SURİYE’NİN YENİ DÖNEMİ VE ARAP KUCAKLAŞMASININ ÖNEMİ

System.Web.UI.WebControls.Label / SURİYE’NİN YENİ DÖNEMİ VE ARAP KUCAKLAŞMASININ ÖNEMİ / SURİYE’NİN YENİ DÖNEMİ VE ARAP KUCAKLAŞMASININ ÖNEMİ / hamaset.com.tr

17 Ocak 2025 Cuma

170 Görüntüleme

MERCEK

Suriye halkının özgürlük mücadelesi 2024 yılı bitmeden zaferle taçlandı ve 61 yıllık Baas diktatörlüğü tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Tahran yönetimi ve Rusların desteğine rağmen Esad, mücadelenin kaybedeni oldu ve kaçmak zorunda kaldı.

SURİYE’NİN YENİ DÖNEMİ VE ARAP KUCAKLAŞMASININ ÖNEMİ / hamaset.com.tr

Giriş

Suriye halkının özgürlük mücadelesi 2024 yılı bitmeden zaferle taçlandı ve 61 yıllık Baas diktatörlüğü tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. Tahran yönetimi ve Rusların desteğine rağmen Esad, mücadelenin kaybedeni oldu ve kaçmak zorunda kaldı. Gelinen noktada HTŞ önderliğindeki Suriye muhalefeti Şam’ı özgürleştirerek yeni dönemin kurucu gücü haline geliyor. Suriye halkı için şimdi de ayağa kalkış mücadelesi başlıyor. 14 senedir olduğu gibi bundan sonra da Türkiye, Suriyeli kardeşlerinin yanında duracak fakat bu destek tek başına yeterli olmayabilir. Suriye’nin yeniden inşası için herkese büyük iş düşüyor; bilhassa da Körfez ülkelerine. Devrim sürecinde Suriye halkını yalnız bırakan bazı yönetimlerin önünde hatasını telafi etmek için büyük bir fırsat var.

 

Körfez Monarşilerinin Stratejik Hataları

Neredeyse hiçbir konuda olmadığı gibi Suriye’deki devrim konusunda da Körfez ülkeleri ortak bir politika benimseyemedi. 2011 Mart’ında Suriye’deki gösteriler hız kazanıp iç savaşa dönüştükten sonra Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan, Suriye halkının özgürlük arayışında yanında yer aldı. Önce İran sonra da Rusya’nın Esad’a el uzatması, ABD’nin iki yüzlü tutumu ve AB’nin umursamazlığı veya etkisizliği ile birleştiğinde 2015 yılı sonunda Suriye halkının yanında sadece Türkiye ve Katar yönetimleri kalmıştı. Suudi Arabistan ve BAE, Esad’ın sahadaki bir gerçeklik olduğu yanılgısına düşerek onu tekrar muhatap almayı tercih ettiler. Esad’ın son iki Arap Birliği zirvesine davet edilişi, karşılıklı diplomatik ziyaretler, büyükelçiliklerin yeniden açılması ve yaptırımların kaldırılması çağrıları gibi büyük hatalara düşüldü. Öyle ki BAE yönetimi Esad’a maddi yardım yaparak İran’dan uzaklaştırma planı üzerine odaklanmış durumdaydı. 2024 sonuna gelindiğinde Suriye’deki devrim özellikle bazı Körfez ülkelerinin tüm hesaplarını alt üst etmiş durumda.

 

Muhaliflerin zaferi, Suriye’deki ve dolayısıyla Lübnan’daki İran yayılmacılığının durdurulması vesilesiyle Körfez ülkeleri için değer taşıyor. Lakin muhalif bir İslamcı hareketin, otoriter bir yönetimi devirerek iktidar olması, birçok Arap liderin uykularını kaçıracak bir gelişme. Özellikle de Türkiye ve Katar ile çok iyi ilişkileri olan grupların gücü eline alması, bazı bölge ülkelerini tedirgin ediyor. Lakin gün endişeleri dindirme ve Suriye’yi ayağa kaldırma günü. Dolayısıyla Şam’daki Ahmet el Şara liderliğindeki yeni yönetim diplomatik hamlelere girişerek söz konusu kaygıları gidermek maksadıyla Suudi Arabistan, Bahreyn, Ürdün, BAE ve Kuveyt ile temasa geçti. Verimli temasların ardından Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve İsrail’in işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesi çağrıları öne çıktı.

 

Bölgesel İstikrarın Formülü

14 yıla yakın süredir devam eden iç savaş sadece Suriye’nin değil, tüm Ortadoğu coğrafyasının istikrarını olumsuz etkiledi. Dünyanın dört bir yanına savurulan sığınmacılar, ticaret yollarının kapanması ve İran’ın yıkıcı etkilerinin artması ile Ortadoğu’nun tam göbeğinde bir kaos yaşandı. Açılan yaraların tamamı belki tedavi edilemeyecek ama Suriye’nin hızlı şekilde ayağa kaldırılması, bölgenin geleceği adına çok değerli. Sürecin kazananları Suriye, Türkiye ve Katar hemen işe koyulmuş durumda. Suriye muhalefetine ev sahipliği yapan ve HTŞ ile temasta olan tek Körfez ülkesi Katar, Esad ile normalleşmeyi reddetmişti. Yeni yönetimin memur maaşları başta olmak üzere ekonomik ihtiyaçları için harekete geçen Doha’nın daha rahat hareket edebilmesi için Suriye’ye finansman akışına yönelik yaptırımların acil şekilde kaldırılması gerekiyor. Şam’a uçuşları başlatan Katar’daki yönetim ayrıca Suriye’deki enerji ve liman altyapısına yönelik yatırımlar yapacağını açıkladı.

 

Güçlü bir Suriye diasporasına ev sahipliği yapan Kuveyt devrime temkinli bir iyimserlikle yaklaşsa da KİK Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi ile Kuveyt Dışişleri Bakanı Abdullah Ali el-Yahya’nın Şam'daki yeni yönetimi ziyareti “dayanışma mesajı” olarak okundu. Suriye diasporasının güçlü olduğu bir diğer Körfez ülkesi BAE’nin ise yeni dönemden memnun olduğunu söylemek zor. Gelen ilk açıklamalar, Suriye’nin yeni Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybânî liderliğindeki heyeti karşılayan BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el-Nahyan’ın verdiği diplomatik mesajlar (spor ayakkabı giymesi ve salonda sadece BAE bayrağı asılması) ve ziyaretin üzerinden iki gün geçmeden Şam ile bağlantılı tüm uçuşların durdurulması kararı benzer istikamette soru işaretlerini arttırdı.

 

 

İslami kimliğe sahip yapılanmalardan endişe duyduğu bilinen BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed el-Nahyan tüm stratejilerini Esad’ın sisteme yeniden dahil edilmesi üzerine yapmıştı. Suudi Arabistan yönetimi ise sürece daha pozitif bir yaklaşım sergiliyor. Ahmed eş-Şara, ilk açıklamalarında "Suudi Arabistan'ın Suriye için yaptığı her şeyden gurur duyuyorum ve ülkenin geleceğinde önemli bir rol oynuyorlar" ifadelerini kullanmış ve Riyad yönetimine sıcak mesajlar vermişti. Devrimin ardından Suriye’ye büyük miktarda insani yardım malzemesi gönderen Riyad yönetimi, eş-Şeybani liderliğindeki Şam heyetinin ilk durağı olmuştu. Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan da Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne vurgu yapmış, destek sözü vermişti. Suriye’nin yeniden inşası ve İran’a bağımlılığını arttıran petrol – doğalgaz tedariki sürecinde Suudilerin desteği, stratejik önem taşıyor. Suriye’yi karanlığa sürükleyen İran etkisinin ortadan kalkması, Riyad yönetimini harekete geçirecek en önemli motivasyon durumunda. Düşman olarak görmese de Suriye’de Türkiye’nin etkinliğinin artması da Riyad penceresinden bakıldığında çok arzulanan bir senaryo değil.

 

Dolayısıyla Suriye’nin ayağa kalkması sürecinde Suudi yönetimi aktif rol almak isteyecektir.

 

Üstelik Suriye ve Lübnan’da zayıflayan İran etkisinin, Yemen’de de azaltılması arayışıyla ABD ve İsrail’in Husilere yönelik olası bir operasyonu, Suudi Arabistan’ı memnun edecek bir başka gelişme olabilir. Arap Birliği dönem başkanı olan Bahreyn de Suriye konusuna yapıcı adımlarla yaklaşıyor. Uzun senelerdir İran etkisinden muzdarip olan Bahreyn, yeni dönemde Suudilerle birlikte özellikle siyasi anlamda pozitif katkı sunabilecek aktörler arasında yer alıyor. Üzerinde durulması gereken son Körfez ülkesi ise Umman.

 

Uluslararası siyasetin her örneğinde olduğu gibi Suriye konusunda da ihtiyatlı politikalarıyla öne çıkan Muskat yönetimi ilginç şekilde iç savaş boyunca Şam ile diplomatik ilişkilerini bozmayan ve diplomatik arabuluculuk yolunu seçen tek KİK üyesiydi. Arap Birliği kararı doğrultusunda 2012’de çektiği büyükelçisini 2020 yılında tekrar Şam’a gönderen ilk Körfez ülkesi oldu. Devrimin ardından düşük bir profil sergileyen Umman, KİK ülkeleriyle uyumlu hareket etmeyi tercih ediyor. Umman yönetimi, yeni dönemde Suriye’nin istikrarı ve güvenliği için katkı sağlaması beklenen aktörlerden bir diğeri olacaktır.

 

Suriye’yi Ayağa Kaldırmak = Geleceği İnşa Etmek

Suriye’nin istikrarı Filistin’den başlayıp, Lübnan, Ürdün ve Irak başta olmak üzere tüm bölgenin faydası için katma değer sağlayacak bir formüldür. İran’ın Suriye’deki yıkıcı etkilerinin ortadan kaldırılması, yeniden inşa, ekonomik entegrasyon, yatırımlar, sığınmacıların dönüşü, terörle mücadele ve ticaret yollarının tesisi açısından kritik önem taşıyor. Bölgenin yeniden İran etkisine girmemesi, aşırıcı grupların güç kazanmasının önlenmesi ve kaosun sona erdirilebilmesi için KİK ülkelerine de önemli sorumluluklar düşüyor. HTŞ’nin iktidara gelişi bazı Körfez ülkelerini endişeye sürüklemiş olsa da mevcut senaryo tüm bölge için İran’ın kontrolü altındaki Esad yönetiminden veya iç savaşın sürmesinden çok daha rasyonel bir seçenektir.

Şam yönetimi de tam olması gerektiği gibi bugün, kimseyle düşmanlık etme arayışına girmiş değil. Esad yönetimi Suriye halkının %90’ını yoksulluğa mahkûm etti. Gelirleri kısıtlı olan ülkenin sınırlı petrol kaynaklarına da terör örgütü PYD-YPG “çökmeye” çalışıyor. Batı sınırındaki Lübnan kendi sorunlarıyla boğuşamazken, işgalci İsrail bu süreci fırsat bilip komşularının topraklarına saldırıyor. Dolayısıyla gerek iç gerekse dışarda çok sayıda sorunla boğuşan Şam yönetimi, Arap kardeşleriyle pozitif ilişkiler tesis etmek zorunda.

 

Devrim yapmaktan daha zor bir şey varsa o da devrime sahip çıkabilmektir. Yeni dönemde tüm bölgenin refah, huzur ve istikrarı için geniş kapsamlı bir “Arap kucaklaşması” şart…

 

*Dr. Yusuf Bahadır Keskin Amasya Üniversitesi Öğretim Üyesi

*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.


Yazara Ait Diğer Yazılar

DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.