Yazar: Gabriel Polley
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Bir üniversitede postkolonyal edebiyat alanında ders veren bir öğretim görevlisi, Salman Rushdie ile iki kez karşılaştığını anlatmıştı.
İlkinde, 1980'lerin başında, Rushdie 1981 Booker Ödülü'nü kazanan ve Britanya'da bir milyondan fazla satan romanı Geceyarısı Çocukları ile yeni ün kazanmıştı. Hocama göre Rushdie, cana yakın, konuşkan ve çekici biriydi.
İkinci karşılaşma ise Rushdie'nin 1988'de Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasının ardından, 1989'da İran lideri Ayetullah Humeyni'nin kitabı sapkın ilan eden ve Rushdie'nin öldürülmesi çağrısında bulunan fetvasıyla gerçekleşmişti. Bu deneyim ve birkaç yıl boyunca saklanarak yaşamak onu değiştirmişti; belki de Rushdie'nin edebi süperstar statüsü, bu fetva tarafından artırılmıştı. Nedeni ne olursa olsun, bu sefer hocam Rushdie'yi soğuk ve küçümseyici bulmuştu.
Bu dönüşüm bana Rushdie'nin geçirdiği bir başka dönüşümü hatırlattı: Filistin meselesi
Mayıs ayında Alman yayın kuruluşu Rundfunk Berlin-Brandenburg'a verdiği bir röportajda, Rushdie Filistin'le dayanışma amacıyla düzenlenen öğrenci protestolarını "birçok durumda antisemitik bir söyleme kaymakla" suçladı ve İsrail'e yönelik kültürel boykot çağrılarını "evrensel bir sorun" olarak alaycı bir şekilde reddetti. Sözlerine şöyle devam etti:
"Normal bir insan şu anda Gazze'de olanlardan, masum ölümlerin boyutundan sadece şok olabilirken, bence göstericiler Hamas'tan da bahsedebilir. Çünkü her şey onlarla başladı. Ve Hamas bir terör örgütüdür. Genç ve ilerici bir öğrenci politikasının faşist bir terörist grubu desteklemesi komik, çünkü onların yaptığı da bir bakıma bu. 'Özgür Filistin' diye bağıranlar, Filistin'in özgürleştirilmesini talep ediyorlar. Hayatımın büyük bir bölümünde bir Filistin devletinden yana oldum," diye devam etti. "Ama şimdi bir Filistin devleti olsaydı, Hamas tarafından yönetilirdi ve Taliban benzeri bir devletimiz olurdu. İran'ın bir uydu devleti. Batı solunun ilerici hareketlerinin yaratmak istediği şey bu mu?"
Rushdie böylece, Batı'nın İsrail yanlısı siyasi elitleri arasındaki fikir birliğine uydu. Eğitimi ve gelecekteki kariyerlerini tehlikeye atan ve buna karşılık polis ve İsrail yanlısı karşı protestocuların şiddetine maruz kalan öğrencilere saygılarını sunabilirdi. Hamas'ın 7 Ekim 2023 saldırılarıyla "her şeyin başladığını" iddia etmek yerine, İsrail'in 76 yıllık apartheid, sömürgeleştirme ve Filistinlileri mülksüzleştirme sürecini kabul edebilirdi. İsrail'in Gazze'yi halı bombardımanına tutmasına, halkı açlığa mahkum etmesine ve 35,000'den fazla Filistinliyi öldürmesine karşı daha güçlü bir şekilde konuşabilirdi. Bunun yerine, Gazze Şeridi'ndeki korkunç yıkımı meşrulaştırmak amacıyla İsrail'in içi boş söylemlerini tekrarlamakla yetindi.
Rushdie, Filistin davasını her zaman bu kadar küçümseyen biri değildi
Filistin asıllı Amerikalı siyasi aktivist ve kültür eleştirmeni Edward W. Said ile Eylül 1986'da Londra'daki Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nde (ICA) gerçekleştirdiği söyleşi, 20. yüzyılın en sürükleyici ve keyifli söyleşilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Rushdie'nin doğru bir şekilde "yerinden edilme, topraksızlık, sürgün ve kimlik üzerine tutkulu ve dokunaklı bir meditasyon" olarak tanımladığı lirik ve güçlü Son Gökyüzünden Sonra’'yı yakın zamanda yazmış olan Said'in kredisi büyüktü. Rushdie, Said'e anlatısını yazması için sempatik bir sayfa sağladı.
Rushdie-Said röportajı geçtiğimiz günlerde ICA'da Filistin'le dayanışma etkinlikleri kapsamında gösterildi.
Seyirciler Said'in 1980'lerdeki gülünç İsrail propagandasını alaya almasına güldüler ve videonun sonunda alkışladılar. Rushdie'nin "anında antisemitizmle suçlanmadan Siyonizm'e yönelik herhangi bir eleştiri yapmanın zorluğundan" yakınması da, son açıklamaları göz önüne alındığında, bezgin bir iç çekişe neden oldu.
Bu zorluk değişmemiş olsa da, Rushdie'nin kendi politikası kesinlikle değişti. Fetvayı takip eden yıllarda, Rushdie İslamofobik ve emperyalist bir gündemi olan Batılı politikacılar için bir şöhret sebebine dönüştü. Rushdie, Afganistan ve Irak işgallerine destek verdi ve İslam'ın bir tehdit, Batı'nın ise üstün bir medeniyet olduğunu savunan yeni muhafazakârlar ve sağcı kışkırtıcılar için bir figür haline geldi.
Humeyni'nin fetvasında genellikle göz ardı edilen bir unsur, İslam dünyasından düzinelerce entelektüelin Rushdie'nin ifade özgürlüğüne ve güvenliğine yönelik saldırıya karşı onu savunmak üzere harekete geçmesiydi. 1994 yılında, Rushdie İçin: Arap ve Müslüman Yazarların İfade Özgürlüğünü Savunan Denemeleri, aralarında Mahmoud Darwish, Emile Habibi ve Said gibi seçkin yazarların da bulunduğu çok sayıda Filistinlinin katkılarını içermektedir.
Filistinli film yapımcısı Michel Khleifi'nin "So Be It" adlı makalesi belki de en büyük yankıyı uyandıran yazıdır. "Çifte standartlara karşıyım" diye yazan Khleifi, "tam ve mutlak ifade özgürlüğünü, saygınlığı" desteklemenin aynı zamanda "halkın kurtuluşunu - ve Filistin halkının da saygınlık hakkı olduğunu" desteklemek anlamına gelmesi gerektiğine işaret etti.
Rushdie, bir Filistin devletinin nasıl bir şekil alabileceğini varsaymak ve nihayetinde Benjamin Netanyahu ve sayısız diğer İsrailli politikacı, güvenlik personeli ve yorumcunun Filistinlilerin özgürlüğünü inkar etmelerini ve işgali süresiz olarak devam ettirmelerini haklı çıkarmak için yaptıkları aynı kötü niyetli argümanları tekrarlamak yerine, yükselen bir Filistinli nesline kulak verebilir.
Bisan Owda ve Motaz Azaiza gibi Gazzeli gazeteciler ve Doğu Kudüslü şair Muhammed el-Kurd, Taliban benzeri bir devletin sözcülüğünü yapmıyorlar. Aksine, henüz kısa olan hayatları boyunca işgal, apartheid ve şimdi de soykırımdan başka bir şey bilmeyen Filistinli gençlerin hayallerine ve hayal kırıklıklarına ses veriyorlar.
Rushdie'nin müthiş hayal gücüyle kendisini bu Filistinli gençlerin yerinde hayal edememesi utanç verici. Bağımsız, barışçıl ve müreffeh özgür bir Filistin de hayal edemiyor. İrlanda, Norveç ve İspanya'nın Filistin devletini tanımasıyla birlikte, Rushdie birçok Batılı hükümetle bile ters düşmekte ve bir zamanlar kınadığı aşırı sağı giderek daha fazla yankılamaktadır.
Kaynak: middleeasteye.net
Gabriel Polley: Tarihçi, yazar ve aktivisttir. Exeter Üniversitesi'nden Filistin çalışmaları alanında doktora derecesine sahiptir. İlk kitabı Viktorya Çağında Filistin 2022'de yayımlandı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.