Yazar: Emile Nakhleh
Çeviri: M. Hulusi cengiz
Hey'et Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) 8 Aralık'ta Suriye'deki zalim Esad rejimini yıldırım hızıyla devirmesi, küresel İslami cihadın çöküşünün, bölgesel siyasal İslam'ın yükselişinin, İran ve Suriye arasındaki yarım asırlık Şii ittifakının çöküşünün ve İran'ın vekalet temelli stratejik doktrininin başarısızlığının sinyallerini verdi.
Bunlar, yeni Trump yönetiminin yüzleşeceği Orta Doğu'nun yeni gerçeklerinden bazıları.
Esad'ın düşüşü, “birlik, özgürlük ve sosyalizm” hedeflerine Irak, Suriye ya da Lübnan'ın (ideolojinin 80 yıl önce doğduğu yer) çok etnikli ve mezhepli yönetimlerinde asla ulaşamayan Baasçılığın laik milliyetçi diktatör yönetimine de son verdi.
İslam'ın farklı varyantları Arap siyasi sistemlerine hâkim olmaya devam etti. Şimdi sorulması gereken soru HTŞ'nin bu konudaki eğilimlerinin ne olduğudur.
1990'larda ve 2000'lerin başında İslam dünyasındaki İslami siyasi partiler ve gruplarla olan pek çok etkileşimim sırasında muhataplarım, şiddet yanlısı küresel cihatçı bir gündemin aksine devlet merkezli ideolojik bir siyasi gündemin otokratik, acımasız ve yozlaşmış rejimleri toplumlarından uzaklaştırmak için mümkün olan tek yol olduğunu kabul ettiler.
Bu partilerden bazı liderler- örneğin Malezya'da PAS, Mısır'da Müslüman Kardeşler, Ürdün'de İslami Hareket Cephesi, Türkiye'de Refah, Tunus'ta El Nahda, Fas'ta İlerleme ve Kalkınma- ziyaretlerim sırasında bana ulusal seçimleri kazanmak için ekmek ve tereyağı meselelerine odaklanan platformları benimsemeleri ve iktidarın kurşunla değil sandık yoluyla barışçıl bir şekilde devredilmesi taahhüdünde bulunmaları gerektiğini söylediler.
HTŞ'nin Ebu Muhammed El Colani takma adıyla da bilinen lideri Ahmed El Şara'nın bugüne kadar kamuoyuna yaptığı açıklamalar, daha radikal köklerine rağmen İslamcı partilerin bu siyasi geleneğine daha fazla dahil olabileceğini gösteriyor. HTŞ'nin son yıllarda İdlib'de pek de kapsayıcı olmayan yönetimine rağmen, Şara'nın liderliğindeki grup, El Kaide ile ilişkilendirilen şeriat hukukunun acımasız ve katı bir versiyonunu uygulamaktan ziyade temel kamu hizmetlerini sunmaya odaklandı.
Suriye'yi Gerçekten HTŞ Birleştirebilir mi?
Benim iyimserliğim HTŞ'nin kuruluşundan bu yana yaptığım çalışmalara dayanan en az üç gözlemden kaynaklanıyor: 1) El Kaide ile bağlarını yıllar önce kopardı; 2) El Colani ülkenin etnik ve dini çeşitliliğini açıkça kabul etti ve 3) Suriye'nin yerli liderliğine güvendi.
Elbette, El Colani'nin azınlıklara saygılı, istikrarlı ve birleşik bir Suriye kurma taahhüdünü rayından çıkaracak yerel ve bölgesel joker kartların ortaya çıkma ihtimali var.
Nitekim geçtiğimiz on yılın ortalarında Irak ve Suriye'de El Kaide ve İslam Devleti ya da IŞİD Amerikan, Rus ve Suriye hava saldırılarıyla yok edilirken, Nusra Cephesi ve Suriye'deki birkaç küçük İslamcı militan grup El Kaide'den ayrılarak asıl amacı Esad rejimini devirmek olan HTŞ'yi ya da Suriye'nin Kurtuluşu Cephesi'ni kurdu.
HTŞ'nin yerel bir gündemi benimsemesi ve gruba liderlik etmek üzere yalnızca Suriyeli yerli aktivistleri seçmesi önemlidir. IŞİD ve El Kaide'nin aksine HTŞ, Suriyeli olmayan liderleri- örneğin Suudileri, Yemenlileri, Iraklıları, Orta Asyalıları veya Kuzey Afrikalıları- yeni Cephe'ye katılmaya davet etmedi.
HTŞ ayrıca radikal Selefi küresel cihat ve terörizm konseptinin Müslüman toplumları değiştirmede ya da Levant bölgesi de dahil olmak üzere birçok Müslüman ülkedeki otokratik yönetimleri yerinden etmede başarısız olduğunu düşünüyordu.
El Colani daha 2016 yılında yeni grubunun Suriye'nin Esad rejiminden kurtarılmasını ve Suriye toplumunun etnik, dini ve ırksal çeşitliliğini yansıtan yeni, çoğulcu bir siyasi düzen kurulmasını hedeflediğini açıkça ifade etmiştir.
Bir Suriye vatandaşı olarak Colani, Suriye'nin Sünni Müslümanlar, Alevi azınlık dahil Şii Müslümanlar, Kürtler, farklı mezheplerden Ermeni Hıristiyanlar, Dürziler ve diğer küçük azınlıklardan oluştuğunun farkındadır. Tarifsiz derecede acımasız Esad rejiminin 8 Aralık'ta yıkılmasından bu yana, kadın hakları da dahil olmak üzere azınlıkların ve insan haklarının korunması için açıkça çağrıda bulunmuştur.
Halkı, özellikle Esad hanedanlığının mezhepsel tabanı olan Alevi toplumuna karşı intikam ve öç almaktan vazgeçmeye çağırırken, Esad döneminin en kötü ihlallerinden sorumlu olan eski üst düzey askeri, güvenlik ve istihbarat yetkililerini yargılayacağına söz verdi ve diğer ülkeleri ve uluslararası kuruluşları bu kişilerin adalet önüne çıkarılmasına yardımcı olmaya çağırdı.
Elbette tarih, rejim değişikliğine yol açan pek çok isyanda, mağdur halk mensuplarının genellikle eski rejimin hedef alınan yetkililerinin peşine düştüğünü ve onları yargılamadan infaz ettiğini göstermiştir. Ne yazık ki Suriye'nin bu durumdan tamamen kurtulması pek mümkün görünmüyor, ancak bu tek tük infazların yeni bir terör saltanatına dönüşmeyeceğine dair umut verici işaretler var.
Bunların hiçbiri garanti değil.
ABD'nin Irak işgalinde olduğu gibi, eski rejim yetkililerine yönelik çok geniş çaplı bir baskı, özellikle de mezhepçilik motivasyonlu olarak algılanırsa, şiddetli bir tepkiyi tetikleyebilir. Benzer şekilde, azınlık mezheplerine karşı şeriat hukukunun katı bir şekilde uygulanması, kilit toplulukları dış güçlerin istismar edebileceği şekillerde yeni yönetime karşı döndürebilir.
Sadece İdlib vilayetini yöneten HTŞ, özellikle de iktidarı temsili kilit kesimlerle paylaşmayı başaramazsa, daha iyi huylu ve kapsayıcı niyetleri ne olursa olsun kendisini kısa sürede tamamen ezilmiş bulabilir.
Yeni hükümet ayrıca, özellikle Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürt düşmanlarına karşı daha fazla askeri operasyon düzenlemesi ve İsrail'in Suriye'deki saldırılarına ve Golan Tepeleri'ndeki tarafsız bölgeyi işgaline devam etmesi halinde ciddi dış zorluklarla da karşılaşabilir.
Neyse ki İran da Rusya gibi yeni rejime meydan okumamaya karar vermiş görünüyor. Körfez ve diğer Arap devletleri, Ürdün'deki son toplantılarının ardından, Suriye'de kapsayıcı ve terör karşıtı ulusal politikalar izlediği sürece bu rejimi kucakladılar.
İleriye giden yol
Şam'ın düşmesinin üzerinden iki haftadan az bir süre geçtiği bu dönemde istikrar ve sükunetin hâkim olmasını ve hükümet birimlerinin tam anlamıyla işler hale gelmesini beklemek pollyannacılık olabilir.
Dış aktörler de yeni Suriye'nin gelecekteki yörüngesini etkileyecektir.
HTŞ şu anda ABD tarafından bir terör örgütü olarak listelenmiş durumda ve El Colani'nin başına büyük bir ödül konmuş durumda. Ancak bu tanımlama yaklaşık on yıl önce, Suriyeli muhalifler El Kaide'den kopmadan önce yapılmıştı.
Biden yönetimi yeni Suriye hükümetinin eylemlerini yakından izliyor olsa da yeni hükümet tam olarak kurulduğunda ülkenin çeşitliliğini yansıtır ve insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterme taahhüdünü hem eylemleriyle hem de açıklamalarıyla yerine getirirse, yeni yönetim HTŞ için yeni bir tanımlama yapmayı düşünürse Suriye'nin iç istikrarına büyük katkıda bulunabilir.
Esad sonrası hükümet, sınır anlaşmazlıklarını çözmek ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak amacıyla başta Lübnan, Ürdün, Türkiye ve Irak olmak üzere komşularına da ulaşmalıdır.
Ayrıca Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri'nin faaliyetlerini solandırmakve İsrail'i Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden güçlerini çekmesi için ABD ve Avrupa Birliği'nden yardım istemelidir.
HTŞ ve lider kadrosunun niyetlerine ilişkin değerlendirmem hüsnükuruntu olabilir ancak şu ana kadar, çok fazla acı çekmiş bir ülke ve bölge için olumlu işaretler var.
Kaynak: Responsible Statecraft
Dr. Emile Nakhleh, Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nda Kıdemli İstihbarat Servisi görevlisi ve Siyasi İslam Stratejik Analiz Programı Direktörüydü. Dış İlişkiler Konseyi üyesidir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.