KESİN İNANÇLILAR: KÖTÜ İNSANLAR KÖTÜ İNSANLAR YARATIR

System.Web.UI.WebControls.Label / KESİN İNANÇLILAR: KÖTÜ İNSANLAR KÖTÜ İNSANLAR YARATIR / KESİN İNANÇLILAR: KÖTÜ İNSANLAR KÖTÜ İNSANLAR YARATIR / hamaset.com.tr

1 Nisan 2024 Pazartesi

408 Görüntüleme

KÜLTÜR
İrfan Süha | Türkiye

Kitaplığımızı ne kadar zenginleştirirsek ne kadar farklı kitaplar okursak o denli hoşgörülü, açık fikirli, kuşkucu, itiraz etmekten, soru sormaktan, kendi düşüncelerini savunmaktan korkmayan açık fikirli özgür bireyler olabiliriz...

KESİN İNANÇLILAR: KÖTÜ İNSANLAR KÖTÜ İNSANLAR YARATIR / hamaset.com.tr

Yazar İrfan Süha

Eric Hoffer, Kesin İnançlılar isimli kitabında “milliyetçi, devrimci ve dini kitle hareketlerinin ortak yönleri nelerdir?” sorusuna yanıt arıyor: “Bu kitap, bütün kitle hareketlerinin birbirinin aynı olduğunu iddia etmemektedir, fakat bazı temel karakteristikler kitle hareketlerinde öylesine ortaktır ki, bu onların aynı aile içinde görünmesine imkân vermektedir.”

Kesin inançlılarda gördüğümüz ortak tavırlar: hoca, şeyh, düşünür, yazar ya da bir politikacıya seçilmişlik, yanılmazlık, mehdilik ve kutsallık atfetmek. Yüce amaçlar ya da dava uğruna her türlü ahlaki, dini, insani değeri, ilkeyi çiğnemek hakkını kendinde görmek. Düşünceyi dondurmak, bir tabu, bir dogma, bir inanç haline getirmek. Harekete, fikre, akıma mensup kişilere özgü selamlaşmalar, kaideler, ritüeller geliştirmek. Özeleştiriden kaçınan, eleştirilere kapalı bir zihin. Karşıt görüşü ötekileştirmek. Lidere mutlak itaat! Bütün bunları az ya da çok, ülkemizde de hemen hemen birbirine zıt görünen bütün kitle hareketlerinde, siyasi parti ve dini cemaatlerde de gözlemlenmiyor mu?

Cumhuriyetin kurucu lideri, Batıcılar için her zaman ilham alınacak, yolundan gidilecek ulu bir önder... Emekli bir vaiz, müritlerince yanılmaz bir alim, beklenen kurtarıcı, adeta Mehdi... Cumhurbaşkanı, dindar ve milliyetçi halk yığınlarına göre din ve vatan için mücadele veren, bu nedenle kayıtsız şartsız desteklenmesi gerekilen bir lider, reis! Bu üç isme “fanatikçe inanan” kalabalıklar ne kadar birbirlerine karşı görünürse görünsün, az ya da çok benzer tepkiler, benzer refleksler vermiyorlar mı? Peki kitle hareketleri güçlerini nereden alıyor? Nasıl ve neden yükseliyor, ne zaman gerileyip niçin çöküyorlar? Yazar, kitabın birinci bölümünde kitle hareketlerinin çekici yönlerini inceliyor: değişiklik isteği, geleceğe karşı duyulan korku ya da umut, aşırı yoksulluk, içinde bulunulan koşullardan duyulan memnuniyetsizlik...

E. Hoffer'e göre kitle hareketlerinin çekici yönlerinden birisi de belki en önemlisi, “hayatı anlamlandırmak” isteği: “Başkalarına karşı kutsal bir görevimiz olduğu düşüncesiyle içimizi yakan inanç, aslında boğulmakta olan nefsimizin en yakında yüzen can yeleğine tutunması gibidir. Kutsal görev ortadan kaldırılırsa geriye zayıf ve anlamsız bir hayat kalır.”

Güzel bir Alman filmi vardır: Tehlikeli Oyun… Bu filmde bir lise öğretmeni, Almanya’da tekrar faşizmin ve Hitler benzeri bir hareketin güçlenemeyeceğini iddia eden öğrencilerine bir ödev verir: liderliğini kendisinin üstlendiği yapay bir örgüte katılmalarını ve deneyimlerini yazmalarını ister. Örgüte katılan öğrenciler zamanla grup halinde hareket etmekten, birbirlerini korumaktan, tek tip -beyaz gömlek- giyinmekten hoşlanmaya başlarlar. Ailevi sorunları olan, gündelik sıradan hayatlarını değiştirmek, ona bir anlam kazandırmak isteyen ergenlik çağındaki bunalımlı-yalnız gençler, dönem ödevini giderek daha fazla ciddiye alırlar ve işler çığırından çıkar.

Filmde sözü edilen örgüte katılanlarla Gülen cemaatine ya da herhangi bir tarikata mensup olanlar arasında bir paralellik kurulabilir. Zeki ve samimi insanların zamanla fanatik birer militan müride dönüşmeleri için ipucu verebilir. Gülen Cemaatinin, müritlerini ortaokul-lise çağında hangi yöne yürüyeceğini henüz bilmeyen kararsız, çalışkan ve yoksul gençleri, maddi (bürokraside iş imkânı) ve manevi (dine hizmet) motivasyon araçlarını kullanarak devşirmesine şaşmamalı!

Gündüz Vassaf; totaliterizm karşıtı sıra dışı kitabı Cehenneme Övgü ’de kahramanlara duyduğumuz ihtiyacı eleştiriyor: “Kahraman olmayınca, bizler, birer bireyiz. Kahramanlarla birlikte ise bir grup oluşturuyoruz. Gruplar uyum yeteneğine sahiptir ve yasaları vardır. Bireysel olarak yaşarız, oysa kolektif olarak ancak varlığımızı sürdürürüz... Kendimize inanmadıkça, bireyselliğimizi vurgulamaya gücümüz yetmedikçe, grubun ardı sıra sürükleniriz.” Bir örgüt, cemaat ya da hareket tarafından büyülenmemizin altında yatan temel nedenlerden birisi de belki “kahramanlara” duyduğumuz bu ihtiyaçtandır. Çocukluğumuzdan bu yana kahramanlık masallarıyla büyütülmüşüz. Annemiz, babamız, öğretmenimiz, bir sanatçı ya da şöhret... Hepimizin hayatta -belli bir dönem- taklit ettiği, “O olsa ne yapardı? Onun gibi olmak için nasıl davranmalıyım?” dediği birisi olmuştur. Kahramanlarımızı taklit etmekten, kendimiz olamayız, kendimiz olmaktan çıkarız. Özgüvenimizi yitiririz.

KESİN İNANÇLILAR / hamaset.com.tr

Her kitle hareketinin bir kahramanı, rol modeli vardır. Hareketin mensupları -içimizde var olan taklit etmek dürtüsüyle de- kahramana bakarak nasıl davranmaları, nasıl düşünmeleri, ne yapmaları gerektiğini öğrenirler. Kahraman (lider) taklit edilecek mükemmel bir örnektir. Cemaatin, hareketin, örgütün idealleri kahramanın davranışlarında, tavırlarında, hayat hikayesinde somutlaşmış, hatta mükemmelleşmiştir.

Peki bağnazlıktan, böylesi bağlılıklardan kurtulmanın, serbest düşünmenin, sürüyü terk etmenin, kişilik sahibi olmanın yolu ne? Bazan dini veya ideolojik bir davanın adamı olmakla gururlanan arkadaşlarımın evlerini ziyaret ettiğimde derhal kitaplıklarına bakarım: neler okuyorlar, nelerle meşguller, yeni bir şey var mı diye. Bunu ortak yazarlarımız, ortak meselelerimiz var mı, öğrenmek için yaptığım gibi, onları biraz daha fazla tanımak için de yaparım. Çünkü kitaplıklarımız ufkumuzun sınırlarını gösterir. Fakat, genellikle bir dava adamının kitaplığını incelediğimde, maalesef çok sesli bir konçerto değil de tek sesli bir marş dinlemiş gibi olurum: aynı kitaplar, aynı konular, aynı ezberler...

Gençlik yıllarında edebi metinler okumak “empati” duygumuzu geliştirir. Roman okumak farklı hayatların içine girmemizi, başka kültürlerle, inanç ve fikirlerle tanışmamızı sağlar. Bu da kendini “tek yol, tek hakikat” olarak dayatan ideolojiler tarafından hipnoz edilmemizi engelleyebilir. Kitaplığımızı ne kadar zenginleştirirsek ne kadar farklı kitaplar okursak o denli hoşgörülü, açık fikirli, kuşkucu, itiraz etmekten, soru sormaktan, kendi düşüncelerini savunmaktan korkmayan açık fikirli özgür bireyler olabiliriz.

*Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazarlara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset ’in editoryal politikasını yansıtmayabilir.



Yazara Ait Diğer Yazılar

DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.