Yazar: Séamus Malekafzalı
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Hava saldırıları kan dökülmesini artırırken, işlerin daha ne kadar kötüye gidebileceği bilinmiyor.
Geçtiğimiz salı günü yerel saatle 15:30 sularında İsrail istihbarat servisleri Lübnan içinde, modern savaş tarihinde daha önce benzeri görülmemiş kitlesel ve eş zamanlı bir saldırı başlattı. Hepsi de gizlice plastik patlayıcılarla doldurulmuş binlerce çağrı cihazı, bomba yapımcıları tarafından gönderilen bir mesajın bildirilmesiyle uzaktan patlatıldı.
Bir anda, aralarında çocukların ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu yaklaşık 3.000 kişi yaralandı ve 10'dan fazla kişi hayatını kaybetti. Bu insanlar marketlerde alışveriş yapıyor, sokakta yürüyor ve araba kullanıyorlardı. Bazıları hastanelerde çalışıyordu, bazıları ise evde çocuklarıyla birlikteydi. Birçoğu ülkenin güneyindeyken, birçoğu da Beyrut'un güney banliyölerinde, İsrail ve Hizbullah'ın karşılıklı ateş açtığı cephe hatlarından kilometrelerce uzaktaydı.
Beyrut'taki hastane sistemi, binlerce kişinin aynı anda hayatını değiştiren ve sakat kalmasına neden olan saldırılar nedeniyle tamamen çöktü. Ertesi gün İsrail, Lübnan'a bir başka kitlesel saldırı düzenledi.
Bu kez, telsizlere gizlenmiş daha fazla patlayıcı, bir gün önce öldürülen bir çocuk ile bir hastane çalışanının toplu cenaze törenine denk getirilerek patlatıldı ve yas tutan kalabalık Hizbullah muhafızlarının ellerinde patlayıcıların infilak etmesine yol açtı. Çağrı cihazları gibi telsizler de sağlık çalışanları tarafından kullanılıyor ve Beyrut'taki ambulansların yanı sıra Güney Lübnan'daki acil müdahale ekiplerinin evlerinde de patlayıcı yüklü cihazlar bulundu.
Geçmişte İsrail, Hamas'ın bomba yapımcısı Yahya Ayyaş gibi muhaliflerine suikast düzenlemek için cep telefonu gibi iletişim cihazlarının içine yerleştirilmiş patlayıcılar kullanmıştı, ancak bu tür patlayıcılar belirli hedeflere yönelikti ve izlenebilecek kişilerdi. İsrail ve savunucuları, geçen haftaki kitlesel saldırıyı Hizbullah savaşçılarına yönelik benzer bir cerrahi operasyon olarak tanımlamaya çalıştılar, ancak bu bir yalandı.
Bu da yeterli olmadı; iki gün sonra İsrail, Beyrut'un banliyölerine yoğun hava saldırıları düzenledi. İsrail, bu saldırıları da Hizbullah savaşçılarına karşı gerçekleştirdiği nokta atışı operasyonlar olarak tanımladı, fakat bu da doğru değildi. Bu saldırı, hedefe yönelik değil, bir yerleşim bloğunun tamamen yok edilmesini içeriyordu. Bütün aileler kaybolmuş ve enkaz altında kalmışken, sevdiklerinden haber almaya çalışan yakınlar çaresizlik içindeydi ve İsrail ordusu bu sırada medyanın önünde zafer turu atıyordu.
Pazartesi günü ise İsrail, bu yazının yazıldığı sırada 200'e yakın kişinin ölümüne ve 800'e yakın kişinin yaralanmasına neden olan bir bombardıman kampanyasıyla güney Lübnan'ı vurarak gerilimi daha da artırdı. Topyekûn bir savaşın hayaleti her geçen dakika daha da büyüyor.
Lübnan'da yaşayanlar için geçtiğimiz hafta, onlarca yıl süren çatışmaların ardından başka toplumları durma noktasına getirecek olaylara karşı direnç geliştirmiş bir ulusu sarsan uzun ve sarsıcı bir trajedi oldu. İsrail'in saldırıları, Lübnan halkını ellerinde tuttukları cihazlardan korkutmuş, ülkelerine giren tehlikeye atılmış dağıtım sistemleri konusunda paranoyaklaştırmış ve son 11 ayda savaşta sınır tanımadığını, sadece henüz gerçekleşmemiş fırsatları tanıdığını gösteren İsrail'in geniş çaplı bir işgalinden korkar hale getirmiştir.
Bu operasyonun amacı, benim gibi geçen hafta Beyrut'ta bulunan herkes için açıktı: terör estirmek, korku salmak ve huzursuzluğu körüklemek. Ancak hedefin bu kadar açık bir şekilde psikolojik olmasına ve böyle bir saldırının savaşın geleceği üzerindeki potansiyel etkilerine rağmen, ana akım medya kuruluşları ve Batılı politikacılar sevinçlerini gizleyemediler. İsrail, en iyi yaptığı şeyi yapmaya geri dönmüştü: kavgacı bir askeri güç olarak, sadık müttefik rolünde, üstünlüklerin tükendiği bir casus romanının baş karakteri.
New York Times köşe yazarları “savaş tarihindeki en isabetli saldırılardan biri” diye övgüler yağdırırken, muhabirleri “İsrail'in teknolojik hünerinin göz alıcı bir gösterisini” anlattılar. İngiliz haber kanalları “İsrail arıyor” diye şaka yaptı ve “bir gerilim filminde okuyabileceğiniz muhteşem bir darbeden” söz etti. Tarafsızlık beklentisi daha da az olan İsrailli gazeteciler, 7 Ekim'in ardından bunun “en komik ve en mutlu gün” olduğunu yazdılar.
Operasyonun ustalığıyla övünen New York Times bile başka bir yerde saldırıların amacını “stratejik olmaktan çok psikolojik” olarak tanımladı ve “ortak kırılganlık duygumuzdaki bedel” göz önüne alındığında savaşın büyük şemasında çok az amaçları olabileceğini söyledi. Ancak yine de pek çok yayın organı bu gözlemleri kaçınılmaz sonuçlarına kadar takip etmeyi reddetti: bu, görünürdeki askeri hedefinden ziyade sivil nüfusa yönelik bir terör eylemiydi.
Terörizme yapılan atıfların çoğu South China Morning Post gibi, İsrail'in dokunulmazlığının başlıca finansörü olmayan ülkeler ya da İsrail'in savaşının başlıca destekçileri olan kitleler için yapılmıştır. (Kayda değer bir istisna: CBS Sunday Morning'e konuşan eski CIA direktörü Leon Panetta, “Bunun bir terörizm biçimi olduğuna dair herhangi bir şüphe olduğunu sanmıyorum.”)
Çocukların ölümüne ilişkin kaçınılmaz haberler iktidar koridorlarına ve Batılı haber merkezlerine ulaştığında, yetkililer ve konuşmacılar saldırının ahlaki olup olmadığına ilişkin soruları geçiştirmekte gecikmedi. Temsilci Brad Sherman, zarar gören sivilleri “Hizbullah'ın... canlı kalkan kullanması ve 18 yaşındaki askerleri kullanmasının” sonucu olarak tanımladı. Evlerinde ölen 8 ve 11 yaşlarındaki çocukların kimlikleri kendisi tarafından açıkça bilinmiyordu.
Ancak bu çocukların durumu göz ardı edilemeyince, İsrail ve İngiliz kanallarında böylesine çarpıcı bir başarıyı gölgeleyemeyecek basit bir tali hasar olarak görmezden gelindiler. Times'ın diğer makaleleri sivilleri basitçe “savaşçı olmayanlar da çatışmanın içine çekildi” şeklinde tanımlarken, The Atlantic bunun yerine sivillerden hiç bahsetmedi ve binlerce yaralıyı basitçe “binlerce [Hizbullah] savaşçısı” olarak tanımladı. Zor konuşmalardan kaçınmak ve olumlu kısımlara geçmek için her şey yapıldı.
Amerikalılar, Arapları insan olarak gören düşmanlarıyla alay etmenin yeni bir yolunu bulmanın sevincini yaşıyorlar. Bir siyasi karikatürist ve Detroit News çalışanı, Kongre'deki tek Filistinli Amerikalı olan Rashida Tlaib'in masasında patlayan bir çağrı cihazı olduğunu tasvir etti. İsrail'i destekleyenler, memnuniyetlerini belirtmek için sosyal medyada çağrı cihazı emojileri kullandılar. Temsilci Harriet Hageman, kendisine patlamalarda ölen 8 ve 11 yaşlarındaki çocukları soran Code Pink protestocularının yanından geçerken, “Çağrı cihazlarınız yanınızda mı?” diye şaka yaptı.
Sayısız Lübnanlının kitlesel olarak sakatlanması ve hayatlarının alt üst olması, İsrail'in destekçilerini hiçbir zaman ilgilendirmeyecekti. Batı ülkelerinde kutsal sayılan çocuklar, hemşireler ve doktorlar, Arap kanıyla lanetlendiğinde böyle bir insanileştirmeye tabi tutulmadılar. Bunun yerine hepsi potansiyel terörist, gizli terörist, tali hasar veya gizli tehdit sayılıyor ve böylece varlıkları tüm potansiyel insaniliğinden yoksun bırakılıyor.
Kaynak: The Nation
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.