Yazar: Richard D Wolff
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Tarih, zayıflayan ABD ile gergin ittifakın İsrail'in yerleşimci sömürgeciliğinin çöküşünü hızlandıracağını gösteriyor
Benim doğumum, Avrupa kapitalizminin 1920-1940'lardaki faşizan felaketinden kaynaklandı. Bu felaket, aynı zamanda İsrail'in Filistin'deki yerleşimci sömürgeciliği deneyini de üretti. Bu makale, mevcut Filistin-İsrail felaketini analiz etmek için bu iki olaya atıfta bulunmaktadır.
Böyle bir makaleyi yazma nedenlerim ya da niteliklerim, anneannem ve büyükbabamın Nazilerin Mauthausen toplama kampında öldürülmesiyle başlıyor. Babamın kız kardeşi Auschwitz'de öldürüldü. Annem ve kız kardeşi yıllarını farklı toplama kamplarında geçirdi.
Bu olaylar nedeniyle ailem Avrupa'dan kaçtı ve Amerika Birleşik Devletleri'nde bir aile kurdu. Diğer bazı kurbanların torunları gibi ben de onların mağduriyetini ve bunun hayatım üzerindeki doğrudan ve dolaylı karmaşık etkilerini anlamaya çalıştım.
Torunların yaşananlara verdikleri tepkiler farklılık göstermektedir. Bazıları, hayatta kalma odaklı bir kopuşla daha geniş bir dünyadan ve onun tarihinden uzaklaşarak güvenlik arayışı içinde içe kapanmaktadır. Bazıları ise dünyanın bir kısmının ya da tamamının faşizmin mağduriyetlerini yaratan koşulların ötesine geçtiğine inanarak rahatlamaya çalışmaktadır.
Bazıları, iktidarsızlık, öfke ve tekrar yaşanacağı korkusunun uzun süredir kaynayan karışımından mustariptir. Bunlar arasında faşizmin yeniden ortaya çıktığını gördükleri her yerde onunla mücadele edenler ve başkalarına karşı daha fazla mağduriyet döngüsü uygulayanlar da bulunmaktadır. Diğerleri ise makaleler ve kitaplar yazarak bir anlayış geliştirmeye çalışmaktadır.
İsrail, yerleşimci sömürgeciliğini dünyanın dört bir yanında kurulan daha önceki Avrupalı yerleşimci sömürgeciliği modelinde işletmeye çalıştı. Bu çaba, benimle dolaylı olarak son derece kişisel bir şekilde bağlantılıdır. Nedenini anlamadan, Harvard ve Radcliffe lisans öğrencilerine yönelik bir programa katılmayı seçtim. 1960'ların başında 20 kişi gönüllü olarak bir yaz boyunca Doğu Afrika'da eğitim verdik. Yerleşimci sömürgeciliğin ne anlama geldiğini orada öğrenmeye başladım.

Daha sonraki çalışmalarım, Yale'de Londra Koloni Ofisi ve British Museum kayıtlarında yaptığım araştırmalara dayanan doktora tezime dönüştü. Sonuçta ortaya çıkan kitabım olan Sömürgeciliğin Ekonomisi: Britain and Kenya, 1870-1930 (New Haven, Yale University Press, 1974), Kenya'nın yerleşimci sömürgeci ekonomisini analiz etmeye çalışmaktadır.
Britanya, yerli nüfusu kovmuş ve ülkenin verimli dağlık bölgelerini birkaç bin beyaz göçmene ayırmıştı. Toprak ve polis korumasına ek olarak İngiltere, göçmenlerine kahve tohumları, ulaşım ve Kenya'da yetiştirilen kahve ihracat ekonomisini işletmek için bir pazar sağlamıştı. Zorla daraltılmış bölgelere yerleştirilen milyonlarca Kenyalı siyah, bu bölgelerin yaşamlarını sürdürmek için yetersiz olduğunu gördü.
Bu nedenle, hayatta kalabilmeleri için beyaz yerleşimcilerin kahve plantasyonlarında düşük ücretli işçilik yapmaları gerekiyordu. Bu düşük ücretlerden alınan vergiler, acımasızca sömürücü bir yerleşimci sömürge sistemini uygulayan İngiliz sömürge hükümetinin finansmanına yardımcı oluyordu. Kenya'daki bu ekonomik ve ırksal ayrılık, Güney Afrika'daki daha iyi bilinen apartheid rejimiyle paralellik gösteriyordu.
Bu tür ekonomik sistemler, çaresiz bireysel ve küçük grup eylemlerinden kitlesel hareketlere ve örgütlü isyanlara kadar uzanan sürekli bir direnişe neden olmuştur. Bu direniş eylemleri, Kenya'da, Güney Afrika'da ve başka yerlerde de meydana geldi. İngiltere bunları rutin olarak bastırdı.
Sonunda, Kenya'da Jomo Kenyatta'nın etrafında toplanan örgütçüler, Kenya Toprak ve Özgürlük Ordusu adı verilen örgütü isyan için harekete geçirdi. Verdikleri mücadele, 1950'lerde İngiliz hükümetine karşı gerçekleştirilen Mau Mau ayaklanması olarak bilinir.
Bu ayaklanmada ölenlerin sayısı 63 İngiliz subayı, 33 yerleşimci, 1.800'den fazla yerli polis ve yardımcı asker ile yaygın bir tahmine göre 11.000'den fazla Kenyalı isyancıyı içermektedir. İngilizler isyanı bastırdı, Kenyatta'yı hapsetti ve zafer ilan etti.
Ancak Britanya'nın zaferi, Kenya kolonisi için ölüm çanını çalmış oldu.
Mau Mau, İngilizlere yarattıkları yerleşimci kolonilerinde sonsuza kadar karşılaşacakları direniş ve isyan seviyelerinin yükseldiğini gösterdi. İngiliz politikacılar, bunu karşılayamayacakları kolonilerin mantar gibi çoğalan maliyetleri olarak gördüler. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Avrupa sömürgeciliği neredeyse her yerde çözülüyordu.
İngiliz liderler, tarihsel gerçekliğe uyum sağlamaktan kaçamadılar. Mau Mau'dan kısa bir süre sonra İngiltere, Kenya'nın ulusal bağımsızlığını tanıdı, Kenyatta'yı serbest bıraktı ve Kenya'nın yeni lideri olarak kabul etti. Bağımsızlık, Kenya'nın yerleşimci sömürgeciliğini sona erdirdi.
Kenya'daki yerleşimci sömürgeciliğin dersi, İngiliz liderleri derinden etkiledi. Ancak İsrailli liderler, bu dersten bir sonuç çıkarmayı reddetti. Siyonizm'in ve Avrupalı Yahudilerin özel tarihleri göz önüne alındığında, İsrailli liderlerin çoğu, yerleşimci sömürgeciliğini Filistin halkına dayatmaya ve bunu güç kullanarak sürdürmeye kararlıydı.
İsrailli liderlerin Mayıs 1948'de bağımsızlıklarını ilan etmeleri, Filistinlilerin ve Arapların bugüne kadar devam eden direnişine neden oldu. Kitlesel hareketler ve geniş çaplı isyanlar bu direnişi şekillendirdi ve artan dış destekten (Arap, İslami ve diğer kaynaklardan) yararlandı. Önceki Avrupalı yerleşimci sömürgeciliğinin çöküşü, İsrail'in bir başkasını inşa etme ve sürdürme çabaları için muazzam zorluklar içeren bir miras bıraktı.
Bu zorluklara verdikleri yanıtın önemli bir yönü, yerleşimci sömürgeciliğini savunmaya yardımcı olabilecek bir dünya gücüyle ittifak kurmaktı. Bunun sonucunda, ABD ile kurulan yakın ittifak, İsrail'i ABD'nin Orta Doğu'daki ön cephe temsilcisi olarak konumlandırdı ve ABD'nin başlıca küresel enerji kaynaklarının bulunduğu bölgedeki baskın askeri uzantısı hâline getirdi.
İsrail ve Filistin’de süregelen savaşın, daha fazla can kaybına, fiziksel ve ruhsal hasara, ekonomik ve siyasi kayıplara mal olacağı artık çok açıktır. Tarih, Benjamin Netanyahu ya da haleflerinin eninde sonunda ABD ile bağlarının kopacağını gösteriyor. Kaybettikleri ittifak, İsrail'in yerleşimci sömürgeciliğinin sonunu hızlandıracaktır.
Kaynak: Asia Times
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.