Yazar: Frank Ledwidge
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Batı’nın yapabileceği en iyi şey Kiev’e savaş sonrası güvenli bir gelecek planlamasında yardımcı olmaktır.
Genelde iyimser ve Ukrayna yanlısı bir analist olan bir arkadaşım, geçen hafta Ukrayna’dan döndüğünde bana şöyle dedi: “Ukrayna’nın durumu, Alman Ordusu’nun Ocak 1945’teki hali gibi.” Ağustos ayında büyük umutlarla başlattıkları harekâtın ardından Ukraynalılar, Rusya’nın Kursk bölgesi de dahil tüm cephelerde geri püskürtülüyor. Daha da önemlisi, askerleri tükeniyor.
2024 yılının büyük bölümünde Ukrayna toprak kaybetti. Bu hafta, batı Donetsk’teki Selidove kasabası kuşatıldı ve Vuhledar’da olduğu gibi önümüzdeki hafta düşmesi muhtemel. En büyük soru ise kaç Ukraynalının kaybedileceği. Kış boyunca, stratejik öneme sahip sanayi kenti Pokrovsk’u savunmak için büyük bir savaş yaşanmasından endişe ediliyor.
Bu bir toprak değil yıpratma savaşı
Burada en kritik kaynak askerler ve Ukrayna bu konuda olumsuz bir tablo çiziyor. Ukrayna, 120.000’den fazla ölü ve 500.000’den fazla yaralı ile 700.000 kadar Rus askerini “tasfiye ettiğini” iddia ediyor. Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskiy, bu yılın şubat ayında 31.000 Ukraynalının öldüğünü kabul etti ancak yaralı sayısı hakkında bilgi vermedi. Sorun şu ki, Ukrayna’nın verdiği bu rakamlar Batılı yetkililer tarafından da kabul edilse de, gerçekte durum farklı olabilir. ABD kaynaklarına göre, her iki tarafta da ölü veya yaralı sayısı 1 milyona ulaşmış durumda. Dahası, bu sayıya giderek artan sayıda Ukraynalı sivil de dahil oluyor.
Düşük moral, firar ve askerlikten kaçınma gibi sorunlar Ukrayna için giderek büyüyor ve yeni asker bulmayı zorlaştırıyor. Ülkede şu sıralar, 18-25 yaş grubunun seferber edilip edilmeyeceği ve bu süreçte ciddi kayıplar verip vermeyeceği tartışılıyor. 2000’lerin başındaki ekonomik zorluklar nedeniyle doğum oranının düşmesi, 15-25 yaş arası nüfusu azalttı. Ülkenin zaten ciddi bir demografik krizle karşı karşıya olduğu göz önüne alınırsa, bu grubun seferber edilmesi büyük risk oluşturabilir. Seferberlik sürse bile, gerekli politika, mevzuat ve eğitim süreci tamamlanana kadar savaş sona ermiş olabilir.
Ukrayna, Rusya’yı yenemez
Tarih, Rusya’ya karşı verilen yıpratma mücadelelerinde başarılı bir örnek göstermiyor. Açık konuşmak gerekirse, Ukrayna için bir yenilgi ihtimali gerçek bir olasılık ve bunu yumuşatmak mümkün değil. Zelenskiy’nin Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönme hedefi ve Batı’nın tam desteklediği diğer amaçlar gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Burada Batılı liderlerin de sorumluluğu var. Afganistan ve Orta Doğu’daki başarısız savaşlar, Batı silahlı kuvvetlerini yetersiz ve uzun süreli çatışmalara hazırlıksız bıraktı.
Avrupa’nın milyonlarca topçu mermisi vaadi, bu yıl Kiev’e yalnızca 650.000 mermi gönderilmesiyle karşılık buldu. Kuzey Kore, Rusya’ya bunun iki katı kadar mühimmat sağladı. ABD’nin büyük silah stokları mevcut ancak bu silahların Ukrayna’ya hızla gönderilmesi pek olası değil. Gönderilse bile teslimat süreleri aylar değil, yıllar alabilir.
Yakın zamanda Batılı savunma yetkililerinin katıldığı bir brifingde, Ukrayna için durumun “tehlikeli” ve “her zamankinden kötü” olduğu vurgulandı. Batı, Ernest Hemingway’in ifadesiyle, Afganistan’da olduğu gibi “yavaş yavaş, sonra birdenbire” gelen bir stratejik felaketi daha göze alamaz.
Rus ordusu, Pokrovsk gibi yerleri ele geçirdiğinde belirleyici bir ilerleme kaydedemeyecek olsa da Ukrayna’nın da kayıp verme sınırına yaklaştığı bir gerçek. Zafer, ne yazık ki, görünürde yok. Batı’nın Rusya’ya mümkün olduğunca uzun süre zarar vermek dışında bir stratejisi olmamış gibi görünüyor.
Savaşın adilliğini belirleyen iki eski etik soruyu sormak gerekiyor: Makul bir başarı şansı var mı ve potansiyel kazanç, maliyetle orantılı mı? Batı’nın neyi “başarı” olarak tanımladığı net değil; bu arada maliyet oldukça belirgin hale geldi. Hedefleri ve sınırları belirlemek, bir stratejinin başlangıcı olurdu; ancak Batı bu konuda yetersiz kaldı. NATO liderleri artık belirsiz söylemlerden vazgeçmeli ve “ne kadar sürerse sürsün” anlayışını geride bırakmalı.
Irak, Afganistan ve Libya’da bu anlayışın nereye götürdüğünü gördük
Uygulanabilir bir çözümün neye benzediğini, Batı’nın bu hedefin peşinden gidip gitmeyeceğini ve zaferin ne anlama geldiğini netleştirmemiz gerekiyor. Ardından, Batılı liderlerin bu yönde adımlar atmaları lazım.
Kırım, Donetsk ve Luhansk’ın kaybedildiğini kabul etmek bir başlangıç olabilir- giderek daha fazla Ukraynalı bu gerçeği dile getiriyor. Savaş sonrası Ukrayna için ciddi planlamalar yapılmalı; çünkü bu noktada Batı’nın desteğine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulacak.
Rusya’nın Ukrayna’nın tamamını ya da büyük bir kısmını ele geçirmesi zor. Ele geçirse bile bu alanları elinde tutması da güç görünüyor. Uzlaşmaya dayalı bir çözüm kaçınılmaz olabilir. NATO ve özellikle ABD’nin bu krizin sonuna ulaşmak için uygulanabilir bir yol bulması ve Rusya ile başa çıkmak için önümüzdeki on yıl boyunca pragmatik bir strateji geliştirmesi gerekiyor.
En önemlisi, Batı’nın bağımsız, kahraman ve parçalanmış Ukrayna’yı nasıl destekleyeceği üzerine düşünmeye başlaması şart.
Kaynak: The Conversation
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.