Yazar: Hussein Abdul Aziz
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Suriye rejiminin İsrail'in Gazze'deki savaşına mesafeli durması, Hamas ile arasındaki soğuk ilişkiler ve coğrafi uzaklık nedeniyle Direniş'e askeri destek vermesinin mümkün olmaması bağlamında anlaşılabilir bir durumdur.
Ancak Suriye rejiminin İsrail'in Hizbullah ve destekçilerine yönelik katliamına mesafeli durması, rejimin son elli yıldaki politikasını yakından incelemeyenler için birçok soru işaretini beraberinde getirmektedir.
Hafız Esad döneminden bu yana Suriye rejimi, mümkün olanın sanatı politikasını benimsemiş ve üst düzey bir siyasi risk anlayışıyla bölgesel ve uluslararası alanda mevcut marjlara oynamıştır. Bu yaklaşım, rejimi geri adım atmaya ve kendi lehine değişiklikler olması umuduyla aşamalardan geçmeye dayalı olağan stratejisine yönlendirmiştir.
Suriye rejimi, İsrail'in ve dünyanın 7 Ekim 2023 öncesinden farklı olacağını; İsrail'in savaşa katılan her coğrafi noktaya karşı şiddetli bir askeri saldırı başlatacağını anlamış durumdadır.
Bu nedenle ne El Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında bir Arap arabulucu aracılığıyla İsrail'in uyarısına ne de bu savaşa katılmaktan kaçınması ve Filistin ile Lübnan Direnişine yardım etmemesi için doğrudan Rusya'nın uyarısına ihtiyaç duymuştur.
Bu yaklaşım, savaşa ilişkin cansız bir medya söylemi sunan Şam için oldukça açıktı.
Şam ayrıca, İran yanlısı güçlerin konuşlandığı yerlerden güçlerini çekti. Esad’ın İran eski Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi'nin cenaze törenine katılmayarak yalnızca Tahran'a değil, ilgili diğer başkentlere de açık bir siyasi mesaj verdiği belirtiliyor. Bu durum, bölgede olup bitenler konusunda Şam ile Tahran arasında bir fark olduğuna işaret ediyor.
Medya spekülasyonlarına ve İran Devrim Lideri Ali Hamaney'in açıklamalarına rağmen, Suriye rejiminin tarafsızlık politikasını başka faktörler açıklıyor. Arap ülkelerinin talepleri değil, iç siyasi ve ekonomik durum öncelikli rol oynuyor.
Suriye'nin tarafsızlık politikasını, askeri gücünün zayıflığı ve savaş sonrası toplumsal koşulları anlamadan yorumlamak eksik bir analiz olur. Rejim bugün, 2011 öncesindeki gibi değildir; sınırlı bir askeri kapasiteye, bocalayan bir ekonomiye ve parçalanmış bir topluma sahiptir.
Rejimin İran’la ilişkisi, güçlü bir stratejik ortaklığa dayanıyor. Ancak bu ilişki, rejimin kontrolü altındaki toprakları kaybetmeden varlığını koruyabilmesi için dikkatli bir denge gerektiriyor. Bu bağlamda, İsrail ile doğrudan bir çatışma ya da Direniş hareketlerine açık bir destek vermek, rejim için kabul edilebilir bir risk değildir.
Bölgesel denklem değiştikçe Suriye’nin tutumu daha da netleşebilir.
İsrail ile savaşın ardından, Suriye rejiminin İran’ın Hizbullah’a silah gönderme çabalarına daha fazla engel çıkarması ve bölgede kendi varlığını güçlendirmeye odaklanması beklenebilir.
Sonuç olarak, "Direniş ekseni" gerçekte sona ermiştir. Suriye rejimi, iktidarda kalmasını sağladığı sürece, on yıllardır savaştığı Arap ılımlılığına uyum sağlamayı tercih etmektedir. Bu da rejimin önceliğinin artık ulusal sabiteler değil, oportünizmle yoğrulmuş pragmatizm olduğunu göstermektedir.
Kaynak: Middle East Monitor
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.