Siyaset beraberinde pek çok kuram ve stratejiyi getirse de bu stratejilerin uygulanış sahası Türkiye olduğunda hiçbir şey kâğıtta olduğu gibi kalmıyor. Var olan tema bölgeye has dengeler ile biçim değiştiriyor, bambaşka bir niteliğe kavuşuyor. Siyasetin genetiğinde yalan olduğu, propaganda olduğu muhakkak olsa da Türkiye tarihte belki de ilk defa bu derece yalan ile kurulu bir siyaset arenası görüyor. 1972 tarihinde Hannah Arendt tarafından yazılan “Siyasette Yalan” isimli kitapta, doğruculuğunun hiçbir zaman siyasi erdemler arasında sayılmadığına dikkat çekilmekteydi. Yalanlar ise siyasi meselelerde kullanımı her zaman savunulabilir bir konumdaydı.
MUHALEFETİN ÇİMENTOSU ANTİ-ERDOĞAN FİKRİ
2023’e doğru giden yolda iki ana kitle halinde örgütlenmiş olan siyaset arenasında artık stratejiler değişiyor, virajlar sert ve kavgalar oldukça gürültülü bir hal alıyor. Asla yan yana yazılamayacak, birbirini biçimsel olarak eleyen çeşitli fikirlere sahip muhalefet kitlesinin çimentosunu ise Anti-Erdoğan fikri oluşturuyor.
İttifak temelli siyasette her ittifakın belli bir motivasyon ile birleştiği muhakkaktır. Anti-Erdoğan motivasyonu ile birleşen Millet İttifakı ve hâlihazırda yürütülmekte olan projelerin ve yerli-milli politikanın devamlılığı motivasyonu ile birleşen Cumhur İttifakı sadece motivasyonda değil seçim stratejisinde de taban tabana bir zıtlık yaşamaktalar. Cumhur İttifakı’nın ve ana gövdeyi oluşturan AK Parti iktidarının seçim stratejisine dair öz eleştiri yaptığı konu, yapılan icraatın ve yatırımın tanıtılamaması, duyurulamaması ve reklam edilememesidir. Ancak daha önce kullanılan ve olumlu sonuçlar doğurmuş olan stratejilerin geçerliliğini ne derece sürdürdüğünü de sorgulamak gerekir. Zira yeni nesil siyasette yatırım siyaseti işlevini yitirmiş gibi görünüyor.
YATIRIM SİYASETİNİN YERİNİ ALAN YALAN SİYASETİ
Türkiye’de iktidarda olduğu süre boyunca ülkeye yönelik yerli ve milli yatırımın teşvik edildiği ve yatırım bazında bakıldığında çok büyük bir gelişme gösterdiği tespit edilen AK Parti iktidarının eleştirilmesinin ve yerilmesinin sebebi yatırım eksikliği değil. Zira bu inkâr edilmesi güç bir şey. AK Parti iktidarı ve Cumhur İttifakı’nın maruz bırakıldığı bu durum, Millet İttifakı mensuplarının siyasi bir cinnet halinde olmalarından kaynaklanıyor. Millet İttifakı, üst üste gelen yenilgilerden sonra bir takım ajanslar ile yürüttükleri propaganda faaliyetlerinde temel gereklilik olarak “yalan siyasetini” tercih etmiş durumda. Siyasette yalancının hikâyesini kurgulamak gibi bir özelliği ve “izleyenin ne duymak istediğini ya da nasıl bir beklenti içinde olduğunu bilmenin sağladığı” büyük bir avantajı vardır. Bu bağlamda bakıldığında CHP-HDP-İP ittifakında yalan siyasetinin baskın olmasının ve toplum üzerinde bu derece etkili olmasının sebepleri de aşikardır. Gerçekler acıdır, yalan ise bize kızabileceğimiz, bağırabileceğimiz ve suçlayabileceğimiz bir muhatap verdiğinden denize düşünce sarıldığımız yılan gibidir. Öyle ki haftanın yalanları diye sosyal medyada her hafta Millet İttifakı’nın duvara toslayışını izliyoruz. Ancak, yalan olduğu ispat edilse de yalana inanmayı tercih eden büyük bir kitle ile karşı karşıyayız.
MUHALİFLERE ÇAĞRI: SİZE ULAŞACAKLARINA İNANIYOR MUSUNUZ?
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Zile’de bir vatandaş ile görüşmesini sosyal medyasına koyarak hezeyanlarda bulunuyor, halk sıkıntı yaşıyor iktidarın gözü kapalı diyor. Oysa bir müddet sonra ortaya çıkıyor ki “Ben bir çiftçi çocuğuyum, büyük sıkıntılar yaşıyoruz” diyen beyefendi, İP Zile İlçe Başkan Yardımcısı Orhan Senemoğlu’nun oğlu. Belki Orhan Bey çiftçilik yapıyordur, kim bilebilir. Ancak bu tip yalan söylemlere gerçekten ihtiyaç var mıdır? Ya da sorunun şu şekilde sorulması daha uygun olacaktır: muhalefette geniş bir kitle olduğuna ve hatta bu kitlenin seçim sonucunda iktidarı değiştireceğine inanan Millet İttifakı’nın mensupları, daha şimdiden kendi adamlarından başka kimseyle muhatap olmayarak, halka inmeyerek proje ve yalan siyaseti yürütüyorsa iktidar oldukları takdirde size ulaşabileceklerine nasıl inanabiliyorsunuz? Daha muhalefetken kendi kitlesine ulaşamayan, sıradan vatandaşa temas edemeyen bir ittifak, iktidar olduğunda mı size ulaşacak, derdinizi çözecek? AK Parti heyetleri sokakta dolaşırken her görüşten insanla karşılaşırken Millet İttifakı’nın heyetleri neden babası bu partilerde görevli olan mühendislerin hezeyanlarıyla ya da bir evlilik çetesi olduğu için gözaltına alınan çiftçi kılıklıların eleştirileri ile gündem olmaya çalışmaktadır? Sormak lazım; siyasi partilerinizde görevli olmayan, altından herhangi bir asayiş problemi veya dış bağlantı çıkmayan bir muhatabınız oldu mu daha önce?
DENİZLERDEN GELEN BİR HABER Mİ VAR?
Yıllarca söylediğimiz, ülkemize gerek olan yerli ve milli muhalefetten yine fersah fersah uzaktayız. Millet İttifakı bir ajans ve proje ittifakı olarak yalan sarmalına sıkışmış durumda. İP Genel Başkanı Meral Akşener bunu zaten itiraf etmişti. Akşener, “Cumhur İttifakı et-tırnak, mezara kadar, kader birliği. Gözleri yanıyor birbirleri hakkında konuşurken. Çok duygusal bir ittifak. Bizimki öyle değil ki, bizimki proje” ifadelerini kullanırken Cumhur İttifakının temel motivasyonunun Türkiye olduğunu bilecek kadar siyasetin içinden gelmiş bir kadın. Ancak insanın arada sırada dili de sürçüyor işte. Mesela kendilerinden Abdullah Gül’ü çatı aday göstermeleri “istenmiş.” Ancak kim bu zatlar, onu da pek bilemiyoruz.
CHP, yerel yönetimlerde özerklik şartı isterken, milliyetçi düşüncelere sahip olduklarını iddia eden siyasetçiler İP’de bölücü HDP’lilerle iş tutarken, Akşener 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi yine ‘ben başbakan olacağım’ ifadelerini kullanırken, Kılıçdaroğlu’nun Merkez Bankası başta olmak üzere her devlet kurumuna haykırışları sürerken, siyasi cinayetler kavramı gündeme bilerek getirilirken insan sormak istiyor:
Okyanus ötesinden Kılıçdaroğlu’nun proje mutfağına gelen bir haber mi var?