Yabancı devletler tarafından fonlanan medya kuruluşları, etkisi uzun süre devam edecek bir bomba gibi Türkiye’nin gündemine oturdu. Medyascope, 140journos ve Serbestiyet gibi gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde, sosyal medya ana sayfalarımızda bulunan ve Türkiye hakkında nihai karar merciiymişçesine yayınlar yapan pek çok medya kuruluşunun yabancı devletler tarafından fonlandığı ifşa edildi. $476,720 alan Medyascpoe, $60,000 alan 140journos, $49,995 alan Serbestiyet listede ilk göze çarpanlardan. Elbette Türkiye’de kurulan, Türkiye’nin siyaseti, kültürü, sosyolojisi hakkında konuşan, fikir beyan eden, gündem belirleyen bu tip medya kuruluşlarının fonlanmaya ilişkin bakış açıları da aldıkları paralar kadar önemli bir mesele. Kuruluşlar önce komplo olduğunu iddia etti, kanıtların ortaya çıkmasıyla birlikte ise yurt dışından fon almanın doğal olduğunu, bağımsız bir medyada böyle şeyler olabileceğini, hatta ve hatta ‘gerekli’ olduğunu iddia ettiler. Hadi baştan başlayalım.
Sadece Avrupa değil dünyada pek çok devlet, Türkiye’de başta medya grupları olmak üzere çeşitli yardım derneği ve düşünce kuruluşlarını fonluyor. Yabancı dernekler tarafından fonlanma durumu sadece medyada değil, akademide de oldukça yaygın. Zannediyorum ki yakında bunun da çorap söküğü gibi gözlerimizin önüne, ayaklarımızın dibine serildiğini göreceğiz. Bu fonlamanın masumiyet ekseninde gerçekleştiğini ancak bölgesel konjonktürü okuyamayanlar iddia edeceklerdir.
Fondaş medyanın liste liste karşımıza çıkmasından sonra açıklamaların gülünçlüğünü de burada ifade etmek gerekir. Önce kesinlikle komplo kurulmaya çalışıldığına dair yüksek sesli açıklamalarda bulunan söz konusu kuruluşların, iddia ispat edildikten sonra tam tersi minvalde konuşmaları oldukça dikkat çekici duruyor. Yabancı fon alarak ‘bağımsız’ gazetecilik yaptıklarını iddia eden bu kuruluşlar, Türkiye’de bağımsız medyanın olmadığını, bunun ancak Batılı devletler tarafından desteklenerek yapılabileceğini ifade ediyor, manda ve himaye sempatizanı bir tavır sergiliyorlar.
Hükümet yanlısı medya kuruluşlarını ya da bağımsız sosyal medya kullanıcılarını ‘maaşlı trol, yandaş medya, havuz medyası’ olarak adlandırıp Medyascope’a ve Ruşen Çakır’a methiyeler düzenlerin iyi incelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Fondaş medya kuruluşlarını savunanların aynı zamanda, Türkiye’nin KKTC ve Azerbaycan’daki yeni atılımlarını da temel alarak Türkiye’nin bölgeyi bırakması gerektiğini, Türkye’nin emperyalist hedefler güttüğünü iddia ettiklerini de belirtmeden geçmeyelim. Kim kiminle yan yana yürüyor ya da o yolun sonunda kimin ne kârı var, işte onu zaman gösterecek.
Peki, ABD merkezli fonlanan bu gruplar para sağlayıcılarına ne vaat ediyor? Farklı tarzlarda gibi görünse de aynı amaç için tetikçilik yapan bu kuruluşların hedefleri de Chrest Vakfı tarafından tasnif edilmiş görünüyor. Örneğin Mezopotamya Vakfı; Kürtçe öğretimini yaygınlaştırmakla, Serbestiyet ‘partizan olmayan habercilik’ yapmakla, Hafıza Merkezi “devlet şiddeti ve insan hakları ihlallerini duyurmak” ile ve 140journos ise toplumsal cinsiyet eşitliğini artırmakla sorumlu tutulmuş. Bu listede Medyascope’a düşen ise ana akım haber yayıncılığı oluyor. Ne yapması gerektiği yabancı bir devlet merkezli vakıflar tarafından belirlenen bu medya kuruluşlarının bugün bağımsız habercilik naraları atması ise takdire şayan bir ikiyüzlülük örneği.
Bu yeni bir haber değil. Geçtiğimiz sene, Center for American Progress’in yayınladığı raporda T24, Duvar, Bianet ve Medyascope gibi medya kuruluşlarının yabancı vakıflar tarafından fonlandığını duymuştuk. Ancak işin garip ve anlaşılması zor tarafı ise Batı’nın tetikçisi olarak ülke içinde yayın yaptıkları aşikar ve gündemde olan bu kuruluşların hala bağımsız haber yapan kuruluşlar olarak bilinmesidir. Bunun sebebi ise bir kesimin ülke gündemini, dış politikayı, medyayı, akademiyi mutlak at gözlüğü ile anlaması, algılaması ve anlatmasıdır. Ülkede belli bir kesimin siyasi söylem arzularını tatmin edecek haberler yapan bu grupların hala aynı yayın anlayışını sürdürebilmesinin nedeni de budur. Yoksa Medyascope olmasa “muhafazakar ailelerin deist çocuklarını”, “zorla kapatılan kızları”, “din ile şiddeti” bir gösteren haberleri kim yapacaktı? Katı bir din düşmanlığı ile hayatlarını idame ettiren dinozorlaşmış muhalefeti kim tatmin edecekti?
TRT sadece iktidar için çalışan bir kurum, diyerek ülkenin milli televizyon kanalını yaftalayan açıklamalar yapan Medyascope’un sahibi Ruşen Çakır, aldığı fonlar ile hangi ülke için çalıştığını bize kanıtlamıştır. Şimdi herkes, Ruşen Çakır’a sahip çıktık, demek için bağıra bağıra konuşuyor, onunla aynı karede yer almak için birbirini itiyor. Elbette sahip çıkacaksınız. Ruşen Çakır’ın İstanbul Üniversitesi’ndeki DHKP-C militanlarını nasıl parlattığını bizler gayet iyi biliyoruz.
Son olarak o çok şeffaf olan yayın anlayışınız kapsamında şunu da açıklayın; “128 milyar dolar nerede” yalanı için ayrılan fon ne kadardı?