Yazar: Daniel R. DePetris
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Bazı milletvekilleri askeri güç kullanımını savunuyor. Hamas'ın geçen yıl İsrail'in güneyinde yaklaşık 1.200 kişiyi katledip 240 kişiyi esir almasından sadece iki gün sonra, Senatör Lindsey Graham (R-S.C.), televizyona çıkarak Başkan Joe Biden'a Tahran'a güçlü bir darbe vurmasını önerdi.
Graham, "Bu çatışma tırmanırsa, rehineler öldürülmeye başlanırsa veya kuzeydeki Hizbullah İsrail'e ciddi şekilde saldırırsa, Ayetullah'a petrol rafinerilerinizi ve altyapınızı yok edeceğimizi söylemeliyiz," dedi.
Senatör, bu önerisini 25 Ağustos'ta da yineleyerek, İran'a karşı bu tür bir tehdidin Hamas'ı rehineleri serbest bırakmaya zorlamanın en etkili yolu olduğunu savundu. Bazı yazarlar ise ABD'nin İran'a ültimatom vermesi gerektiğini, İran'ın nükleer programını sonlandırmaması halinde askeri harekata girişmesi gerektiğini ileri sürdü.
Ancak, ABD'nin İran'a karşı güç kullanmasının doğuracağı sonuçlar hem birinci hem de ikinci dereceden olumsuz olacaktır.
Birincisi, İran'ı askeri harekatla tehdit etmenin, Gazze'deki 97 rehineyi serbest bıraktırmak açısından etkili olmayacağı ortadadır. Tahran'ın Hamas üzerinde bir miktar etkisi olduğu doğru; ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2020'deki değerlendirmesine göre İran, Hamas'a 100 milyon dolar yardımda bulunmuştur.
Ancak Hamas, başka kaynaklardan da önemli miktarda gelir elde ediyor. Örneğin, Hamas, Gazze'de on yılı aşkın süredir fiili bir hükümet konumunda ve kaçakçılık tünelleri üzerinden getirilen malları vergilendirerek yıllık 300 milyon dolar gelir elde ediyor.
Yani, İran'ın Hamas üzerindeki etkisi sınırlıdır. Üstelik, İran'ın rehineleri serbest bırakması için Hamas'a baskı yapacağı da şüpheli bir varsayımdır ve Hamas lideri Yahya Sinvar'ın bunu kabul edeceği garanti değildir.
İkincisi, ABD'nin askerî harekâtı karmaşık bir girişim olacaktır. Sorun, ABD ordusunun bu görevi gerçekleştiremeyecek olması değil, bu tür bir operasyonun son derece yorucu bir çaba gerektirmesidir.
Operasyonun kapsamına bağlı olarak, ABD'nin düzinelerce savaş uçağı ve bombardıman uçağı kullanması gerekecektir. Tahran'ın misilleme olarak atacağı füzeleri savunmak için ise Orta Doğu'daki hava savunma sistemleri kullanılacaktır.
Ayrıca, bölgede konuşlanmış 40.000 ABD askeri olduğu göz önüne alındığında, İran'ın çok sayıda hedef seçme olasılığı vardır. Bu durum, ABD'nin Basra Körfezi'ndeki üslerini savunmak için düzinelerce deniz aracını bölgede konuşlandırmasını ve uzun süre bölgede kalmasını gerektirecektir.
ABD'nin bu tür bir müdahalesi ne sağlayacak? Eğer hedef İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmaksa, dünyanın tüm bombaları bunu başaramaz. Zenginleştirme tesisleri, santrifüjler ve zenginleştirilmiş uranyum stokları yok edilebilir; ancak İranlı bilim insanlarının yıllar içinde biriktirdiği bilgi kalıcı olacaktır.
Bu birikim, ABD'nin askeri operasyonu sona erdikten sonra tekrar kullanılacaktır. Dahası, bu sefer Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) İran'ın nükleer faaliyetlerini izlemek için erişim hakkı olmayacaktır. IAEA'nın mevcut durumda sahip olduğu izleme kapasitesi, bu durumdan daha avantajlıdır.
Son olarak, İran'ın nükleer programını askeri bir saldırıyla parçalamanın, İran'ı bu programı silahlandırmaya teşvik edeceği açıktır. Hamaney ve İran'ın güvenlik güçleri, nükleer silahların caydırıcılığını bu deneyimle daha iyi anlayacaktır.
Eğer İran nükleer silahlara sahip olsaydı, ABD İran'a karşı bir saldırı düzenlemeden önce iki kez düşünmek zorunda kalırdı. ABD, hiçbir zaman bir nükleer silah gücüne saldırmamıştır; çünkü bu tür bir adım, kontrol edilemeyen bir tırmanmaya yol açabilir.
Kaynak: Newsweek
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.