Yazar: Dennis Jett
Çeviri: M. Hulusi Cengiz
ABD, 1990'lardaki Clinton yönetiminden bu yana resmi olarak iki devletli bir çözümü, yani hem İsrail'in hem de Filistin devletinin tanınmasını destekliyor. Başkan Joe Biden, NATO zirvesinin ardından 11 Temmuz 2024'te düzenlediği basın toplantısında "İki devletli çözümden başka nihai bir cevap yok" diyerek bu pozisyonunu yineledi.
Buna rağmen ABD, Filistin topraklarının Birleşmiş Milletler'in 194. üye devleti olmasını engelleyerek, tam anlamıyla tanınmasını sürekli olarak engelledi. Filistin, BM'de daimî gözlemci statüsüne sahip ve bu statü, Filistin'in çoğu toplantıya katılmasına izin verirken uluslararası anlaşma veya tavsiye kararı için oy kullanma hakkı tanımıyor.
Ben bir uluslararası ilişkiler uzmanı ve eski bir ABD diplomatıyım. Bu paradoksu anlamak için biraz tarih bilgisi gerekiyor.
Başlangıç
1948 yılında İsrail devleti kurulduğunda, Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi Arap komşuları, İsrail'in var olma hakkını tanımayı reddedip bir Filistin devleti kurmak için de bir adım atmadılar ve hemen İsrail'e saldırdılar. Sonraki savaşlar ve daha küçük çaplı düşmanlıklar o zamandan beri bölgeyi rahatsız ediyor.
ABD, yıllar boyunca İsrail'e siyaset, para ve askeri yardım anlamında büyük destek sağladı. Aynı zamanda İsrailli, Filistinli ve Arap ülke liderlerinin barış içinde yaşayabilecekleri bir güne doğru ilerlemelerine yardımcı olmaya çalıştı.
Gazze'deki mevcut savaş, İsrailli politikacıları ve diğerlerini, Filistin devletinin tartışılmasının, savaşı tetikleyen İsrail vatandaşlarının katliamı nedeniyle Hamas'ı ödüllendirdiğini iddia etmeye sevk etti. Ancak bir noktada savaş sona erecek ve bu sorun çözülmeden kalacaktır. Bu sorun çözülmediği sürece savaşın sona ermesi de geçici olacaktır.
Bu durumda, Filistinli ve İsrailli politikacıların yanı sıra müzakerelere yardımcı olan diğer ülkelerin liderleri tarafından ele alınması gereken pek çok konu olacaktır. Bunlardan en önemli üçü, Filistin devletinin sınırları, bazı Filistinlilerin 1948'de terk etmek zorunda kaldıkları topraklara geri dönme hakkı ve hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin başkentleri olması gerektiğini savundukları Kudüs'ün statüsüdür.
ABD, sonucu dikte etmeden barışa giden müzakereleri teşvik etmeye çalışsa da, uzun zamandır resmi olarak iki devletli çözümü benimsiyor. Örneğin, eski Başkan Donald Trump 2018'de "İki devletli çözümü seviyorum. En iyi sonuç vereceğini düşündüğüm şey bu... Benim hissiyatım bu." demişti. George W. Bush ve Barack Obama gibi diğer başkanlar da tarafları müzakerelere yönlendirmeye çalıştı.
Ancak Amerikan hükümetinin barış vizyonu teoride bir Filistin devletinin kurulmasını içeriyor olsa da ABD, Filistin'in gözlemci statüsünden tam üye devlet statüsüne yükseltilmesi için BM nezdinde yapılan girişimleri defalarca engelledi.
Bu, sembolik bir değişiklikten öte bir şey olurdu; zira bir Filistin devleti uluslararası toplumun gözünde resmen bir ülke olarak tanınacak ve bu da ona diğer uluslararası örgütler ve mahkemelerde itibar kazandıracaktı.
ABD, BM'nin yeni üyelerini onaylaması gereken Güvenlik Konseyi'nde "Filistin devletine ilişkin bir kararı" veto ederek Nisan 2024'te bunun gerçekleşmesini engelledi. ABD, Fransa, Birleşik Krallık, Çin ve Rusya ile birlikte Güvenlik Konseyi'ni oluşturan beş daimi üyeden biridir. Bu ülkelerin her biri, konseyin yapmaya çalıştığı herhangi bir bildiriyi veya açıklamayı veto etme yetkisine sahiptir.
Bir devlet nasıl görünür?
Filistin devletinin sınırları ve diğer konularda anlaşmaya varmak çok zor olacağından, barışın sağlanması için etkili bir arabuluculuk şarttır. Ancak ABD izole ve tutarsız tutumuyla bu süreçteki rolünü büyük ölçüde kaybetmiş durumda.
Bir Beyaz Saray sözcüsü Mayıs 2024'te ABD'nin devletleşmenin "tek taraflı tanıma yoluyla" değil, "taraflar arasında doğrudan müzakereler yoluyla" gerçekleşmesi gerektiğini savunduğunu açıkladı.
Bu gerekçeyle ilgili iki sorun var. Birincisi, BM'deki 144 ülke Filistin devletini halihazırda bir ülke olarak tanımıştır, bu da tanımayı tek taraflı olmaktan çıkarmaktadır. İsrail'i 1948'de kuran da BM idi.
İkincisi, İsrail şu anda tarihindeki en aşırı sağcı hükümete sahiptir. Başbakan Benjamin Netanyahu, uzun zamandır herhangi bir Filistin devletine şiddetle karşı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Eğer böyle bir olasılığı tartışmayı bile kabul etseydi, koalisyonu derhal çökecek ve kendisi de görevden ayrılmak zorunda kalacaktı.
Netanyahu, devlet kurma konusunun görüşülmesi yönündeki baskılardan kaçınmak için yıllarca diğer ülkeleri, Hamas'ın asla müzakere etmeyeceğini bile bile, bu örgüte yüz milyonlarca dolar sağlamaya teşvik etti. Bunu, Batı Şeria'yı yöneten ve görüşmeye istekli olan Filistin Yönetimini zayıflatmak için yaptı.
Tutarsızlığın kökeni
Neden ABD, Gazze savaşından önce bile, sürdürülebilir bir barışa giden tek yol olduğunu söylediği iki devletli çözüme yönelik küçük bir adıma -BM'de bir Filistin devletinin tanınması- izin vermeyi reddetti? Ve neden bunun gerçekleşmesine asla izin vermeyecek bir İsrail hükümetiyle aynı safta yer almaya devam ediyor?
Açıklama basit: iç politika
Nisan 2024'te Yahudi Amerikalıların %89'u İsrail'in Hamas'la savaşma gerekçelerini desteklediklerini söylerken, Gazze savaşı Yahudi-Amerikan toplumunda bazı çatlaklara yol açtı.
Amerikalı Yahudiler on yıllardır büyük ölçüde Demokrat Parti'yi destekliyor ve İsrail'i savunmak onlar için önemli bir konu olmaya devam ediyor. Ancak bu desteğin azalacağına inanan İsrail, on yıllar önce Evanjelik Hıristiyanlara ulaşmaya başladı. Onlar Cumhuriyetçi Parti'nin sağlam seçmen kitlesini oluşturuyor. İsrail'e sorgusuz sualsiz bağlılık birçoğu için bir inanç maddesi haline geldi.
Şimdi Cumhuriyetçiler ve bazı Demokratlar kimin İsrail'in daha iyi dostu olduğunu görmek için yarışıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin savcısı Mayıs 2024'te Netanyahu ve bir başka İsrailli liderin yanı sıra Hamas liderleri için de tutuklama emri talep ettiğinde, Temsilciler Meclisi, iki partili bir çabayla hızla yanıt verdi ve UCM'nin İsraillileri yargılamasına yardımcı olanlara yaptırım uygulanmasını öngören bir yasayı kabul etti.
Bu tür bölücü siyasi tartışmalardan kaçınmak için Başkan Bill Clinton, görevdeki son haftalarına kadar iki devletli çözümü benimsemedi
Devam eden savaşın siyasi gerçekleri göz önüne alındığında, bunun neden önemli olduğunu sorabilirsiniz. Filistin devletinin BM'ye üye bir devlet olarak katılması onu bir ülke yapmayacaktır. Önce İsrailliler ve Filistinlilerin anlaşmaya varması gerekecek. Ancak bu BM statüsünü elde etmek, kimliklerinin tanınmasını ve bir gün kendilerine ait bir ülke kurma arzularının gerçekleşmesini hayal eden insanlar için bir umut ışığı olacaktır.
Böylesine önemli bir politika değişikliğinin ABD'deki başkanlık seçim kampanyasının ortasında gerçekleşme şansı yok. Ancak barış sağlanacaksa, her iki tarafta da daha fazla insanın farklı düşünmesi gerekecek. Ve inanıyorum ki bir Filistin devletini en azından kâğıt üzerinde hayata geçirmek, ABD'nin yapabileceği her şeyden daha fazla buna yardımcı olacaktır.
Kaynak: theconversation
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir.