TÜRKİYE'NİN İSRAİL İLE YAŞADIĞI BÜYÜK KIRILMA

System.Web.UI.WebControls.Label / TÜRKİYE'NİN İSRAİL İLE YAŞADIĞI BÜYÜK KIRILMA  / TÜRKİYE'NİN İSRAİL İLE YAŞADIĞI BÜYÜK KIRILMA  / hamaset.com.tr

26 Kasım 2024 Salı

128 Görüntüleme

SİYASET
Çeviren:Haber Merkezi |

Son aylarda, özellikle İsrail'in Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarını artırmasıyla birlikte, medyada İsrail-Türkiye ilişkilerinin “kopma noktasına” geldiği iddiaları sıklıkla yer aldı.

TÜRKİYE

Yazarlar: Tanya Goudsouzian ve Murat Aslan

Çeviri: M. Hulusi Cengiz

 

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ankara'nın “şu anda İsrail ile tüm ilişkilerini kestiğini” açıklaması bu iddiaları güçlendirdi.

 

Ancak bu durum karmaşık bir hâl alıyor. Ankara'nın geçtiğimiz mayıs ayında uyguladığı ticari ambargoya rağmen, İsrail Dışişleri Bakanlığı “Türkiye ile ilişkilerin statüsünde bir değişiklik olduğundan haberdar olmadıklarını” ifade etti.

 

Bununla birlikte, tarihsel bağları ve karşılıklı çıkarları güçlü olan İsrail-Türkiye ilişkilerinin, mevcut İsrail hükümetinin politikaları nedeniyle sarsıldığı açıktır. Gazze'deki uzun süren savaş, Lübnan'da ikinci bir çatışma riski, Batı Şeria'daki yerleşimlerin genişlemesi ve Filistin meselesinin çözümsüz kalması bu çıkmaza neden olmuştur. Ancak tarihsel derin bağlar, bu ilişkilerin mevcut zorluklara dayanabileceğine işaret etmektedir.

 

Uzun Bir Geçmiş

 

Türkiye ile Yahudi toplumu arasındaki tarihsel bağlar, 15. yüzyılda Avrupa'daki zulümden kaçan Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu'nun kucak açmasıyla başlamıştır. Yahudi Osmanlılar, devlet kurumlarında önemli görevlerde yer almış ve ticaretle uğraşma özgürlüğüne sahip olmuştur. Türkiye’deki Yahudi cemaatinin kökleri bu döneme dayanmaktadır.

 

Bu bağ, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası Arap-İsrail çatışmalarına yaklaşımını da şekillendirmiştir. Türkiye, 1948 yılında İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olmasına rağmen, Arap dünyasından sık sık eleştiri almıştır. Ancak Ankara, genellikle Amerikalı ve Avrupalı NATO müttefiklerinin baskısıyla dengeli bir tutum sergilemiştir.

 

Yurtiçi Dinamikler ve İlişkilerde Gerilim

İsrail-Türkiye ilişkileri, on yıllar boyunca çeşitli iniş çıkışlar yaşamıştır. Ancak son dönemde, iki ülkenin iktidar partilerinin ideolojik farklılıkları nedeniyle tarihi düşük seviyelere inmiştir.

 

İsrail’deki aşırı muhafazakâr koalisyonlar, “Büyük İsrail” vizyonu doğrultusunda Filistinlilere ve diğer azınlıklara karşı daha sert politikalar uygulamıştır. Bu politikalar, Batı Şeria'nın işgalini genişletme ve yerleşim faaliyetlerini artırma hedefleri taşımaktadır.

 

Türkiye'de ise, AK Parti'nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte Erdoğan, adalet ve İslami değerler çerçevesinde bir dış politika benimsemiştir. Erdoğan’ın, 2009 yılında Dünya Ekonomik Forumu'nda dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile yaşadığı gerginlik, bu politikanın en belirgin örneklerinden biridir.

 

Bu gerilim, 2010 yılında Mavi Marmara olayında zirveye ulaşmıştır. Gazze’ye yardım götüren gemideki 10 Türk vatandaşının İsrail güçleri tarafından öldürülmesi, ilişkilerde derin bir kırılmaya yol açmıştır. Türkiye’nin tazminat talebi ve İsrail’in eylemlerine yönelik eleştirileri, ilişkileri daha da germiştir.

 

Yakınlaşma beklentileri

 

Türkiye'nin Filistin meselelerine yaklaşımı, özellikle Ankara'nın Hamas da dahil olmak üzere çeşitli gruplarla ilişkisi ve onlara verdiği siyasi destek nedeniyle, İsrail için stratejik bir faktör olarak algılanmaktadır. Ancak Türkiye'nin politikası, daha geniş bölgesel dinamikler ve Türkiye'nin değişen diplomatik öncelikleri tarafından şekillendirilerek yıllar içinde dalgalanmıştır.

 

Ankara, özellikle 7 Ekim'den sonra güçlü söylemler ve uluslararası yasal eylemler yoluyla Filistinlilerin isteklerinin desteklenmesinde öncü rolünü yeniden ortaya koymaya çalışsa da Hamas ve Hizbullah gibi gruplar üzerindeki gerçek etkisi tartışmaya açıktır ve belirli koşullara bağlı olarak değişmektedir.

 

 

Türkiye'nin Hamas'ın siyasi bürolarına ev sahipliği yapmayı teklif ettiği iddiası hem İsrail hem de ABD tarafından ilişkilerin düzelmesinde büyük bir gerileme olarak algılanıyor.

 

 

 Türk yetkililer bu suçlamayı reddederek bazı Hamas üyelerinin Türkiye'yi “ara sıra ziyaret etmesine” izin vermenin örgüte kurumsal bir üs sağlamak anlamına gelmediğini öne sürüyor. Tarihsel olarak Türkiye çeşitli muhalif grupların üyelerini kabul etmiş (Rus Devrimi sonrası döneme kadar) ancak sınırları içinde operasyonel faaliyetleri yasaklama konusunda net olmuştur.

 

 

İsrail son yıllarda Yunanistan, Kıbrıs Rum yönetimi ve çeşitli Kürt gruplarla bağlarını güçlendirerek Türkiye'nin bölgesel etkisine karşı koymaya çalıştı. Türkiye'nin Lefkoşa'daki hükümetin ABD ve müttefik güçlerin İsrail'e ikmal için limanlarını kullanmasına izin verdiği yönündeki iddiaları gibi son gelişmeler kesinlikle daha iyi ilişkilerin aleyhine işliyor.

 

Quo Vadis?

 

İsrail'in askeri eylemlerinin neredeyse evrensel olarak kınanması ve kalıcı barış bir yana ateşkes ihtimalinin çok az olması, uzlaşmaz bir İsrail başbakanının bölgesel barış ve istikrarı en çok bozan faktör olduğu görüşünü destekliyor. Bu algı Erdoğan'ın Türkiye'si tarafından da paylaşılıyor. Sadece halef bir İsrail hükümetinin ciddi bir diyalog fırsatı sunabileceğine dair bir his var.

 

Türkiye-İsrail ilişkileri muhtemelen eski statükoya dönecektir ancak bunun için İsrail'in merkezci politikalara geri dönmesi, İsrail'in ultra-ortodoks ve etno-milliyetçi siyasi partilerinin yayılmacı ve neo-kolonyal gündemini reddetmesi ve Filistinlilerin kendilerine ait yaşayabilir bir devlet kurma isteklerine saygı duyan bir çözümü açıkça benimsemesi gerekmektedir.

 

Kaynak:  Responsible Statecraft

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.