Yer altı değerli madenleri çıkartma, işletme, her türlü alanda kullanıp; temel ihtiyaçlar olan ulaşım ve günlük tüketim alanlarında bunun pazar alanı geliştirmek bir keşif ve güçtür. Ortadoğu yeraltı zenginliği asırlarca keşfedilmeyi ve işletilmeyi bekledi. Avrupa’da başlayan seri üretim fabrikaların hammaddeyi işletme, pazarlama ve kâr elde edip büyüme vizyonuyla sanayi hamlesini büyütme hedefindeydi. Bu vizyon coğrafi keşiflerin hammadde bulunmasıyla işletip üretim yapılmasıyla keşfedilen politik, kurumsal ve toplumsal bir refah alanı olmuştu. Devlet ve toplum birlikteliği halinde hammadde, üretim ve pazarlama keşif ve gücünü İspanya ve Portekiz kıvılcımıyla Avrupa devletlerini saran asıl söz sahibi haline gel İngiltere ve Fransa olmuştur. Amerika kıtaları ve Avusturya kıtası el değmemiş coğrafyalar yanında Afrika ve Hindistan işletilmemiş ve sahipsiz madenlerle doluydu. Altın ve değerli madenleri biriktirme olan merkantilizm anlayışının asırlarca süren ve hükmeden İngiltere ve Fransa; sömürgelerinin ekonomik, hızlı ve güvenliğinin sağlanması kilit noktası ‘Ortadoğu’ güzergahı olmuştur. Ortadoğu’nun stratejik yapısı, lojistikte merkezi bir konuma sahip olmuştur.
Afrika ve Uzak Doğu kaynaklarının Avrupa’ya taşınması hususu İngiltere ve Fransa’nın siyasi, askeri tüm gücünü seferber etmeye neden oldu. Ortadoğu transit yolunun meşru sahibi Osmanlı olmasına rağmen gayri meşru dayatmalarla İngiltere ve Fransa huzur ve güven bozucu oldular. Doğuda Basra Körfezi, batıda Kızıldeniz, güneyde Aden Körfezi ve güneydoğuda Hint Okyanusu ile Arap koridorunun transit ticaret yolunun stratejik varlığıdır. 1600’de İngilizlerin kurduğu Doğu Hindistan Kumpanyası sömürge mallarının Osmanlı varlığı üzerinden 1699’da Karlofça Antlaşmasındaki siyasi üstünlükle devam eder. Hint deniz kıyılarından Hürmüz ve Basra’daki Portekizlerin etkin hakimiyeti Osmanlı ile Babür devletini ortak hareket ve birleşme siyasetine sebep oldu.
Ancak her iki Müslüman devletinin ortak hareket etmeyip birleşmemesi bölgede Portekiz daha sonra İngiltere’nin daha da güçlenmesine sebep oldu. Yedi Yıl Savaşları’yla (1756-1763) İngiltere’nin Portekiz’i yenmesiyle Babür Şahlığı üzerinde baskısı artmış ve 1803’te ise Delhi’ye girerek siyasi idareyi fiilen almıştır. İngiltere’nin Hindistan’da kurduğu Doğu Hindistan Şirketi, Kuzey Amerika’daki kolonilerini kaybetmesiyle Doğu ticaretine şiddetle yönelmesine sebep oldu. Doğu ticaretinin lojistik ayağı ise Osmanlı’nın Basra, Kızıldeniz ve Akdeniz limanlarıydı. Osmanlı’nın Çarlık Rusya’yla başı belada olması İngiltere’nin işine gelmeyip Osmanlı toprak varlığını Ruslara karşı Reval Görüşmesine kadar korudu. Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde Yakınçağ Tarihi alanında doktorasını tamamlayan Nurcan Özkaplan Yurdakul, Reval Görüşmesine kadar Osmanlı toprak bütünlüğünü koruyan İngiltere’nin bu süre zarfında Osmanlı topraklarında ne gibi faaliyetlerde bulunduğu “ticarî konsolosların” varlığı ve işlevlerini “İngiltere Ortadoğu’ya Nasıl Girdi?” doktora kitabında irdelemektedir.
Bu kitabında Basra ve Bağdat konsoloslukların faaliyetleri, İngiltere’nin ticaretini sürdürmek ve geliştirmek, deniz ticareti hukukunu uygulamak, İngiliz vatandaşlarının idari olarak sorumlusu olmak ve ülkesini temsil etmek dahası 19. yüzyılda rollerinin siyasi görevleri de kapsamaya başladı.
1600’de Hindistan’da kurulan ve çevre limanlarda etkili olan İngiltere’nin ticari ve siyasi varlığı “Doğu Hindistan Şirketi”nin 1858 ‘Hindistan Ayaklanması’nda çözülmeye başlayarak 350 yıl boyunca varlığını sürdürdü. İngiltere’nin en büyük ticaret kumpanyası ticari gelirler ve depolar kadar silahlı kara ve deniz güçleriyle siyasi, askeri faaliyetlerde de bulundular. Londralı tüccarlar ve Doğu Akdeniz’de ticaret yapan bir topluluk olarak başlayan bu şirket, stratejik merkezlerde birçok konsolosluk açtılar. Bunlardan en önemli iki tanesini zikredersek: Bağdat ve Basra İngiltere Konsolosluklarıdır.
Konsolosluk aracılığıyla İngiltere bölge siyasetinde bulundu. İlk dönemlerdeki başlıca faaliyetlerde bulundukları ve meşrulaştırmaya çalıştıkları konular şunlardır: Kürdistan’daki faaliyetleri, Hıristiyan tebaanın himayesi, vali değişimine müdahil olunması, göçebe Arap kabileleriyle temas ve Şii azınlıklarla temastır. Konsolosluklar belgedeki gelişmeleri değerlendirerek raporlar yazarak, Doğu Hindistan Şirketine gönderilir. Buna bir örnek olarak 1 Aralık 1798’de Jacob Bosanquet'in Vehhabilik hakkında hazırladığı kapsayıcı ve gerçek bilgileri içeren raporudur. Daha da ilerisi Jones Bosanquet, İngiltere’ye yazdığı mektupta Vehhabilerin alt edilmesi için “İranlılar Vehhabilerin üstüne gitse” önerisinde bulunarak bölgeye yönelik ayrıntılı gözlemlerini ve İngiliz dış politikasını yönlendirme noktasında nasıl cesurane inisiyatif aldığını göstermektedir.
“Trucial System” siyasetinin İngiltere’nin Körfez’de korsanlıkla başa çıkmak için kıyı şeridindeki aşiretlerle kurup geliştirdiği ilişkiler bütünüdür. Bağdat’a giden yolları kontrol altına almak ve Irak’ı ele geçirmek hedefinde olan Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa; 1840 senesinde Osmanlı ordusunun İngiliz ve Avusturya orduları ile yaptığı ittifak önderliğinde Mehmed Ali Paşa güçlerini Suriye’de yenmesi neticesinde paşanın Nil'den Dicle’ye ulaşacak olan Arap imparatorluğu hayali tarihe karışmıştır. Askeri alandaki bu ittifaka paralel olarak İskenderiye’de sonuçlandırılan anlaşmaya göre Mehmet Ali Paşa Suriye, Adana, Girit ve Arabistan vilayetlerini bırakacaktır.
Anlaşmaya göre Mehmet Ali Paşa, Hurşit Paşa’nın sadece Necid, Kasım ve Ahsa'da ele geçirdiği yerleri değil aynı zamanda Hicaz ve Yemen’i de bırakarak çekilecektir. Hurşit Paşa’nın arkasında Necid ve Ahsa'nın emiri olarak bıraktığı Halid bin – Suud Babıâli tarafından Necid Kaymakamı olarak atanmıştır. İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile sonuçlandırdığı 1841 Londra Antlaşması, Rusya’nın Mehmet Ali Paşa krizinden istifade ederek ele geçirdiği Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın avantajlı şartlarını İngiltere lehine bertaraf etmiştir. Mehmet Ali Paşa krizinin bu süreci Bağdat, Basra, Kahire ve Buşehr konsoloslukları keşif çalışmaları yaparak bilgi ve rapor hazırlayarak gelişmeler için istihbarat toplamışlardır.
İngiltere’nin Doğu Hindistan Şirketi üzerinden Ortadoğu coğrafyasında kurumsal teşkilat ve siyasi statü ile hukuksal kabul haline getirdiği ‘Ortadoğu Konsoloslukları’ faaliyetlerinde önemli diplomatik kişileri görevlendirmiştir. Bunlardan diplomat ve bilim insanı (!) olan Sir Henry Creswicke Rawlinson, on yıldan fazla Bağdat konsolosluğunu ve yirmi yıldan fazla Ortadoğu’da çeşitli görevlerde bulundu. Arkeolog ve araştırmacı kimliğiyle öne çıkan Sir Henry Creswicke Rawlinson, Babil, Asur, Sasani Medeniyetlerine ait birçok tarihi kalıntı bulmuştur. Siyasi meseleler ve diplomatik istihbaratların yanında Rawlinson, Bağdat ve Basra arasında süregelen gemi seferlerinin etkinliğini sürdürmek ve bölgede arkeolojik araştırmalar yapmak olmuştur.
Rawlinson’un konsolosluk döneminde arkeolojik çalışmalarının sürdürülmesinde de belli bir hukuka tabi olduğu güçlenmesiyle beraber Asur, Babil, Nemrut ve diğer sitlerinde yaptığı kazılar sonucunda elde ettiği malzemenin güvenlik içinde İngiltere’ye kargo edilmesiyle titizlikle ilgilenirdi. Tarihi ve bilimsel sömürge yanında Rawlinson, Osmanlı-İran ilişkilerinde arabuluculuk rolü ve İran’ın bölge siyasetindeki katkılarıyla diplomatik görevlerde etkin olmuştur.
Bölgenin en büyük ticari gücü olan Doğu Hindistan Şirketi, İngiliz siyasi gücün fiilen ve hukuken tecessüm etmiş temsilcileriydi. Günümüzün Basra Körfezi etrafındaki devletlerin ticari, siyasi ve hukuki temelleri 17. ve 18. yüzyıllarda İngiliz Hükümetinin istek ve çıkarları doğrultusunda tasarlanmıştır. Üç asır süren İngiltere’nin Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya uzanan siyasi ve ekonomik emellerine ulaşmak için yoğun faaliyet gösterildi. Osmanlı özelinde ise İngiliz vatandaş ve tüccarlardan başka Yezidiler ve Yahudiler dâhil neredeyse bütün gayrimüslim tebaaya kadar himaye politikasını genişlettiler.
Bu politikayla 1856 Islahat Fermanı ve Paris Konferansı öncesinde İngiliz konsoloslarının himaye misyonunu fiilen gerçekleştirdiler. 1798-1856 yılları arasında Basra ve Bağdat’taki İngiliz konsolosluk faaliyetleri yönleriyle Nurcan Özkaplan Yurdakul, “İngiltere Ortadoğu’ya Nasıl Girdi?” kitabında dört siyasi portrenin faaliyetleri, bu faaliyetlerin Osmanlı – İngiliz İlişkilerinde etkileri ve nasıl yönlendirdikleri ince ince irdelemektedir.
Kaynak: Nurcan Özkaplan Yurdakul, İngiltere Ortadoğu’ya Nasıl Girdi? – Basra ve Bağdat’ta İngiliz Konsoloslukları, Kronik Yayınları, Ortadoğu Tarihi Dizisi-5, 1. Baskı Aralık 2018, 380 sayfa.
*Makalede ifade edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.