Yazar: George Friedman
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Bu soru, özellikle bazı insanların ABD'nin küresel etkisinin dünyanın geri kalanına kıyasla zayıfladığını düşündüğü son yıllarda daha da tartışılır hale geldi.
Ne de olsa Çin, büyük bir güç olarak sahneye çıkmaya çalışırken, Rusya da yoksulluktan kurtulup eski halinin bir gölgesinden fazlası olmak için bekliyor.
Gerçekten de “süper güç” terimi, zaman zaman Çin ile ortaklık bağlamında, Rusya'yı tanımlamak için kullanılmıştır. Her iki ülke de kendi başlarına bir süper güç olsun ya da olmasın, birlikte dünya üzerinde belirleyici bir güç olacaklarına dair bir varsayım var. Özellikle Batı’da bu, rahatsız edici bir varsayım olarak öne çıkıyor. Ancak bu varsayım yanlış veya en azından erken bir varsayımdır.
Bunun nedenini anlamak için süper gücün doğasını göz önünde bulundurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu terim, yalnızca nükleer cephaneliğe sahip olan ve bu sayede en güçlü düşmanlarına karşı bile kesin bir zafer kazanma imkânına sahip ülkeler için kullanılıyordu.
Halk bu ülkeleri böyle görüyordu. Ancak askeri çevreler, süper gücün ne olduğuna dair hiçbir zaman net bir tanım geliştiremedi. Bunun nedeni, büyük ölçüde ordunun karşılıklı garantili imha kavramının her türlü çatışma denklemine dahil olduğunu anlamış olmasıydı. Bu yüzden her iki taraf da şikayetlerini daha küçük tehditler haline dönüştürmeye çalıştı.
Bu kavram hafife alınmamalıdır
60 yıldan fazla bir süre önce ortaya atılmasına rağmen, bu terim ve kavram hala önemini koruyor. Ulusal gücün hayatımızın merkezinde olduğu düşüncesi ve bunun nasıl tanımlanacağı üzerine yapılan sürekli tartışmalar, süper güç kavramının beklenenden daha karmaşık olduğunu gösteriyor. Örneğin, “büyük güç” nedir?
Bu, sadece anlamsal bir soru olmaktan öte, hükümet yetkililerinin büyük bir gücün ne olduğunu nasıl tanımladıkları, politika oluştururken jeopolitik sonuçlar doğurabilir. Büyük güç sadece kendini savunabilen ve başkalarını işgal edebilen bir ülke midir? Eğer öyleyse, birçok ülke büyük güç olarak kabul edilebilir; Çin kesinlikle bu tanıma uyar.
Ancak dünyada yalnızca birkaç büyük güç olduğunu düşünüyorsak, o zaman bu tanım, sadece silah ve asker sayısından daha karmaşık bir şey ifade eder. Savaşta asıl mücadelenin psikolojik olduğu söylenir; bu da güç algısını şekillendirme kabiliyetinin en önemli unsur olabileceği anlamına gelir.
Aynı zamanda halk ve ordu içindeki uyumun da ulusal gücün belirlenmesinde önemli bir faktör olduğunu iddia ediyorum. (Buna moral demek daha doğru olabilir, ancak bunun tam karşılığı olduğunu düşünmüyorum.) Uyum için kritik olan faktörlerden biri de coğrafyadır, yani manevra ve ikmal yeteneği, bunların bağlı olduğu iletişim kapasitesiyle birlikte.
Burada söylemeye çalıştığım temel nokta, büyük gücün sadece silahlara, savaşçılara, cesarete ve eğitime dayanmadığı, aynı zamanda ikna etme veya işleri halletme gücüne de bağlı olduğudur.
Savaş, tanklarla yapılmaz; tanklara yakıt sağlanarak yapılır. Örneğin, Çin ordusunun geleceğini öngören bir model oluştururken, kelimeler ve kavramlar son derece önemlidir.
Askeri gücü savaşın devasa motoru olarak düşünürüz, bunda doğruluk payı vardır. Ancak bu gücün asıl kaynağı, bir kuvvetin temel operasyonel seviyede kendini sürdürebilme yeteneğidir. Bazı uluslar her iki yeteneğe de sahiptir. Çin’de gücün geleceği, büyük ölçüde Pekin’in bu gücü uzun süre devam ettirip ettiremeyeceğiyle belirlenecektir.
Çin’in iç ve dış coğrafyası, kendi topraklarında gerçekleşecek bir savaşın uzun, karmaşık ve oldukça incelikli olacağını gösteriyor. Bu, Çin’in tarihi ve geleceğidir. Çin’in bu durumu nasıl ele alacağı, süper güç olarak adlandırılıp adlandırılamayacağını belirleyecektir.
Kaynak: Geopolitical Futures
George Friedman, uluslararası ilişkiler alanında uluslararası alanda tanınan bir jeopolitik tahminci ve stratejisttir ve Geopolitical Futures'ın kurucusu ve başkanıdır.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.