Yazar: Anthony J. Constantini
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Yeni ideolojiler ortaya çıktığında, hedefleri her zaman Overton penceresini kendi görüşleri doğrultusunda kaydırmaktır. Nigel Farage Avrupa Parlamentosu'na ilk girdiğinde, Brexit yanlısı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin oy oranı %6’ydı. Ancak 2014'e gelindiğinde, bu oran %26'ya ulaşarak partiyi birinci sıraya taşıdı. İki yıl sonra Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı aldı. Overton penceresi değişmişti.
Batılı popülist sağ da benzer bir başarıyı daha geniş bir ölçekte elde etmek için çabaladı. Donald Trump, Matteo Salvini, Giorgia Meloni ve Geert Wilders gibi figürlerin yükselişinden önce, bazı pozisyonlar- “Sınıra duvar örmek”, “Göçmenleri işlemler için üçüncü ülkelere göndermek” gibi- Overton penceresinin dışında kabul ediliyordu. Bu pozisyonları savunanlar, dışlanmış ve sürekli olarak düşük oy oranlarına mahkûm edilmişlerdi. 2010’da Wilders gibi bazı figürler hükümette yer alabilse de bu, genellikle güven ve tedarik düzenlemeleri çerçevesinde, resmi kabine dışında gerçekleşiyordu.
Ancak 2010'ların ortalarında başlayan göçmen krizi, bu durumu değiştirdi. Göçmenler tarafından işlenen suçların artması (2023’te Almanya’daki suçların %41’ini, Frankfurt’taki ciddi cinsel suçların %100’ünü göçmenler işledi), bazı fikirlerin daha fazla kabul görmesine ve yayılmasına yol açtı. Avrupa şüpheciliği gibi bazı fikirler sağ kodlu olarak kalırken; Avrupa Birliği’ne desteklerini sürdüren partiler, birliğin yıkılmasını ya da ciddi şekilde değiştirilmesini talep etmeye asla geçmeyeceklerdir.
Ancak diğer konularda bu partiler ikna edilebilir. Sınır duvarları ve göçmen işlemleri gibi konular, Atlantik'in her iki tarafını da etkileyen göçmen krizine sağduyulu çözümler olarak popülerlik kazandı. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup olan merkez sağ Avrupa Halk Partisi, merkezci ve merkez sol müttefikleriyle birlikte çalışması gerekirken, bu iki konuyu destekleyen kararlarda popülist sağ gruplarla birlikte hareket etti.
Peki bu nasıl gerçekleşiyor? Overton penceresi nasıl oluyor da on yıl içinde merkez sağ partilerin, medyada sıklıkla “aşırı sağ” olarak tanımlanan gruplarla oy kullanmasına yol açıyor? Bunun için üç şey gerekiyor: başarı kanıtı, müesses nizamdan gelen güçlü bir karşı tepki ve diğer müesses nizam destekçilerinin katılımı.
Örneğin sınır duvarını ele alalım. Trump, 2015’te başkan adayı olarak ilk konuşmasında sınır duvarı konusunu gündeme getirdiğinde, Politico bu konuşmayı “ikiyüzlü” olarak nitelendirmişti. Bu eleştiriler şaşırtıcı değildi; çünkü Trump adaylığını açıkladığında hem kendisi hem de fikirleri %3 civarında destek alıyordu. Ancak Trump, sınırın büyük bir kısmında duvar inşa etmeyi ve yasadışı göçmenleri dışarıda tutmayı başardı.
Trump görevden ayrıldıktan ve Başkan Joe Biden göreve geldikten sonra, dört yıldan kısa sürede 8 milyondan fazla yasadışı göçmenle göç girişlerinde patlama yaşandı. Şimdi, Başkan Yardımcısı ve Demokrat başkan adayı Kamala Harris bile daha fazla duvar inşa edilmesine karşı çıkmaktan kaçınıyor.
Benzer şekilde, Macaristan sınırına çit inşa etmeye karar verdiğinde, Reuters bunu “ürkütücü” olarak nitelendirdi ve bir Fransız bakan, çitin “Avrupa’nın ortak değerlerine saygı göstermediğini” belirtti. Ancak Orbán bu çiti inşa etti ve bunun sonucunda Macaristan, göçmen suçlarından nispeten arınmış ve Yahudiler için Avrupa’nın en güvenli ülkelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Önerilen stratejinin bir sonraki unsuru, müesses nizamın tepkisi oldu. Orbán, Macaristan’ın geleneksel değerlerini güçlendirmeye ve sınırlarını sağlamlaştırmaya çalışırken, Brüksel merkezli bürokratlardan Guy Verhofstadt gibi isimler, Macaristan’ın AB'deki oy hakkının elinden alınmasını talep eden köşe yazıları yazdı. Ayrıca, Almanya’da polisin, 2015 yılbaşı gecesi göçmenler tarafından gerçekleştirilen binlerce cinsel saldırıya ilişkin raporlardan tecavüzle ilgili ifadeleri çıkarması talimatı verilerek yasadışı göçün cazip gösterilmesi sağlandı.
Müesses nizam, popülist sağ hareketleri baltalamak için yargı sistemini de sıklıkla kullanıyor. Örneğin, eski İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, bir göçmen gemisinin limana yanaşmasına izin vermediği için yargılanıyor ve bir yargıç, Meloni hakkında herhangi bir soruşturma bulunmadığı için kendisinin bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Bu gibi olaylar, insanları mevcut düzene karşı tepkisel bir pozisyona itiyor.
Ancak nihayetinde, bazı insanların düzenden kopmaya istekli olması gerekiyor; geçen hafta Avrupa Halk Partisi’nde olan da buydu. Avrupa Halk Partisi şu anda Avrupa Birliği’nde 11 ülkeyi yönetiyor. Popülist sağın oluşturduğu rekabet olmasa, Almanya’da daha güçlü ve Avusturya’da daha kesin bir kontrole sahip olacaklardı. Ancak seçmenler sınır duvarları ve üçüncü ülkelerde göçmen işleme merkezleri gibi çözümleri desteklediği sürece, EPP ve müttefik partiler bu talepleri karşılayamazsa seçmenler popülist sağa yönelecektir.
Merkez partilerin popülist sağ ile çalışmasını engelleyen “kordon sanitaire” gibi bariyerler zayıflamaya başlıyor. İlk olarak, EPP’nin popülist sağ ile birlikte Venezuela’nın gerçek başkanını tanımak için oy kullanması gibi zararsız oylamalarda bu durum görülüyor. Bu oylama, soldan ve diğer düzen yanlısı partilerden tepki toplasa da fazlası yaşanmadı. Ardından EPP, ihtiyatlı bir şekilde popülist sağ ile daha fazla oylama yapabileceklerini fark etti ve geçen hafta duvarlar ve üçüncü ülkelerde göçmen işleme merkezlerini destekleyen bağlayıcı olmayan kararlar için oy kullanmaya karar verdiler.
Sonuç olarak tüm bu gelişmeler, Overton penceresinin kaymasına yol açtı. Yavaş ama emin adımlarla, popülist sağ fikirler ana akım hale geliyor. Kim bilir, 2029 yılında Brüksel’de gerçek bir sağ koalisyonun iktidarda olduğunu görebiliriz.
Kaynak: Brussels Signal
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.