Krizler, krizleri doğurur. Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz, henüz başlangıç aşamasında bile bölgesel olmaktan uzaktı. Statükonun korunamadığını, haritaların, politikaların, liderlerin, ideolojilerin ani ve sarsıcı bir şekilde değişebileceğini gözler önüne seren bu kriz, doğal olarak küresel güç çatışmalarına da sebep oldu. Bugünlerde gündemimizde yer bulan Türkiye-Yunanistan gerginliğini de bu şekilde yorumlamak mümkündür.
YUNANİSTAN’DAKİ SEÇİMLERİN ETKİSİ
Tarihsel bağlarına bakıldığında ilişkilerinde gerginlik ve bölgesel iktidar kavgasının ‘kalıtsal’ olduğunu tespit edebildiğimiz Türkiye ve Yunanistan, Adalar Denizi üzerindeki haklarını tekrar tartışmaya açtı. Bu süreçte Yunanistan’daki seçimler de etkili oluyor. Ezeli düşman ve ‘öteki’ olan Türkiye faktörü; Türkiye’nin Akdeniz’deki aktif faaliyet ve gücü, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Konseyi’ndeki faaliyetleri ile birleşince Yunanistan’a seçim için kullanışlı bir argüman sağlıyor.
MİÇOTAKİS’İN ABD ÇIKARMASI
Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD kongresinde yaptığı Türkiye aleyhindeki konuşma çok alkış toplamıştı. Hatta ABD Başkanı Biden dahi kendini Miçotakis’e takdim ederken, “Ben Bidenopolus” demişti. Yunanistan’ın büyük laflar etmesi de bundandır.
TARİHSEL ROLÜNÜ SÜRDÜRÜYOR
Her devletin tarihsel bir rolü vardır. İngiltere, Fransa ve Rusya desteğiyle kurulan, başına bir Alman prensi getirilen Yunanistan, tarihi rolünü bugün de sürdürmektedir. Devlet karakteri olarak Yunanistan, daima büyük güçlerin arkasına sığınarak politika geliştirir. Bağımsızlık savaşı vermeden oluşan devletlerin pek çoğunda gördüğümüz gibi bağımsız politika üretmekten aciz olan Yunanistan, yine büyük devletlerden ‘talep ederek’ siyaset yürütüyor. Avrupa ve ABD’nin düşünce alt yapısına işlemiş olan Helenseverlik ya da Yunanperestlik de bu desteğin temelini oluşturuyor. Ancak Yunanistan yine aynı devletlerin Paşinyan’a ve Zelenski’ye verdikleri desteğin sonuçlarını gözden kaçırıyor ve ileri karakol görevini başarı ile üstleniyor.
BİRİNCİL MÜTTEFİKİ FRANSA
Türkiye’ye F-16 satılmasın diye lobi faaliyetleri yürüten Yunanistan’ın Doğu Akdeniz meselesindeki birincil müttefiki ise Fransa. İmzalanan karşılıklı savunma işbirliği antlaşması ile kendini güvence altına alan Yunanistan, Fransa’dan aldığı Rafale savaş uçakları ile hava savunma sistemini de güçlendirme çabası içerisinde.
TÜRKİYE KARŞITI SAVUNMA KALKANI OLUŞTURUYOR
Aynı dönemde ABD ile de savunma işbirliği anlaşmasını yenileyen ve süresiz bir hale getiren Yunanistan, Amerikan ordusuna kendi topraklarında üsler vererek Türkiye’de karşı bir savunma kalkanı oluşturmaya çalışıyor. Anlaşma kapsamında ABD, Yunanistan’ın orta ve kuzeyinde iki askeri kamp, Girit adasında bir deniz üssü de dâhil olmak üzere dört askeri üsse sahip oldu.
SALDIRGANLIĞA HAZIRLIK SÜRECİ
Avrupa kamuoyu Adalar Denizi’ndeki gerginliğin Türkiye tarafından çıkarıldığını düşünse de Yunanistan’ın bu “saldırganlığa hazırlık” sürecine Türkiye’nin tepkisiz kalma ihtimali yoktu. Türkiye’nin İzmir Seferihisar’da yaptığı Efes-2022 askeri tatbikatında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan’ı pişmanlıkla sonuçlanacak rüya, eylem ve açıklamalardan kaçınması konusunda uyarıyorum” dedi. Askerden arındırılmış olması gereken adalarda yapılan çeşitli askeri tatbikatlara da işaret eden Erdoğan, “feci bir sonla sonuçlanacak” dedi.
SORUNUN HUKUKSAL ALTYAPISI
Adalar sorunun hukuksal altyapısı Lozan Barış Antlaşması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Paris Barış Antlaşması temelinde incelenebilir.
1923 Lozan Barış Antlaşması’nda adaları ilgilendiren 6 madde (6, 12, 13, 14, 15, 16. maddeler) mevcuttur. 6. maddede deniz sınırının kıyıya üç milden yakın ada ve adacıkları kapsayacağı ifade edilmiştir.
12. maddede Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları’nın Türkiye’ye, On İki Adanın İtalya’ya ve kalan Doğu Ege Adalarının Yunanistan’a bırakılacağı, Yunan egemenliğine bırakılan adaların silahsızlandırılacağı ifade edilmektedir.
13. maddede Yunanistan’ın Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya Adaları’nı silahsızlandıracağı kabul edilmiştir.
14. maddede Gökçeada ve Bozcaada’da yerel yönetim öngörülmüş ve buradaki halkın mübadeleden muaf tutulacağı ifade edilmiştir.
15. maddede Türkiye’nin On İki Ada ve bunlara bağlı adacıklar ile Meis Adası üzerindeki haklarından İtalya lehine feragat ettiği hükme bağlanmıştır.
SORUNUN TEMELİNDEKİ 16. MADDE
Günümüzde sorunun iki devlet tarafından farklı yorumlanmasına sebep olan madde ise 16. maddedir. 16. maddenin tam metni şu şekildedir:
“Türkiye işbu antlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu antlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda -ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar. İşbu Maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.” (“Türkiye işbu Muahedede musarrah hudutlar haricinde kâin bilcümle arazi üzerinde ve bu araziye müteallik ve kezalik işbu Muahede ile üzerlerinde kendi hakkı hâkimiyeti tanınmış olan adalardan gayri cezireler üzerinde -ki, bu arazi ve cezirelerin mukadderatı alâkadarlar tarafından tâyin edilmiş veya edilecektir - her ne mahiyette olursa olsun haiz olduğu bilcümle hukuk ve tenidatından ferağat ettiğini beyan eyler. İşbu maddenin ahkâmı mücaverat münasebetiyle Türkiye ile hemhudut memleketler arasında takarrür etmiş veya edecek olan ahkâmı hususiyeyi ihlâl etmez”)
TÜRKİYE SEVR’İ REDDEDEREK BU NOKTAYA GELDİ
Yunanistan bu madde ile adalar üzerinde Türkiye’nin hiçbir hakkı olmadığını ifade edebilir. Ancak unutulmaması gereken nokta Türkiye’nin Sevr’i reddederek bu noktaya geldiğidir. Bu sebeple genel bir topraktan fesih maddesi tıpkı Sevr’deki gibi Lozan’da da kabul ettirilmeye çalışılmış, 16. maddenin tartışmaları sebebiyle görüşmelere ara verilmiştir. Maddenin son kısmının eklenmesiyle bu anlaşmazlık sonlandırılmıştır. Böylelikle Türkiye, egemenliğini devrettiği ülke topraklarının geleceğine dair söz sahibi olma hakkını korumuştur. Bu bağlamda adaların statüsünün veya sınırlarının değişikliği Türkiye’nin onayı olmaksızın gerçekleşemez.
MONTRÖ’YÜ YANLIŞ YORUMLADILAR
Adalar sorunu bağlamında ele alınan bir diğer anlaşma ise 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir. Lozan Boğazlar sözleşmesi ile boğazlardan geçiş Milletler Cemiyeti altındaki bir komisyona bırakılmış ve Boğazlar askersizleştirilmişti. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar Türkiye’nin yetkisine bırakılmıştır. Yunan tarafı ise bu anlaşmayı “boğazlar silahlandırılıyorsa Boğaz-önü adaları da silahlandırılır” şeklinde yorumlamıştır. Bu konudaki Türkiye’nin görüşü ise, anlaşmadan bu anlamın çıkarılmayacağı, çıkarılsa dahi Lozan’ın 12. maddesinin hala yürürlükte olduğu ve adaların silahlandırılmayacağı yönündedir.
ON İKİ ADANIN VERİLMESİ MEŞRU DEĞİLDİ
İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan 1947 Paris Barış Antlaşması ile İtalya, On İki Ada üzerindeki haklarından Yunanistan lehine vazgeçmiştir. Anlaşmanın 14. maddesinin 2.fıkrası uyarınca bu adaların silahsızlandırılması, kolluk kuvveti dışında bir silahlı kuvvet bulunmaması ve tahkimat yapılmaması hükme bağlanmıştır.
LOZAN İLE ÇELİŞİYOR
Paris Barış Antlaşması, Lozan Barış Antlaşması ile çelişmektedir. Zira Lozan’ın 15. maddesi anlaşmaya taraf olan 5 devletin ve taraf olmayan 16 devletin katılımı ile değiştirilmiştir. Bu kapsamda bakıldığında Türkiye’nin Paris Barış Antlaşması’na taraf olmaması ve hukuka aykırı bir biçimde oybirliği ya da oy çokluğu olmaksızın On İki Adanın Yunanistan’a verilmesi bu kararın meşruiyetini tartışmaya açmaktadır.
TÜRKİYE KABUL ETMEYECEK
Gayri askeri statüde verilen adaların Yunanistan tarafından silahlandırılması ve 60 yıldır bu şartların ihlal edilmesi adalar hakkındaki anlaşmaların geçerliğini sorgulamaya neden olmaktadır.
Yunan tarafı; Meis adasına deniz ve hava üssü kurulması, asker çıkarılması, ABD’nin askeri üsler bulundurması ve yeni üs hakları elde etmesi, Adalar denizinde Türk balıkçılara müdahale, kıta sahanlığı meselesi, münhasır ekonomik bölgelerin problemleri gibi konularda attıkları adımları “meşru müdafaa” olarak nitelendirmekte ısrarcı. Ancak Türkiye, anakarasına Yunanistan’dan bile daha yakın olan bu adalar üzerindeki silahlanmayı kendisine yönelik bir tehdit olarak görüp bunu asla kabul etmeyecek ve “meşru müdafaa” kapsamında önlemini alacaktır.
TÜRKİYE Mİ MACERACI?
Yunanlılar hadi neyse, bir de içimizdekiler var. Konu adalar meselesi olduğunda 6’lı masa, iktidarı maceracı politikalar yürütmekle itham ediyor. Silahsızlandırılması uluslararası hükümlerce belirlenmiş olan adaların statüsünün korunmasını isteyen Türkiye maceracı ama emperyal hayaller peşinde koşan, papazlara ağır silah eğitimi veren Yunanistan mı maceracı değil? Lozan’da 3 mil belirlenen karasuyunun 6 mil olmasına dahi karşı çıkmayan Türkiye maceracı ama Türkiye’ye zorla 12 mil dayatan Yunanistan mı maceracı değil?
HEPSİNİ DENİZE DÖKEMEDİK Mİ ACABA?
Kendi münhasır ekonomik bölgelerimizde hidrokarbon çalışmalarımızı tüm hızıyla sürdüreceğiz. Hava sahamızı ihlal eden Yunan uçaklarına, denizlerimizdeki balıkçıları tehdit ve taciz eden Yunan botlarına misliyle karşılık vereceğiz. Trakya Türklerinin kimliğini koruyacağız. Anlaşma kapısını daima açık tutacak ama kimsenin de ülkemizin, milletimizin hakkını gasp etmesine izin vermeyeceğiz. Bu politikaları maceracı olarak tanımlamak bazılarının gayri milli fıtratına çok uygun. Stratejileri ve çabaları Türk tezlerinden çok Yunan tezlerini savunmak olan 6lı masaya bakınca insanın sorası da gelmiyor değil. Hepsini denize dökemedik mi acaba?