Okuyacağım kadarını okudum yazacağımı yazdım*
'' İnsanlar yalnızca okumak için değil, birlikte yaşamak için de kitap alır. '' Walter Benjamin**
Bu kitabı sahibinden çalan veya ödünç alıp iade etmeyen… İşte o kişiye inme insin, kavrulup kalsın bütün organları… Kitap kurtları kemirsinler içinde ne var ne yoksa ölmeyen o kurt1 adına. Ve o kişi nihayet gittiğinde son cezasına, cehennemin ateşleri yutsun onu, sonsuza dek. ***
Uzun süredir yazı yazmayan biri olarak kalemi eline alıp yazmaya başlamak hem hayat verici hem de korkutucu bir durum. Aslında benim gibi yazı yazma noktasında pimpirikli birisi için tahmin edilebilecek bir duygunun sonucu. Tanıyanlar bilir bir yazarın kitabı hakkında yazma düşüncesi ne zaman bende hâsıl olsa o yazarın yayımlanmış piyasada mevcut olan diğer eserlerini de hemen tedarik ederek onları da muhakkak gözden geçiririm.
Yazarın tek bir kitabını okuyarak hakkında yazmanın bir nevi yazara ve onun eserine yapılan haksızlık ve emeğe saygısızlık olarak görürüm, lakin bu haleti ruhiye kitap yazıları için olması gereken bir idealden daha öteye gidemeyecek bir düşünce olduğu gün gibi aşikâr.
Şair ve yazar Enis Batur’un Kitap Evi romanı ele almak için böyle bir girizgâh yapmak istedim. Enis Batur’un kitabı hakkında aslında çok fazla malumat sahibi olan birisi değilim. Nedense benim gibi yayımlanmış birçok kitabı takip eden bir kişi için gözden kaçırılmış çok önemli bir eser olduğunu “Kitap Evi” romanını okuduktan sonra nasıl es geçtiğim noktasında hayıflanırken fark etme imkânım oldu.
Nasıl bir tanımlama yapmak gerekir? Bir otobiyografik roman denemesi mi? Ya da deneme – roman arası mı? Kaldı ki bir tanımlama yapmak gereklimidir her eser için…
Romanın başkahramanın ismi kitap boyunca hiç geçmiyor ama bu kahraman Enis Batur’un gerçek kimliği ile çok benzeşiyor. Ama şunu anlamak güç; Enis Batur metin içerisinde kendinden mi bahsediyor, yoksa kitap için oluşturduğu başka bir hayali Enis Batur karakterinden mi?
Karar vermek herhalde kitabın yazarını yakından tanımak ve bilmek konusu ile doğru orantılı…
Yazar eserde; kişi ile kitapları arasında sancılı ve aynı zamanda kaçınılmaz olan (konuya dışarıdan bakanlarında tam olarak hiçbir zaman anlayamayacakları) karmaşık histerik ilişkisinin saplantıya varan ruh halini gerçekten çok iyi bir şekilde tasvir etmiş.
Herhalde bu psikolojik durumu kitaptaki şu cümle ile net bir şekilde açıklıyor: “Hayatım kitapların arasında, ortasında geçti. Birkaçını yazdım, birçoğunu yaptım, daha çoğunu okudum, okumak için edindim, edinmek için elledim sayfalarını karıştırdım. (Sayfa 34) Bizler için, bizden öncekiler için kitap bir kara sevdanın objesiydi.” (Sayfa 98)
“Kütüphanenin arkasına gizlenmeyi seçmiş kişiyi tanımanın tek yolu kütüphanenin içinden geçiyordu”
Yazar; kitapta ilk önce Saraybosna dönüşü kendisini ziyaret etmek isteyen gizemli bir misafir olduğundan haberdar edilir. Sonrasında ofisinde görüştüğü bu gizemli kişi kendisinin avukat Rıza Bey olduğunu ve ismini açıklayamayacağı ve bundan sonra kitap boyunca kendisinden “Beyefendi” diye anılacak kişiden romanın baş karakteri olan ve kitap boyunca ismi hiç zikredilmeyen ama Enis Batur’la sanki mütemmim cüz olan kişiye Dragos sırtlarında, bir buçuk dönümlük bir koruluk arazinin ortasında, içinde yalnızca kitaplar bulunan bir bina - yani yine kitaptan yola çıkacak olursak çok özel bir mimari ile Almanya’dan parçaları getirilerek bizzat Beyefendi’nin gözetiminde inşa edilmiş saydam petek şeklinde yapılmış içinde otuz bini aşkın kitabın ve ayrıca, bekçiyle eşinin yaşadığı müştemilatta bu yapıya dahil olan bir şaheser Kitap Evi - miras olarak Rıza Bey’in müvekkili Beyefendi’den romanın baş karakteri ( yani Enis Batur’a) kalıyor.
Düşündüğünüzde inanılmaz bir şey. Arazinin ve binaların bütün maddi ihtiyaçlarını, vergi giderlerini, bekçi ailesinin masraflarını şartlar ne olursa olsun karşılayacak bir bütçesi olan miras yapının yalnızca sizi bağlayan tek bir şartı mevcut. Romanda Rıza Bey bu şartı “Efendim, vasiyet gereği kütüphanenin sorumluluğunu yaşadığınız sürece devredemezsiniz” diye ifadelendiriyor.
Roman bundan sonra kitaplar, kütüphaneler ve kitap delileri arasındaki ilişki ile kitapların dünyasından bahseden deneme yazıları ile devam ediyor. Sonra bazen ana karakterin bu miras ile yüzleşmek zorunda kaldığı/kalacağı iç hesaplaşmalar ve eşi ile Kitap Evi arasında yaşadığı ikilemler arasında geçiyor. Tabi birçok defa Beyefendi’nin kim olabileceği ile ilgili derin düşüncelerle birlikte.
Yazarın kitapta bahsettiği duygular zihnimde ünlü yazar Walter Benjamin’in; “Kütüphanemi Yerleştirirken” başlığını taşıyan ve ilk kez Temmuz 1931’de Die literarische Welt’te yayımlanan yazısında bir anekdot olarak paylaştığı. “Günün birinde, Anatole France’ın kütüphanesini gören ve ardından da dayanamayıp, ‘Bu kitapların hepsini okudunuz mu, Bay France?’ Şeklinde soran birine onun şöyle yanıt verdiğini aktarır: “Onda birini bile okumadım. Siz her gün en değerli yemek takımlarınızla mı yemek yersiniz?”
Romanda bana göre en can alıcı nokta ise kişinin yaşamının son bulmasından sonra kitaplarının durumunun ne olacağı sorusuna cevabın sanki Enis Batur’a ait olduğuna ait kanıyla okurken ister istemez içinizde oluşan hisle yürek burkan şu cevap gerçekten çok manidar:
“Bir defasında büyük kişisel kitaplıkların sahipleriyle söyleşiler yapan gazeteci, ileride kitaplarımı bir kuruma bırakmayı tasarlayıp tasarlamadığımı sormuştu. Duraksamadan “hayır” dedim ona: “ölümümden sonra kitaplarım dağılsın istiyorum”
Sonuç olarak bibliyofil ve bibliyomanlar tarafından mutlaka okunması gereken otobiyografik bir hikaye, Bibliobibuli’ler için müthiş bir eser…
*Stephane Mallarme
** Paris'te kendisiyle röportaj yapmaya Walter Benjamin'in evine giden bir muhabir, Benjamin'in çalışma odasında yeni alınmış koli halinde birçok kitap görür ve biraz alaycı bir şekilde " tüm bu kitapları okuyabilecek vaktiniz olduğuna inanıyor musunuz?" diye sorar. Benjamin'de muhabire şöyle cevap verir "kitaplar yalnız okunmak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak içindir de. "
***Barcelona’daki San Pedro Manastırı’ndaki Orta Çağ’dan kalma bir el yazmasındaki beddua.
1-İncil’de bahsedilen, cehenneme gidenleri kemirecek olan kurt. Modern İncil yorumlarında, vicdanı temsil ettiği şeklinde yorumlanmıştır.
*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.