Yazar: Kyle Orton
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Lübnan'da İsrail ve Hizbullah arasında ilan edilen ateşkes yürürlüğe girdi. Ancak ateşkes bazı kusurlar içeriyor.
En önemli sorun uygulama. Bu ateşkesin çerçevesini, 2006 yılında bir önceki İsrail-Hizbullah savaşını sona erdiren 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı oluşturuyor. Karar, “Mavi Hat” (İsrail-Lübnan sınırı) ile Litani Nehri arasında “Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Gücü (UNIFIL) ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri (LAF) dışındaki tüm silahlı personel, varlık ve silahlardan arındırılmış” 12 millik bir bölge olacağını söylüyordu.
1701 sayılı Karar ayrıca 1989 yılında Lübnan İç Savaşını sona erdiren ve “Lübnan'daki tüm silahlı grupların silahsızlandırılmasını gerektiren” Taif Anlaşmalarının “tam olarak uygulanması” çağrısında bulundu. Bu açıkça İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun Lübnan'daki kolu olan Hizbullah'a bir göndermeydi.
Karar 1701'in önermesi gülünçtü: Hizbullah'ın bıraktığı boşluğu dolduracak bir LAF yok. LAF, kısmen Devrim Muhafızları tarafından yaratılmış ve tamamen içine sızılmış, düşman mezhepçi milislerin bir araya gelmesinden oluşuyor. UNIFIL'e gelince, Hizbullah son 18 yılda İsrail sınırı boyunca üslerini ve güçlerini inşa ederken en iyi ihtimalle kayıtsız kaldı.
Mevcut ateşkes anlaşması, İsrail birliklerinin güney Lübnan'dan tamamen çekilmesi için 60 günlük bir takvim belirledi. Bu sürenin sonunda boşaltılan bölgede UNIFIL ve LAF'ın devriye gezmesi, Hizbullah'ın Litani'nin kuzeyine çekilmesi ve resmi olmayan tüm grupların silahsızlandırılarak dağıtılması öngörülüyor.
Bu kez yeni olan tek husus, uygulamayı izlemek üzere ABD ve Fransa'nın da dahil olduğu uluslararası bir “komitenin” devreye sokulmasıdır. İsrail, Lübnan'la uzun yıllara dayanan ilişkileri nedeniyle Fransa'nın katılımını protesto etti. Ancak daha büyük sorun, sahada Hizbullah'ı itaate zorlayabilecek ve buna gerçekten istekli bir gücün bulunmamasıdır; dolayısıyla komite olsun ya da olmasın, bu 1701 sayılı kararın yarattığı durumun bir kopyasıdır.
Bazı İsrailli yorumcular, İsrail Hizbullah'ı yendiğinden beri örgütün tehdidinin etkisiz hale geldiğini, Hizbullah'ı bitirmek için savaşı sürdürmenin maliyetinin faydasından tamamen ağır bastığını savunuyor. Bunda doğruluk payı vardır ve Hizbullah'ın tamamen ortadan kaldırılmasının imkânsız olduğunu söylemek muhtemelen doğrudur.
Ancak sorun şu ki, Hizbullah henüz etkisiz hale getirilmiş değil.
Militan grup sadece son birkaç gün içinde İsrail'e yüzlerce füze fırlattı. İsrail'in Lübnan'daki temel savaş amacı, Hizbullah'ı, kuzeyde yerlerinden edilmiş 70,000 İsraillinin geri dönmesinin güvenli olacağı bir noktaya kadar geriletmekti. Bunların kaçı gerçekçi bir şekilde geri dönecek?
Bu şartların, uygulamanın ilk aşaması için gereken 60 gün boyunca bile bir ateşkesi sürdürüp sürdüremeyeceği açık bir soru. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu yaptığı açıklamada, bu ateşkesi kabul etmesinin nedenlerinden birinin ülkesinin ordusuna bir “nefes aldırmak” olduğunu söyledi ve anlaşmanın pratikteki ana etkisi de bu olabilir.
Bu arada Netanyahu, hem Başkan Joe Biden'ın hem de seçilmiş Başkan Donald Trump'ın istediği ateşkesi ilerletmek için işbirliği yapıyor gibi görünerek artık daha sağlam bir siyasi zemine oturmuş durumda. Dahası, Hizbullah'ın anlaşmayı ihlal etmesi halinde İsrail'in kendini savunma hakkına Biden'ın açık desteğini de almış durumda.
Kaynak: UnHerd
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.