslemek için.
Tahran, Türkiye ve İsrail de dahil olmak üzere bölgesel rakiplerinden kendini izole etmek için vekillerini silahlandırarak stratejik derinlik arayışına girdi. Ankara ise önce Şam'da rejim değişikliği, ardından Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye akışını durdurmak ve son olarak da Suriye'nin kuzeydoğusunda bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek istedi.
Mayıs 2017'de bu troyka, Suriye Demokratik Güçleri'nin olmadığı ve o dönemde İslam Devleti'nin elinde bulunan topraklardaki çatışmaları sona erdirmek için dört “gerilimi azaltma” bölgesi kurulması konusunda anlaştı. Tipik Rus tarzında, bu sözde “gerilimi azaltma” tek taraflıydı.
Esad, İran ve Rusya anlaşmayı defalarca ihlal ederek dört bölgeden üçünü ve dördüncüsünün bir kısmını ele geçirdi. Bunun sonucunda silahlı muhalefetin büyük bir kısmı ve yaklaşık 3 milyon Suriyeli (Esad, Moskova ve Tahran tarafından yerlerinden edilen yaklaşık 2 milyon sivil de dahil olmak üzere) Suriye'nin kuzeybatı Türkiye sınırı boyunca uzanan küçük İdlib'de kuşatma altında kaldı.
En güçlü grup olan ve ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Heyet Tahrir El Şam, Suriye Kurtuluş Hükümeti'ni kurdu. Kökleri uluslararası bir cihatçı örgüt olmasına rağmen Heyet Tahrir El Şam son birkaç yılını ideolojik olarak uzlaşarak, geniş bir koalisyon kurarak, IŞİD ve El Kaide hücrelerini dağıtarak, askeri kalkınmaya yatırım yaparak ve Türkiye ile daha yakın olmak için sosyal gündemini ılımlaştırarak pragmatizmi benimseyerek geçirdi.
Bu arada zafer sarhoşu olan yozlaşmış ve baskıcı Esad rejimi Ortadoğu'nun önde gelen narko-devleti haline geldi.
İlk olarak, Rusya 2022'de Ukrayna'yı işgal etti. Moskova başlangıçta Suriye'deki askeri ayak izini Wagner paralı askerlerinden hava savunma sistemlerine kadar azalttı. Geçtiğimiz Kasım ayında Ukrayna'da günde 2.000 askerini kaybeden Rusya askeri olarak tükenmiş durumda.
Bırakın Suriye'yi, Ukrayna'daki kanamayı bile durduramıyor. Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşın bu aşamasını sona erdirmek için müzakerelerin 2025 yılında başlaması muhtemel. Moskova'nın bu gerçekleşmeden önce savaş alanında kazanımlar elde etmek ve pazarlık pozisyonunu iyileştirmek için toplayabileceği tüm mühimmat ve adamlara ihtiyacı var.
Esad jeopolitik çıkmazını nasıl okudu.
Aşırı genişlemiş bir Moskova'ya ve otoriter bir İran'a olan bağımlılığını azaltmak için Arap Birliği ile normalleşme arayışına girdi. Suriye İç Savaşı'nı “kazandığı” yanılgısına bel bağladı ve 12 yıl sonra 2023'te bölgesel bir parya olarak Arap mevkidaşları tarafından memnuniyetle karşılandı.
Tahran'ın Suriye'deki etkisi kurumsallaştığı için bu sürecin hiçbir yere varamayacağını iddia etsem de Esad'ın İran'ın rakiplerine açılımları katil rejimini rehabilite edebilirdi.
Tüm bunlar Tahran destekli Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'i işgal etmesiyle değişti. Kudüs yıllarca İran'ın Suriye'deki (ve Lübnan'daki) milislerine giden silah sevkiyatlarını kolaylıkla ve cezasızlıkla hedef almıştı. Ancak 7 Ekim'den sonra bu baş ağrısı, Kudüs'ün Suriye'de en az beş Devrim Muhafızı generaline suikast düzenledi.
Nükleer silahlara sahip Moskova ile çatışmasızlık mekanizmasına bağlı kalmasına rağmen Kudüs, Suriye'de (ve Lübnan'da) Hizbullah'ı yok ederken hem Esad'ın hem de İran'ın askeri altyapısını çökertmek için bir yıldan fazla zaman harcadı.
Esad'ın (ve Moskova'nın) Tahran'a yardım etmek için yaptığı tek şey kuşatma altındaki İdlib'i bombalamak ve daha fazla Suriyeli mülteciyi Türkiye sınırına sürmek oldu.
Türkiye'nin Gazze'deki savaş nedeniyle İsrail ile yaşadığı anlaşmazlık biliniyor olsa da Suriye'de İran ve Rusya'yı birbirine düşürürken Esad'ı zayıflatmak konusundaki ortak çıkarları yaklaşık on yıldır değişmedi.
Ankara, Esad ile mültecilerin yeniden yerleştirilmesi konusunda pazarlık yapmak için güçlü bir pozisyonda. Bu konu, Esad'ın uzlaşmayı reddettiği bir mesele olmaya devam ediyor. Kudüs, İran'a ve Suriye içindeki paralı askerlerine karşı hareket özgürlüğünü koruma amacı taşıyor. Her iki tarafın da Rusya ve İran'la çözülmesi gereken hesapları var. Jeopolitikte "intikam soğuk yenen bir yemektir" ve "düşmanımın düşmanı dostumdur" prensipleri halen geçerliliğini koruyor.
Bu, bizi geçen haftaki saldırıya getiriyor. Esad'ın Halep'i ele geçirmesi yıllar sürdü ve bu ancak İran ve Rusya'nın müdahalesiyle mümkün oldu. Şimdi ise Türkiye destekli koalisyon, dört günden kısa bir sürede şehri özgürleştirerek Hama'ya kadar ilerlemiş görünüyor.
En iyi bağlantılara sahip en parlak uzmanlar bile Suriye İç Savaşı'nın yaklaşık 14. yılında böylesine kararlı bir askeri manevranın gerçekleşeceğini tahmin edememişti. Bundan sonrasını yalnızca zaman gösterebilir.
İsrail, bir yıldır süren şekillendirme operasyonunun yanı sıra Rusya'nın aşırı genişlemesi ve İran'ın tükenmesiyle birlikte, Türkiye destekli ve Heyet Tahrir El Şam liderliğindeki koalisyonun zayıflamış bir Esad'a karşı saldırı başlatmak için en uygun zamanın geldiğini hesapladığını değerlendiriyor.
Kaynak: The Hill - Yazı 5 Aralık tarihinde yayımlandı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.