Yazar: Ian Parmeter
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
İsrail, gerçekten Lübnan'da Hizbullah'a saldırarak iki cepheli bir savaş mı başlatmak istiyor?
Winston Churchill'e atfedilen pek çok söz arasında "Tarihten ders almayanlar onu tekrar etmeye mahkumdurlar" da bulunur. İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki militan grup Hizbullah'a karşı bir savaş başlatmaya hazır göründüğü bu günlerde, bu söz oldukça anlamlı duruyor.
İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, bu hafta Hizbullah'a karşı topyekûn bir savaş kararının "yakında" alınacağını ve İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) üst düzey komutanlarının operasyon planını imzaladıklarını söyledi. Bu tehdit, İsrail'in Gazze'de Hamas'a karşı yürüttüğü savaşın henüz bitmemiş olmasına rağmen geldi.
İsrail, Başbakan Benjamin Netanyahu'nun çatışmanın başında belirlediği iki temel hedefe hala ulaşabilmiş değil:
- Hamas'ın Gazze'de askeri ve yönetimsel bir varlık olarak yok edilmesi
- Hamas'ın elinde kalan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması (hala hayatta olduğuna inanılan yaklaşık 80 kişi ve öldüğüne inanılan yaklaşık 40 kişinin kalıntıları).
Hizbullah neden şimdi İsrail'e saldırıyor?
İsrail'in Hizbullah tehdidini ortadan kaldırmak istemesi için geçerli sebepleri var. Hizbullah, Gazze savaşının başladığı 8 Ekim'den bu yana İran tarafından tedarik edilen füzeleri, roketleri ve insansız hava araçlarını sınırdan İsrail'in kuzeyine fırlatıyor. Bu saldırıların amacı, IDF'nin dikkatini Gazze operasyonundan uzaklaştırarak Hamas'a destek olmaktır. Hizbullah'ın saldırıları şimdiye kadar İsrail'in kuzeyiyle sınırlı kaldı. Ancak bu saldırılar, sınır bölgesinde yaşayan yaklaşık 60.000 kişinin yerlerinden edilmesine yol açtı. Bu insanlar, anlaşılır bir şekilde bıkmış durumda ve Netanyahu hükümetinin Hizbullah'ı sınırdan çekilmeye zorlamak için harekete geçmesini talep ediyorlar.
Bu öfke, Hizbullah'ın bu hafta İsrail'in kuzeyindeki Hayfa kentinde askeri ve sivil alanlara ait, alçaktan uçan bir gözetleme uçağı tarafından çekilmiş video görüntülerini yayınlamasıyla daha da arttı. Bu, Hizbullah'ın yeni hedefler için bölgede keşif yaptığı anlamına geliyor. Yaklaşık 300.000 nüfuslu Hayfa henüz Hizbullah saldırılarına maruz kalmadı.
Netanyahu kabinesinin en aşırı sağcı üyeleri Bezalel Smotrich ve Itamar Ben Gvir, açıkça İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesi çağrısında bulundu. Bu baskı olmasa bile, Netanyahu'nun Hizbullah tehdidini etkisiz hale getirmek için yeterli nedeni var çünkü kuzey İsrail sakinleri Likud partisinin güçlü destekçileri.
Daha geniş bir çatışmada ABD ve İran'ın çıkarları
ABD, İsrail'in çatışmalarında ikinci bir cephe açma riskinden açıkça endişe duyuyor. Bu nedenle Başkan Joe Biden, her iki taraftaki gerilimi azaltmaya çalışmak üzere İsrail ve Lübnan'a Amos Hochstein adında bir elçi gönderdi. Lübnan'da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'la doğrudan görüşmesi mümkün değil çünkü örgüt, ABD'nin küresel terör örgütleri listesinde yer alıyor. Bunun yerine uzun süredir Lübnan Parlamentosu Başkanı olan ve bir Şii olarak Nasrallah'la konuşabilen Nebih Berri ile görüştü. Ancak Hizbullah, bölgedeki ana destekçisi olan İran'a hesap veriyor. Ve herhangi bir Lübnanlı liderin, onu İran'ın onayladığı eylemlerden vazgeçmeye ikna edebileceği şüpheli.
İran'ın şu anda bir İsrail-Hizbullah savaşı potansiyelinden çıkarı karışık. İsrail'in iki cephede askeri baskı altında olduğunu görmek elbette İran'ı memnun edecektir. Ancak İranlı liderler, Hizbullah'ı nükleer tesislerine yönelik bir İsrail saldırısına karşı sigorta olarak görüyor. Hizbullah'ın elinde tahminen 150.000 füze ve roket bulunuyor ve bunlardan bazıları İsrail'in derinliklerine kadar ulaşabiliyor. İran şu ana kadar Hizbullah'ın İsrail'le büyük bir gerilime girmemesini istiyor gibi görünüyor ki bu da cephaneliğin büyük bir kısmını tüketebilir.
Bununla birlikte, İsrail'in Demir Kubbe savunma kalkanı Gazze'den gelen roket tehdidini etkisiz hale getirmede oldukça başarılı olsa da daha sofistike füzelerden oluşan geniş çaplı bir yaylım ateşine karşı o kadar etkili olmayabilir. İsrail, Nisan ayında İran'dan gelen ve yaklaşık 150 füze ile 170 insansız hava aracını içeren doğrudan bir saldırıya karşı koymak için ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün'ün yardımına ihtiyaç duydu.
İsrail'in Lübnan'daki önceki müdahalelerinden çıkarılan dersler
Diğer bir faktör ise, özellikle tarih bilincine sahip daha akıllı kafalar için, ülkenin Lübnan'a yönelik önceki müdahalelerinin maliyetsiz olmaktan çok uzak olmasıdır. İsrail'in Lübnan'la yaşadığı sorunlar, Ürdün Kralı Hüseyin'in 1970 yılında o zamanlar Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Lübnan'a taşınmaya zorlamasıyla başladı. Bunu yapmasının nedeni, FKÖ'nün 1967 savaşından sonra Ürdün'ü İsrail'e karşı operasyonlar için bir üs olarak kullanması ve İsrail'in misillemesine neden olmasıydı.
1970'lerin başından itibaren FKÖ, Lübnan'da devlet içinde bir devlet kurdu. Mezhepsel temelde bölünmüş ve 1975'te uzun süreli bir iç savaşa sürüklenmiş olan zayıf Lübnan hükümetinden büyük ölçüde bağımsız hareket etti. FKÖ'nün güney Lübnan'ı İsrail'e karşı saldırılar düzenlemek için kullanması, İsrail'in 1978'de kuzey komşusuna sınırlı bir işgal başlatmasına ve Filistinli milis gruplarını Litani Nehri'nin kuzeyine sürmesine yol açtı.
Bu işgal sadece kısmen başarılı oldu. Militanlar kısa süre sonra sınıra doğru geri çekildi ve kuzey İsrail'e yönelik saldırılarını yeniledi. 1982'de dönemin İsrail Başbakanı Menachem Begin, FKÖ'yü Lübnan'dan tamamen çıkarmaya karar verdi ve Lübnan'ı Beyrut'a kadar işgal etti. Bu işgal, sonunda FKÖ liderliği ve savaşçılarının büyük bir kısmının Tunus'a taşınmak zorunda kalmasıyla sonuçlandı.
Bu başarıya rağmen, İsrail'in iki işgali, Güney Lübnan'ın o zamana kadar sakin olan Şii nüfusunu radikalleştirmek gibi istenmeyen bir sonuç doğurdu. Bu da İran'ın, Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetimindeki devrim sonrası erken döneminde, Lübnan'daki Şii din adamlarıyla birlikte çalışarak, İsrail için FKÖ'den daha büyük bir tehdit haline gelen Hizbullah'ı (Arapça'da Tanrı'nın Partisi) kurmasını sağladı. İran'ın desteğiyle güçlenen Hizbullah, yıllar içinde Lübnan siyasetinde bir güç haline geldi ve düzenli olarak İsrail'e füzeler fırlattı.
2006 yılında Hizbullah, ele geçirdiği iki İsrail askerini kurtarmak amacıyla IDF'nin Güney Lübnan'a ilerleyişini engellemeyi başardı. Sonuç, esasen berabere oldu ve iki asker, 2008'de cesetleri Lübnanlı esirlerle takas edilene kadar esir kaldı. O dönemde birçok Arap gözlemci, Hizbullah'ın asimetrik bir çatışmadan siyasi ve askeri bir zaferle çıktığını düşünüyordu. Bu çatışma sırasında ve sonrasında Nasrallah, Suudi Arabistan gibi muhafazakâr Sünni Arap devletlerinin yöneticileri tarafından nefret edilmesine rağmen bir süre için en popüler bölgesel liderlerden biri oldu.
Tarih tekerrür mü edecek?
İsrail'de Hizbullah'a karşı bir savaş başlatılmasıyla ilgili tartışmaların arka planında bu var. Bu da Churchill'den yapılan alıntının ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Çoğu askeri uzman, iki cephede birden savaşmayı tercih etmemek konusunda uyarır. Eski ABD Başkanı George W. Bush, 2003 yılında Afganistan'daki savaş henüz
Kaynak: theconversation.com
Ian Parmeter: Avustralya Ulusal Üniversitesi Arap ve İslam Çalışmaları Merkezi'nde Araştırma Görevlisi. Eski bir Avustralya Lübnan büyükelçisidir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.