Sahil bölgesinin uluslararası gündemde olması; başta insan ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı ve özellikle konvansiyonel silahların terör ve isyancı örgütlerin eline geçmesiyle birlikte son 10 yılda artan terör faaliyetleri ile ilişkilidir.
Coğrafi olarak 3.053.200 km²'lik alan ve yaklaşık 5.000 km uzunluğa sahip olan bölge, Senegal’in kuzeyinden başlayarak, Moritanya'nın güneyi, Burkina Faso'nun kuzeyi, Nijerya'nın kuzeyi, Mali, Nijer, Çad ve Sudan'ın ortasından devam ederek Eritre'nin kuzeyine kadar uzanmaktadır.
SAHİL BÖLGESİ TERÖRÜN MERKEZİ OLDU
Bölgenin uluslararası gündemde olmasının bir diğer nedeni ise terörist gruplar merkez Sahil olarak nitelendirebileceğimiz Mali, Nijer ve Burkina Faso'da alan kazandıktan sonra, bu ülkelerin uluslararası ortaklar olarak belirlenen Fransa, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in bölgede yürüttüğü devasa bütçeli barış teminatı veya terörle mücadele kapsamındaki askeri operasyonlardır.
SAHRA ALTINDAN AVRUPA’YA GÖÇ YOLU
Sahra-altı Afrika ülkelerinden Avrupa'ya göçlerin büyük bir bölümünün Sahil koridoru yoluyla gerçekleşmesi de Sahil bölgesinin gündemde olmasının bir diğer önemli nedenidir. Bölgede petrol, gaz, uranyum, boksik, fosfat, manganez, kobalt, plütonyum gibi çok değerli madenlerin bulunması, bölge iç dinamiklerinin çatışmasını artırmakla birlikte, bölgeye yönelik küresel rekabeti de ciddi anlamda tetiklemektedir.
Sahil bölgesindeki radikal terör örgütlerin varlığı 1991-2002 Cezayir Halk Savaşı’na kadar uzanmaktadır.
TERÖRİST GRUPLARA REFERANS OLDULAR
Savaşın isyancı gruplarından olan Silahlı İslami Grup (GIA) veya 1998 yılındaki adıyla Vaaz ve Cihad için Selefi Grubu (GSPC), 2007’de Usame bin Ladin El Kaide'sine bağlılığını ilan ederek İslami Mağrip'teki El Kaide adını almıştır. Bu örgütün kilit isimlerinden olan Abdelmalek Droukdel veya Moktar Belmoktar, Moritanya ve Mali'nin kuzeyine yerleşmeyi başararak bölgede farklı küçük terör örgütlerinin kurulmasına referans olmuşlardır.
Bölgede terörizme dayalı güvensizlik, 2011 Libya krizinden sonra ivme kazanmıştır.
KRİZLERLE BİRLİKTE TERÖR SORUNU BAŞLADI
Albay Muammer Kaddafi rejimi yıkıldıktan sonra Sahil koridoru tam anlamıyla anarşi ortamına dönüşmüştür. Kaddafi otoriter ve totaliter kişiliğinden dolayı bölgeyi uzun yıllar boyunca korumayı başarmıştır.
Batı Afrika'da Birlik ve Cihat Hareketi ile Kan İmzacılar Hareketi’nin birleşiminden doğan “El-Murabitun”un yanı sıra, “Ensarüddin” ve “Katiba Macina” gibi bölgede aktif olarak faaliyet gösteren başlıca terör örgütlerinin kuruluşu, çoğunlukla 2011 Libya krizi ile 2012 Mali krizi arasındadır.
ASKERİ TEÇHİZATA YATIRIM YAPMIŞTI
Kaddafi rejimi yıkıldıktan sonra Libya'da oluşan otorite eksikliği ve anarşi ortamından doğan sürekli istikrarsızlık, bölge ülkelerinin sınır bütünlüğünü tehdit etmeye devam etmektedir. 42 yıllık iktidarı sürecinde Kaddafi, askeri teçhizat teminine devasa yatırım yapmıştır. 2008’de yaklaşık 76 bin kişilik Cemahiriye Silahlı Kuvvetleri'ne ayrılan bütçe 2 milyar dolar civarındadır.
KADDAFİ’NİN TEÇHİZATI TERÖRİSTLERİN ELİNDE
Libya Kaddafi döneminde Cemahiriye Silahlı Kuvvetleri ile Afrika'nın sofistike askeri teçhizata sahip sayılı ülkeleri arasında yer almıştır. Bu askeri teçhizatın önemli bir kısmının bölgedeki terör örgütlerinin eline geçmesi ile yukarda belirtildiği gibi yeni terör örgütleri kurulmuş ve mevcut olanların manevra kapasitesi artmıştır.
SAVAŞTAN SONRA TERÖRİSTLERİN SAFINA GEÇTİLER
Libya’ya savaşmaya giden Sahra Altı Afrika kökenli savaşçılar, ülkelerine teçhizatları ile dönmüş ve bazıları terör örgütlerinin safında yer almıştır. Kapasitelerinin arttığını gören terör örgütleri bölge ülkelerine saldırıları son hızla devam ettirmektedir.
MALİ VE BURKİNA FASO’DA ASKERİ DARBELER
Mali ve Burkina Faso'daki askeri darbelerin ana nedeni güvenliktir. 2012’den beri Mali ve 2015'ten beri Burkina Faso'da yoğunlaşan terör saldırıları, iki ülkedeki yerel halkların yöneticilerine güvenini sarsmış ve rejim değişikliği için çeşitli ayaklanmalar meydana gelmiştir.
BİNLERCE KİŞİ YERİNDEN EDİLDİ
Güvensizlik ortamı Mali ve Burkina Faso’yu başta ekonomik olmak üzere, siyasi, askeri ve sosyolojik açıdan zor durumda bırakmış ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine sebep olmuştur. Mali Ulusal Sosyal Kalkınma Müdürlüğü’nden alınan (DNDS) bilgiye göre, Temmuz 2021 itibariyle Mali’de toplamda 386.454 kişi ülke içinde yerinden edilmiştir.
KAMPLARA YERLEŞTİRDİLER
Burkina Faso'da ise durum daha vahim. Ulusal Acil Yardım ve Rehabilitasyon Konseyi’nin (CONASUR) verilerine göre, Şubat 2022 itibariyle ülke içinde yerinden edilmiş kişi sayısı 1.814.283'tür. Bu kişiler mülteci kamplarına yerleşmek zorunda kalmış ve insani yardıma muhtaç hale gelmiştir.
CUMHURBAŞKANINA İSTİFA ÇAĞRISI
Mali ve Burkina Faso'daki askeri darbelerin böyle bir atmosferde meydana gelmiş olması, yerel halkların cuntacılara destek vermesine neden olmuştur. Mali'de, Imam Mahmoud Dicko'nun da içinde bulunduğu M-5 Haziran Hareketi-Yurtsever Kuvvetler Birleşimi (M5-RFP); güvensizlik, kötü yönetim, yolsuzluk, yapılan yanlış seçimler gibi gerekçeler ile cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita ve hükümetine karşı protestolar başlatmış ve cumhurbaşkanına istifa çağrısı yapmıştır.
ÜÇ AYLIK GERGİNLİĞE NOKTA KOYDU
18 Ağustos 2020'de Albay Assimi Goita önderliğindeki Halkın Kurtuluşu Ulusal Komitesi (CNSP) yaptığı askeri darbe ile 3 ay süren gerginliğe nokta koymuştur. Cunta, cumhurbaşkanı Keita ve başbakan Boubou Cisse'yi Kati Askeri Kampı'na götürmüş ve cumhurbaşkanın istifa etmesini sağlamıştır.
ÜLKENİN KADERİNİ KENDİSİNE BAĞLADI
Mali'de Bah N'daw cumhurbaşkanlığı ve Moctar Ouane başbakanlığında bir geçiş hükümeti kurulmuştur. 8 Ay sonra, 24 Mayıs 2021’de Albay Goita, kendisinin cumhurbaşkanı yardımcısı olduğu geçiş hükümetine karşı bir askeri darbe gerçekleştirerek ülkenin kaderini kendisine bağlamıştır.
ULUSLARARASI KAMUOYUNDAN TEPKİ
Başta Batı Afrika Ekonomik Devletler Topluluğu (CEDEAO) olmak üzere, birçok uluslararası kamuoyu aktörü Mali'ye ciddi yaptırımlar uygulayıp bir an önce ülkeye anayasal düzene dönme çağrısı yapmaya devam etmektedir. Burkina Faso'da ise cumhurbaşkanı Roch Marc Christian Kabore'ye yapılan askeri darbenin ana gerekçesi, Kabore'nin 2015 yılından beri başlayan iktidarı sürecinde, terörle mücadele konusunda ilerleyememesidir.
JANDARMAYA SALDIRI DARBE GETİRDİ
14 Kasım 2021 Pazar günü, saat 05.30 civarında Burkina Faso'nun Sahil bölgesindeki Soum şehrinde Inata Jandarma Müfrezesine düzenlenen terör saldırısında 49'u jandarma olmak üzere toplam 53 kişi yaşamını yitirtirmiştir. Bu ağır saldırı, Kabore rejiminin varlığını etkilemiştir. Nihayetinde Yarbay Paul-Henri Sandaogo Damiba önderliğindeki "Kurtuluş ve Restorasyon için Yurtsever Hareket (MPSR)" askeri cuntası 24 Ocak 2022’de bir askeri darbe yapmıştır.
Darbe akabinde cumhurbaşkanı Kabore istifa etmiştir. Yapılan ulusal müzakereler sonucunda Yarbay Paul-Henri Sandaogo Damiba'nın cumhurbaşkanlığı yapacağı 36 aylık bir geçiş hükümetinin kurulması kararlaştırılmıştır.
HALK DARBELERE NEDEN DESTEK VERDİ?
Mali ve Burkina Faso’da yapılan askeri darbeler, halkların terörle mücadele konusunda başarısız olduğunu iddia ettiği sivil liderlere karşı ayaklanmalarının sonucudur. Halkın darbeleri kabul etmesinin temel nedeni ise iktidarı ele geçiren askerlerin terörle mücadelede daha başarılı olma ihtimalidir.
TERÖRLE MÜCADELENİN BAŞLICA İSİMLERİYDİ
Hatırlatmak gerekir ki hiçbir ülke istisnai bir rejim istemez ve devletin anayasal düzeni çerçevesinde görevini icra etmesini temenni eder. Mali ve Burkina Faso’da da darbe yapanlar, özel kuvvetler askerleridir ve bu ülkelerin terörle mücadele cephesinin başlıca isimleridir.
Mali'de Albay Goita, Mali Özerk Özel Kuvvetler Taburu Komutanı olmuştur ve cephede ilk saflarda yer almıştır. Burkina Faso'da Yarbay Damiba ise ülkenin başkenti Vagadugu'yu da kapsayan 3. Askeri Bölge komutanlığını yürütmüştür.
ASKERLER NEDEN İKTİDARA YÖNELDİ?
Askerlerin cephede olup terörle mücadele etmesi gerekirken siyasi iktidarı ele geçirmeleri, zaman zaman halkların isteğinden ve sivil karar alıcıların doğru karar almadığını düşünmelerinden kaynaklanmaktır. İktidara geldikten sonra terörle mücadele konusunda farklı bir cevap vereceklerini çeşitli açıklamalar ile belirttiler.
Açıkça görülüyor ki Libya krizi sonrasında Sahil’de yoğunlaşan terör faaliyetleri, bölgede güvenlik endişesini artırarak bölge ülkelerinin rejimlerini ciddi şekilde tehdit altında bırakmaktadır.